Hesabım
    Aşk Ateşi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Aşk Ateşi

    Aşk Ateşi

    Yazar: Orkan Şancı

    "Paramparça Aşklar Köpekler", "21 Gram" ve nihayetinde "Babil"le tamamlanan Inarritu üçlemesini izlediyseniz, az çok nasıl bir filmle karşı karşıya olduğunuz hakkında fikir yürütebilirsiniz. Zira "The Burning Plain"i yazan ve yöneten isim, o üçlemenin senaristi Guillermo Arriaga. Meksikalı usta kalemin, Tommy Lee Jones'un yönettiği "Üç Defin"de de benzer temaların, yani aşk ve ölüm ekseninde koştuğunu hatırlatalım.

    Bu kez kendi senaryosunu yönetmeye karar veren Arriaga, iki önemli kadın oyuncu Charlize Theron (yapımcılardan biri aynı zamanda) ve Kim Basinger'ın yanısıra iki de önemli görüntü yönetmeni John Toll ve Robert Elswitt'in gücünden yararlanarak sessiz ama iddialı bir yapımla karşımıza çıkmış. Kendisinin de dediği gibi, yine aşk ve ölüm temalarını kullanmakla birlikte bu kez ortaya tam anlamıyla bir "kadın" filmi çıkarmışa benziyor.

    Büyüme öykülerini severim. Geçmişe dair acıların, travmaların insanların hayatını nasıl değiştirdiği ilgimi çeker. "The Burning Plain"de de durum böyle. Geçmişteki acı tecrübelerin, hayatları paramparça edişi, kesişen hayatlar, yiten aşklar.. Arriaga'nın karakterleri sadece ABD-Meksika arasındaki tuhaf coğrafyada yaşamıyor, belki de bir metafor olarak, geçmiş ile gelecek arasında sıkışmışa benziyorlar.

    Filmin başlıca iki kadın karakterine can veren Charlize Theron ve Kim Basinger, "sade olmanın güzelliği"ni sergiliyor. Yüzlerinde aşırılığa kaçan tek bir mimik bulmak imkansız. Kendilerini değil oynadıkları karakterleri öne çıkarmaya çabalıyorlar. Theron'un oynadığı Sylvia, tam bir Arriaga karakteri. Neden bu kadar mutsuz olduğunu anlamak için geçmişine gitmemiz gerekiyor ki film de bunu yapıyor. Mutsuz bir evlilik geçiren 4 çocuklu Gina (Basinger) ise, ömrü kısa bir oksijen balonunun peşinde koşuyor. Boş bir platodaki karavanda kocasını aldatırken çocuklarını da geçmişini de aldatıyor. Arriaga, ahlakçı damgasını yeme pahasına filminde adalet istiyor ve trajediyi başlatıyor.

    Filme yöneltilen eleştirilerin başında temposu geliyor. Bunda da Arriaga'nın tercih ettiği kurgu anlayışının etkisi büyük. İnnarritu filmleri "21 Gram" ve "Babil"in en düşük tempolu sahnelerini düşünün; toplamında Burning Plain'i bulacaksınız. Zaman ve mekanla Inarrutu filmlerine oranla daha az oynayan film, finale doğru vites yükseltmesine rağmen genelde düşük tansiyonda kalmaktan memnun. Arriaga, aynı karakterleri farklı zaman dilimlerinde öykülerken tarih aralığını epey geniş tutmuş. Belki de anlatmak istediği, yer, mekan ve zaman ne kadar farklı da olsa, insanların aynı sorunlardan müzdarip olduğunu göstermek. Böyle bakınca da karşımıza yine iki tema çıkıyor: aşk ve ölüm.

    Hans Zimmer'in kulağımıza çalınan hoş melodilerini de sayarsak her haliyle iyi düşünülmüş, iyi oynanmış ve iyi yönetilmiş bir film bu. Film bir tercihte bulunuyor ve sonuna kadar buna sadık kalıyor. Düşük temposuyla seyirciyi öyküsüne dahil etmeye bilhassa gayret ediyor. Sıradışı kurgu numalarına bu yüzden başvurmuyor, karakterleri bu yüzden sakin sakin, ortalıkta geziniyor. Yaz sezonunda gelen ve gelecek olan aşırı hareketli Hollywood filmlerinin yanında kafanızı dinlendirebilecek, "filmle başbaşa" kalma keyfi sunacak bir yapıt arıyorsanız "Burning Plain" doğru tercih olabilir. Tercihi sadeliğin güzelliğinden yana olan sinema gurmeleri kaçırmamalı.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top