Hesabım
    Ölümle Dans
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Ölümle Dans

    Vakte ve Nakite Değmiyor...

    Yazar: Ali Ercivan

    Elif Dağdeviren’in ortalığı ayağa kaldırdığına bakmayın; ortak yapımcılığını üstlendiği Ölümle Dans (Living & Dying) Türkiye hariç hiçbir ülkede vizyon şansı bulmayacak olan bir televizyon filmi aslında. Tamer Karadağlı, Yelda Reynaud ve Deniz Akkaya’nın bu ortaklığın sonucunda, filmdeki kayda değer yan rollerde gözükmeleri ile film gündemimize girdi. Biz de bu vesileyle bir televizyon filmini perdede izlemiş olduk. İlginç bir deneyimdi, sizi de uyaralım dedik.

    Video filmleri çeken Jon Keeyes adlı bir yönetmenin işi olan Ölümle Dans, başarısız sonuçlanan bir soygunun ardından bir restorana sığınan soyguncuların burada kendilerinden daha deneyimli iki suçlu tarafından rehin alınması ve mekanın çevresini saran polisler ekseninde dönüyor. Kariyeri çoktandır tükenmiş Edward Furlong ile Hollywood’a kıyısından köşesinden girmiş olan Bai Ling’in acemi soyguncuları canlandırdığı filmde, Tamer Karadağlı, çalınan paraların sahibi olan sevimsiz iş adamını; Yelda Reynaud, bir polis dedektifini ve Deniz Akkaya da haber atlatma peşinde bir televizyon muhabirini canlandırıyorlar.

    Öncelikle bizimkileri değerlendirirsek, Tamer Karadağlı’nın performansını özellikle Mumya serisinden tanıdığımız Arnold Vosloo ile karşılaştırınca bir yere koymak benim gözümde kolaylaşıyor. Vosloo bu filmde, parasını kazanan bir profesyonel aktör olarak var. Dolayısıyla son derece rahat bir performans veriyor. Karadağlı ise kaçınılmaz olarak kendini ispatlamaya çalışan bir yabancı aktör olarak bu filmin içinde. Ve bunun doğal sonucu olarak o denli abartılı bir oyunculuk çıkarıyor ki, bunu tanımlamak için 'gülünç' dışında bir kelime bulamıyorum.

    Karadağlı en azından aksanıyla sırıtmazken, Deniz Akkaya onu da başaramıyor. Ama zaten başarmasını bekliyor muydunuz? Akkaya, küçük rolünde bu filme sadece göğüslerini, bacaklarını, cart kırmızı rujlu dudaklarını sunuyor. Ondan beklenen sadece buysa, herhalde performansını başarısız olarak nitelemek bizi ancak ukala konumuna düşürür.

    Genel olarak kısıtlı bir oyuncu olduğunu düşünsem de, Yelda Reynaud en azından Ölümle Dans’tan bir aktör olarak alnının akıyla çıkmayı başarıyor. Özellikle ona düşen bir diyalog ya da eylem yoksa, çaresizce etrafına bakıp bu filmin içinde ne işi olduğunu anlamaya çalışan hali sizin de gözünüze çarpabilir. Fakat görünmez olmayı büyük ölçüde başarabilmiş ve fazlaca dikkat çekmeden arada kaynıyor. Michael Madsen kendini orta yerde rezil ederken yakın çevresindeki tüm diğer aktörler kendilerini rahatlıkla gizleyebiliyorlar zaten.

    Filmin kötü olmasının sorumlusu, ne bizim oyuncularımız ne de yarı-yıldız ana kadrosu. Ama zaten ciddi ciddi eleştirmeye gerek var mı, tartışılır. Doğrudan video piyasası için yapılmış C sınıfı, D sınıfı, E sınıfı bir filmin, 1980’lerden kalmış hissi veren köhne bir soygun filmi şablonunun acemice bir uygulaması olmasından dolayı yerden yere vurulmasına belki de gerek yok. Herkes bu projenin amacını, işlevini ve çapını pekala biliyor. Belki meseleyi çok cidddiye almış gözüken Elif Dağdeviren hariç... Ama o da haklı olarak kendi bölgesine filmi satmaya çalışmakta. Ve nihayetinde, uluslararası projelerin arkasında yer almak isteyen genç bir yapımcı için gayet uygun bir proje Ölümle Dans.

    Son derece rahat yapım koşulları sunan ve hem ucuz hem de kolay kotarılacak bir filmin küçük ortağı olarak, dünyanın en profesyonel sinema sektöründe işlerin yürüyüşüne dair önemli dersler alınmıştır muhakkak. Adım adım daha büyük projelerde daha büyük roller üstlenmeye başlamak niyetindedir sanıyorum Dağdeviren bundan sonra. Ve belki bir gün kendi projelerini uluslararası ortak yapımlar olarak gerçekleştirecektir. Ölümle Dans bizim durduğumuz noktadan bakınca gülünç bir film olabilir ama Türk ortakları için pekala faydalı bir adım olmalıdır. Dalga geçerken bunu da aklımızdan çıkarmamalıyız (kaçınılmaz olarak hemen herkes dalga geçecek, kimse alınmasın).

    Film çıkışında siz de arkadaşlarınızla filmdeki bazı diyalogları tekrar edip gülebilir; sürekli atış izni isteyen keskin nişancıyla veya filmdeki hemen hiçbir karakterin iyi nişancı olamamasıyla; iki büyük çatışma sahnesinde sürekli camları, kapıları vurmalarıyla eğlenebilirsiniz. Müzikleri, senaryosu, oyunculuklarıyla tam bir ucuz video filmi karşımızdaki. Seyircimiz için ancak Türk aktörlerin Hollywood oyuncuları yanında nasıl iş çıkardığını merak ederlerse bir seçenek olabilir. Yoksa kimse sinemada böyle bir filmi izlemek için vaktini ya da nakitini harcamamalı derim.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top