Hesabım
    Paris’ten Sevgilerle
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Paris’ten Sevgilerle

    Paris’ten Sevgilerle

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Paris'ten Sevgilerle, fragmanı ile yılın en tatmin edici aksiyonu olacağa benziyordu ilk bakışta. Bilirsiniz, göbek adı tehlike, soyadı vurdumduymaz olan maço erkeklerin Freudyen boyutlarında kocaman silahlarla kötü adamları darmadağın edip bir iki karizmatik söz söyledikten sonra bir kaç araba havaya uçurdukları filmlerden.

    Kanımca iki çeşit aksiyon filmi vardır: Bir yanda üçüncü perdede ana karakterin kendisine gayet doğal gelen bir alışılagelmişlikle tuttuğu bazuka ile kötü adamların arabasını yavaş çekimde yirmi takla attırarak havaya uçurduğu aksiyon filmleri, diğer yanda ise sıkıcı aksiyon filmleri var.

    Aslında Paris'ten Sevgilerle, Luc Besson Fransız aksiyon ekolünün tipik örneklerinden. Eğer geçmişte Transporter serisi ve Ejder'in Öpücüğü gibi örneklerden haz aldıysanız, her ne kadar bu filmler kadar başarılı ve yaratıcı olmasa da beklentilerinizi az çok yerine getirecektir.

    Yönetmen Pierre Morel'i Taken'den bilen sinema severleri (bu arada o filmin Türkçe adı gerçekten 96 Saat mi!?) daha, nasıl desem, "geyik" bir film bekliyor. Kızı kaçırılan Liam Neeson'un acımasız keskinliği gitmiş, yerini John Travolta'nın testosteron karikatürüne bırakmış. Bu yüzden Taken'ın yarattığı Bourne-vari yetişkin aksiyonun tekrarını bekleyen seyirci hayal kırıklığıa uğrayacaktır. Paris'ten Sevgilerle, yer yer kendi kendini ti'ye alan tutumuyla daha çok Simon Pegg/Nick Frost aksiyon/komedi klasiği Sıkı Aynasızlar'ı hatırlatıyor, her ne kadar o filmin de dehasına yakınlaşamasa bile.

    Filmin hikayesi o kadar boş ve ince ki, Beni Bir Süpermodel Yap programına yarışmacı olarak katılabilir. Gizli ajan olma ümitleriyle ülkesi için casusluk yapan yeni yetme diplomat yardımcısı James Reese (karikatür gibi Amerikan aksanıyla kulak tırmalayan Jonathan Rhys Meyers), çılgın ajan Charlie Wax ile (kel bir John Travolta) Paris'te bir terörist komplosunu alaşağı edebilmek için şehri alt üst ederler.

    Filmin süresi boyunca James ve Charlie'nin bir ipucunun ardından diğerini takip ederken uğradıkları mekanlara varmalarının tek sebebi, tabi ki uzun kavga, silahlı çatışma veya araba kovalamaca sahnelerinin önünü açmak. Bu konuda ortaya atılacak bir suç yok aslında, sadece tasvir yapıyorum.

    Amerika'da sinema oyunculuğu söz konusu olunca "sahneyi çiğnemek" diye bir deyim vardır, repliklerini olabilecek en abartı bir biçimde okumaya ant içmiş starları tasvir etmek için yaratılmış. John Travolta bu film ile sahneyi çiğnemekle kalmıyor, ardından tatlı siparişi de veriyor. Taken'da Liam Neeson'un sakin ve kontrollü karakteri ne kadar filmi gerçek dünyaya bir aksiyon filminin bağlayabileceği kadar bağlıyorsa, John Travolta'nın Charlie Wax'i bir o kadar uzaklaştırıyor.

    Paris'ten Sevgilerle, işin sonunda gayet olağan ve alışılagelmiş bir aksiyon. John Travolta'nın aynamsı kellesi haricinde fazla bir şey beklemeyin.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top