Hesabım
    Barda
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Barda

    Şiddetin Yerli Tarihi

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Gemide ile Cannes’a uzanacağı esaslı bir yolculuğa çıkan Serdar Akar, merakla beklenen ikinci filmi Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ı golsüz beraberlikle sonuçlandırmıştı. Farklı müzik kullanımı ve yaratıcı fikri ile öne çıkan Maruf ile cesur işlere imza atmakta istekli olduğunu hatırlattıktan sonra ise Kurtlar Vadisi:Irak ile şaşırtıcı bir şekilde yüzeye fırladı ve tartışmaların ortasına yerleşti. Şimdi ise Barda ile şiddetten ne anladığımızı ortaya koymaya çalışıyor.

    Şüphesiz, sinemacılarımızın en anlaşılmaz yönlerinden birisi de, 'Suç Şehri' İstanbul’da, gerçeklerin hemen yanında nefes alıp vermelerine rağmen, sokak şiddetine ve mafya olgusuna son derece gevşek ve yüzeysel bir şekilde yaklaşmaları. Özellikle başta mafya konusu, kimi zaman tatlı sert, kimi zaman grotesk 'Baba' figürlerinin öncülüğünde daima iş yapan bir mizah malzemesi olarak algılanıyor. Sebepli veya sebepsiz bir şiddet ve kötülük senaristlerimizin evcilleştirme filtrelerinden geçerek 'eğlenceli' bir şekilde karşımıza geliyor. Medya, sokakları yeri geldiğinde abartarak önümüze sererken, sinema olaylara 'şaka gözlükleriyle' bakmayı tercih ediyor.

    Barda’nın belki de en önemli başarısı, aynı şehirde dip dibe yaşamalarına rağmen birbirlerine kıskançlık, küçümseme ve nefret gibi duygularla bakan farklı gruplar arasındaki gerilimi ve şiddet potansiyelini gerçekçi bir şekilde ortaya koyuyor olması. Yakın zamanda yaşanmış tüyler ürpertici bir olayı referans alarak, benzerini en azından Türk sinemasında zor bulacağımız bir şiddet gösterisi sunuyor. Gerçekçi olup olmadığı sorusunun cevabını ise, işin plastik yönünü bir kenara bırakıp senaryonun farklı noktalarında aramak gerekiyor.

    Filmin henüz ilk saniyelerinde karşımıza çıkan, gençlerden oluşan ve ailesinden aldığı maaşın yardımıyla eğitimini ve gece hayatını sürdüren grup bu anlamda filmin zayıf yönünü oluşturuyor. Gençlik dizilerini hatırlatan basmakalıp diyaloglar, nedense bütün bir grubun sorunu haline gelen kürtaj ve herkes tarafından yapay bir sevinçle karşılanan evlilik gibi meseleler inandırıcılıktan yoksun olduğu için, Akar’ın filmin girişine çok da özenmediğini gösteriyor.

    Fakat ilginç bir şekilde, Nejat İşler’in liderliğini yaptığı öteki grubun böyle problemleri neredeyse hiç yok. İşler başta olmak üzere, Hakan Boyav’dan 'çırak' Volga Sorgu’ya kadar herkes özenli bir şekilde yazılmış karakterini başarıyla canlandırıyor. Filmin kendi atmosferi içinde abartılı kaçmayan işkence ve tecavüz sahnelerinin dışında da, filmin itici gücü Nejat İşler’in son derece güçlü oyunculuğu oluyor. Bar ortamını başarıyla değerlendiren İşler, filmin manidar hesaplaşma alanı olan mini futbol sahasında da döktürmeye devam ediyor. Hatta sebepsiz gibi gözüken şiddet eğilimlerinin altında yatan sebepleri bile kendince ortaya koyuyor ve kötülüklerine bir derinlik kazandırmaya çalışıyor. (Tabii bu çabanın senaryonun eksikleri nedeniyle tam olarak amacına ulaştığını söylemek zor.)

    Yine de, eğer Barda’nın gerçekten de en büyük başarısı sokakların artan şiddetini başarılı bir şekilde yansıtmaksa, hap attıktan sonra nefret duyduğu gruba saldıran çeteyi canlandıran bütün oyuncuların katkısını belirtmek gerekiyor.

    Filmin gelişme bölümüne yayılan işkence ve hesaplaşma bölümlerindeki esas sıkıntı ise, izleyicinin elektriğini azaltması için düşünülmüş mahkeme sahneleri. Bu sahnelerin ve bütün savcı-avukat görüşmelerinin meselesi açık bir şekilde ceza sistemine dair eleştiriler getirmek olsa da, diyalogların sıradan ve inandırıcılıktan yoksun olduğunu belirtmek lazım. Bu anlamda kamerayı bardan dışarı çıkarmamak ve barın içinde başka rahatlatma alanları keşfetmek daha iyi olabilirmiş.

    Mahkeme koridorlarında ve gizli kapılar arkasında konuşulanlar bu filmin ağır konusu altında ezilmeyi değil, farklı bir projede değerlendirilmeyi hak ediyor. Her ne kadar bu vahşi olay öncesi ve sonrasıyla bir bütün olsa da; olayın kendisini güçlü bir şekilde ortaya koyup izleyiciyi, bu kanlı intikamın gerisinde yatan eşitsizlikleri ve hoşgörüsüzlükleri düşünmeye davet etmek yeterli olabilirmiş.

    Yine kaçırılmış bir fırsat, 'kaçmış bir gol' olarak baskın sahnesini anmakta yarar var. Bu sahne, filmin absürd finalinin de habercisi oluyor. Tecavüzcüleri 'içeride' cezalandırma konusunun basit diyaloglarla geçiştirilmesi, cezalandırma biçimleri, cezalandıranlar (filmin etkisini zayıflatan sürprizleriyle) ve bu bölümü farklı yorumlara açık bir şekilde düzenleme çabası, hepsi birbiriyle yarışır biçimde garip ve takip edilmesi güç bir kurguyla karşımıza geliyor.

    Gerçekçilik konusunu kısmen beceren Serdar Akar, tatlandırıcı gibi kullandığı mahkeme sahneleri ve filmin genel atmosferinden kopuk, hızlandırılmış final sahnesiyle ayaklarını yerden kesiyor ve izleyicinin metanetini koruyabilmesi için filmin gücünü zayıflatmaya karar verdiğini ortaya koyuyor. Güçlü yönleri olduğu için olsa gerek, zayıf yönleri daha çok göze batıyor Barda’nın.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top