Hesabım
    Bekleme Odası
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Bekleme Odası

    <b>Bekleme Odası</b>’nda Bir Yönetmen

    Yazar: Misafir Koltuğu

    Son dönem Türk sinemasının bana göre en önemli iki isminden biri olan Zeki Demirkubuz (diğeri de Nuri Bilge Ceylan), son filmi Bekleme Odası ile seyircinin karşısına çıktı. Yazıma öncelikle bütün sinema kitaplarında okuyabileceğiniz, "Sinema kollektif bir sanat dalıdır" cümlesiyle başlamak istiyorum. İşte bu söz, Zeki Demirkubuz sineması için giderek anlamını yitirmeye başladı. Kurgu, Senarist, Yönetmen, Oyuncu, Görüntü Yönetmeni. Bir yönetmen neden bütün bu işlerin hepsini birden yapmak ister ki sorusu kafama takılıyor hemen. Yazan ve yöneten bir sinemacı olarak, bir de bunu deneyeyim kime ne! demiş olabilir.

    Yönetmen olarak çok değer verdiğimiz Zeki Demirkubuz'un çektiği her şeye son derece saygılıyız ve filmlerinde anlatmak istediği herşeyi pür dikkat seyrediyor, can kulağıyla dinliyor ve dikkat ediyoruz. Ancak ekibinden mekanlarına, oyuncusuna kadar kendi sinemasını bu kadar minimalize etmesine de artık şiddetle karşı çıkıyoruz. Özellikle son dönemde Türk Sinemasına ilginin tekrar arttığı ve bunu fırsat bilen bir çok yapımcı ve yönetmenin içi boş ama ünlüsü bol filmlerle nasıl paralar kazandıkları ve bunun Türk Sinaması ve seyircisine hiçbir fayda sağlamadığı düşünülürse; tam bu nokta da söyleyecek çok lafı olan, Türk sinemasına her anlamda faydası dokunacak Zeki Demirkubuz'a bence çok daha fazla iş düşüyor...

    Bu kadar sınırlı bir izleyici kitlesine hitap etmek yerine, Türk sinema sektörünün geleceğini de düşünerek kafası çalışan ama Türk sinemasına küsmüş seyircileri de kazanmak için filmler yapmalı. Yani kıssadan hisse, Zeki Demirkubuz'un artık böyle bir misyonu olmalı. Tabii bu benim şahsi görüşüm. Ortamı para kazanmak ve popülarite uğruna filmler çeken gereksiz insanlara bırakmamalı. Aksi takdirde üstüste delisaçması filmler izleyen seyirci, bir süre sonra Türk sinemasına tekrar küsüp salonlara gelmeyecektir. Zaten bir kere küsmüşlerdi ve toparlanması yıllar aldı.

    Neyse, Bekleme Odasına dönelim. Flmde gerçekliği vurgulamak adına yapıldığını düşündüğümüz ama hiçbir görselliği olmayan uzun ve gereksiz planlar var. Sinemanın kendine has bir dili, mekanı ve zamanı olduğu düşünüldüğünde tüm bu uzun planlar verilmek istenen duyguyu maalesef seyirciye geçiremiyor. Bana göre ilk dönem filmlerindeki karakterlerin tümü yaşamın içinden, her an karşılaşabileceğimiz insanlarken, 2. dönem filmlerindekiler (buradaki Ahmet karakteri gibi) böyle bir insan sanki yok, yaşamıyor hissiyatı uyandırıyor. Hiçkimse hayata bu kadar tepkisiz olamaz, hiçkimse yakınındaki insanlara bu kadar rahat yalan söyleyemez, hayat beklenen bir odanın içinde bu kadar basit geçemez.

    Yönetmen; bir çok insanın idealize ettiği, aslında kendini çok değersiz ve önemsiz bulan Ahmet (Zeki Demirkubuz) ve çok farklı bir ortamdan gelip film piyasasına girdiğinde değişen, sevgilisi tarafından "kendini beğenmiş kibirli bir insan oldu" diye tanımlanan Elif (Nurhayat Kavrak, çok başarılı olduğunu da belirtelim.) karakterlerinden yola çıkarak bunların hiçbirini isteyerek yapmıyoruz, peki neden böyleyiz sorusuna yanıt arıyor. Zaten filmin orta yerinde de Serdar Orçin ile Ahmet karakteri filmin anlatmaya çalıştıklarını açıkça söylüyor bize.

    Ama yine de, vizyondaki Türk filmlerinden farklı olarak sizi düşündürecek bir film izlemek istiyorsanız eğer, kaçırmayın derim.

    Mehtap Köroğlu

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top