Hesabım
    Al di là delle nuvole
    Ortalama puan
    3,2
    28 Puanlama
    Al di là delle nuvole hakkında görüşlerin ?

    6 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    3 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    2 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    throughout
    throughout

    Takipçi 367 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    9 Nisan 2011 tarihinde eklendi
    Yönetmenin lirik anlatımı hoş ama senaryo iyi değil.. filmde farklı 4 hikaye var ve sadece ilk hikaye etkiledi beni.. yani yaklaşık 110 dklık filmin ilk yarım saati.. diğer hikayeler havada kalıyor, anlamını yeterince bulamıyor ve bazı durumlar oldukça saçma.. film müzikleri hoştu.. bazı oyuncular çok iyiydi bazıları çok donuktu.. genel olarak düşündüğümde vasat bir film.. ne abartıldığı kadar harika ne de yerin dibine sokulacak kadar kötü.. 5/10
    guiliano
    guiliano

    7 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    19 Ağustos 2007 tarihinde eklendi
    ustanın en kötü filmi zorlama bi film Gece, macera, güneş tutulması, cinayeti gördüm, yolcu, çığlık bu yönetmenin seyredilmesi gereken önemli filmleridir. geri kalanlarını seyretmeye kesinlikle gerek yok. bu dediklerimi seyrettiğiniz zaman zaten adamın sinemasını yeterince anlıyorsunuz zaten.
    yucuph
    yucuph

    17 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    16 Şubat 2007 tarihinde eklendi
    lüzumsuz
    bluevelve
    bluevelve

    Takipçi 115 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    12 Ağustos 2006 tarihinde eklendi
    Aşkın suretleri

    Hep aranmıştır cevabı, dingin bir nehir yatağının suretine bürünen, aşka dair soruların. Kimi zaman yağmur damlalarının her bir tanesi gibi işlemiştir insanın içine ve kimi zaman, gözden süzülen yaşların soğukluğunda donmuştur, buzdan kalplerin her çarpışında. Yazılmıştır gecenin aydınlığında ki ayın parlayan göğsüne yada yakılmıştır sözcüklerin masum dizilişindeki günahsız sarf edilişte. Ne zaman başlamıştır yüreğin atışı, yanan mum ışığının cilveli raks edişinde ve ne zaman nefesi nefesine karışmıştır esen yelin, hiç hesapsız doğan günün ardında kalarak bir başına. Sorular sorulmuştur yıllarca ve her karşılaşılan, bezgin bir kaçış olmuştur yalnızlıktan yana. Sorular durulmayan bir deniz gibi sarmıştır hırçın ve an sızın her yeri. Ama verilememiştir bir yanıt ne de bir söz yahut bir bakış. Kareler de kazınmıştır sessizliğin çırpınışları, sadece yitip gidenlerin çığlığı duyulmamıştır, karanlığın aydınlığında beliren yüzlerin, kıvrımlarından süzülüp yere düşen anların yürek atışları da yankılanmıştır, çaresizliğin kıyılarında.

    Böyle duygulara meyletmiştir, kimi zaman bir film bizi. Ve kimi yankılanmıştır, koyundan yitip giden tenin ardı sıra. Aşkın halleri ile karşılaşmamız sağlanmıştır, bazı zamanlarda yada hayal ile sarmalanan öyküler sıralanmıştır; ne, çok hızlı akan bir su gibidirler, işlerler yavaştan ruhun her katmanına, ne de ağırdan akan yelkovandırlar, hafif bir rüzgarın kavrayışında süzülüverirler, öyle naif ve ansızın. Böyle filmler vardır, ruhu okşar, incitmeden teni kavrar ve alıp bedeni başka bir bedenin tutsağı yapar. Bu filmlerde sıralanır insan suretleri, kimi donuk bakışların ardına saklanmıştır, düğümleniverir aşk boğazında, kimi duygularından sıyrılmıştır ve tutkularına yaslanır, nemli gecelerin koynunda. Ama çok azı bize yaşatır, sevgiyi, sevilmeyi, savruluşu, kaybedişi yada özlem ile öfkeyi. İşte bu nadide filmlerden biri Michelangelo Antonioni ve Wim Wenders'in birlikte var ettikleri "Al De La Delle Nuvole" yapıtı olarak cisimleşmiştir, nadide bir çiçek gibi. 1995 yapımı film, bir birinden bağımsız dört kısa hikaye üzerine kurulmuş bir yapıda. Her bir hikayede farklı bir aşk dinletisi sıralanarak, bir bakıma aşkın halleri resmedilmiş ve kadın ile erkeğin farklı portrelerine yol verilmiştir. Her bir hikayede hayatta karşılaşılan yada karşılaşılabilecek olasılıklar yüzeye yansıtılmış. Bir nevi aşkın rotası çıkarılmaya çalışılarak, hangi hallerde yolumuzu kaybedeceğimiz ortaya konulmuş ve hangi durumlarda sorunsuz adım atışların mümkün olacağı, açıklıkla kendine yer bulmuştur.

    Filmimizin odağında, bir yönetmenin(John Malkovich)çekeceği film için yaptığı yolculuk yer etmektedir. Kafasında canlandırdığı konu için arayış içindedir ve en doğruyu bulmak için aşkla karışık bir yolculuğa çıkmıştır. Aklında çeşitli hikayeler yaratmış, her birini düşsel imgeler eşliğinde yaşamış ve zihninin derinliklerinde yoğurarak karşılaştırmış, çeşitli çıkarımlar vücuda getirerek, farklı sonlarla noktalamıştır. Dört hikayenin kahramanları farklıdır. Yalnız birinde yönetmen(Malkovich) kendini de karakterlerden biri yapmış ve bizzat çekmeyi planladığı filminin içinde nefes alıp anları yaşamıştır. İlk öykümüz İtalya da bir kasabada, iki yabancının farklı nedenlerden dolayı bir otelde karşılaştırılmaları neticesinde şekillenmiştir. Hikayedeki kadın ve adam, adres sorma sonrasında tanışmışlardır. Hem birbirlerine yabancı hem de o yere yabancıdırlar ve aşkın tesadüfi bir buldurulma neticesinde yüzeye çıktığını bize anlatmaktadırlar. Bu ilk öykü, beklentilerin neticesinde gerçekleşmeyen arzuların ve terk edip gidişin sunumunu yapmaktadır. Bir yanda adım atamayışın verdiği hayal kırıklığı diğer yanda ise gururun körelttiği aşk çarpıntısı kadın ve adamı farklı yollara savurmuş, sessizliğin söze geldiği ve artık dillerin susup gözlerin konuştuğu bir niteliğe bürünmüştür. Sunumu yönetmenin(Malkovich) kendisi yapmıştır. Hikayeyi anlatmış ve geçtiği sokaklarda anları resmederek aklında çıkarımlar yapmıştır. İlk hikayemizin hüzünlü noktalanışı, kadın ve erkeğin iletişimsizliğinin ve bir birini anlayamayışının bir yansıması olmuştur. Beklentilerin karşılıklı olması ve kadının mı erkeğe yoksa erkeğin mi kadına ilk adımı atacağına değinilerek, bu ikilemde kalınmanın mantıksızlığı gösterilmiş ve aşkta gurur olmaz yönlü bir çıkarım vücuda getirilmiştir.İkinci kısa hikayemiz Fransa'nın yazlık bir beldesinde geçmektedir. Yönetmen( Malkovich) ilk hikayedekinden farklı olarak ansızın bir karşılaşma neticesinde hikayeyi aklında şekillendirmiştir. Hikayedeki kız(Sophie Marceau) yalnız bir karakterdir, kimsesizdir ve ruhsal bir kayboluş yaşamaktadır. Kararsız, ürkek hareketleri ile masum yüzünün ardına gizlenmiş geçmişindeki karanlık, ironilerle bezeli bir düşsel dalgalanmayı yüzeye çıkartmıştır. Yönetmenin aklında şekillendirdiği ve kendini de kattığı bu hikaye, tensel bir kaynaşmanın odağında vücut bulmuş ama sonrasında gerçekleştirilmesi mümkün olmadığı düşünülerek son bulmuştur. İkinci hikayenin sonlanması, aslında aşkın yürekte yer etmediği ve sadece bedende filizlenen çekimin etkisinde kaldırılmış bir yanılsamadan ibaret olduğu, açılımının anlaşılması neticesinde olmuştur.

    Üçüncü hikayemiz Paris'te dört insanın ihanet, sadakat, bağlılık, arayış, tutku ve rastlantılar eşliğinde yaşadıkları ayrılıklar ile farklı buluşmaların odağında şekillenmektedir. İki kadından biri aldatmakta diğeri ise aldatılmaktadır. Erkekler içinde bu aynısıdır. Ve yönetmen(Malkovich) aklında tasarladığı bu hikayede, her dört karakteri de çapraz bir eşleşmeye tabi tutularak, aşk ilişkisinin labirenti andıran çözülmezliğine, kopuşlarla bezeli bir yolculuğa çıkılmıştır. Bu yolculuk beraberinde sorgulamaları da yüzeye çıkarmıştır. Kadın ve erkeğin dürtüler eşliğinde yol alması, bir yandan duygularının körelmesine diğer yandan da ruhlarını geride bırakarak mutsuzluğun içinde kaybolmalarına neden olmuştur. Acı üstüne kurulu bu hikaye en karamsar halin sunumudur ve tesadüfler eseri karşılaştırılan insanların yaşadığı ikilemlerin bir sonucudur. Dördüncü hikaye de Fransa da geçmektedir. Bu hikayede, diğer hikayelerdeki gibi bir karşılaşma neticesinde varoldurulmuştur. Fakat kadın karakter bedenen yaşamdan sıyrılıp ruhani bir yaşama yol almayı arzulamaktadır. İçindeki aşk dünyevi bir aşk değildir, ilahi bir aşktır. Ve erkeğin tüm yakınlaşma çabaları karşısında donuk kalmıştır. Burada erişilmez ve tek taraflı bir aşk hali resmedilmektedir. Ve dört hikayede, ayrılıklar ile yeni buluşmaların, kaybedişler ile doğan hayal kırıklıklarının biçimlenmesiyle son bulmuştur.

    Michelangelo Antonioni ve Wim Wenders gibi iki usta yönetmenin elinden çıkan film, senaryosunun farklı işlenişi ile başarılı bir niteliğe bürünmüştür. Kendi içinde dört kısma ayrılmış ve her kısımda aşka dair değişik duruşlar vücuda getirilmiştir. Genel olarak hüzünlü bir atmosferde cereyan ettirilmiş, bazen dokunuşların eşliğinde gelişmiş bazen ise sessizliğin beraberliği ile ilerleyip neticelenmiştir. Modern zamanın ilişkilerine yönelik kadın-erkek eksenli bir sorgulamanın farklı bir biçimsellik ile yapılması neticesinde, kurgu içinde bir başka kurgu yönlü bir yapı ortaya çıkarak, işlerliğini sıradanlıktan kurtarmış ve içine serpiştirilen insan betimlemeleri ile de hareketli bir yapı kazanmıştır. Karakterlerin gündelik hayattan seçilen portreleri bir bakıma, izleyicinin her an karşılaşabileceği olasılıklara dair çıkarımları çekip almasına olanak vermiştir. Bir yandan da, bu olasılıkların aklın bir ürünü olduğu ve genel geçer bir doğruluğu olmadığı, yönetmenimizin( Malkovich) arayış içinde bir halden diğerine geçiş yapması akabinde açıklıkla ortaya konmuştur. Özellikle bir filmin oldurulma öncesinde o filmi var edecek kişinin, içine girdiği düşsel yoğrulma ile yapay bir dünyaya kendini kanalize etme sürecinin zorluk derecesi iyi betimlenerek, bir eseri yaratımın hiçte kolay olmadığını ve yoğun zihin meşguliyet gerektirdiği vurgulanmaya çalışılmıştır. Bir bakıma Antonioni, kendisini filmdeki yönetmen karakteriyle özdeşleştirmiş ve o karaktere kendi dilini sarf ettirerek filmin merkezine oturttuğu aşkı, değişik kalıplarda irdelemiştir. Müziğin kullanımı, kameranın saydamlığı ve görüntülerin olanca canlılığı, neticede bir bütünsellik çerçevesinde filmi tek bir vücutta birleştirmiştir. Tüm yüzeyi kaplamasa da filmde yer eden tensel sunum, estetik kaygılara ne denli önem arz edildiğinin bir göstergesidir. Oyuncu kadrosunun bir birinden yetkin isimlerden meydana gelmesi, sarf edilen performanslarında tatmin edici olmasından etkin bir önemdedir.

    Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki; her karesi ile bir sanat filmidir. Bazen başrollerden biri sessizliktir, bazense bakışlar yada duruşlar veya dokunamayış yada okşayışlardır. Filmin geneli aşkın olanca ağırlığında sürüp gittiği için yürek atışları yada nefes alışları yavaş işlemekte bu da, duru bir pınar gibi filmi ağır ama berrak bir surete büründürmektedir. Bu nedenle, henüz sinemasal yetkinliğe ulaşmayan yahut sinemaya yönelik doğrusal bir bakış açısına sahip olmayan izleyiciler üstünde sıkıcı bir etki yaratabilir.
    Lakin bu filmi izlememek bence, sinema adına bir eksikliktir.

    ----- Au-Dela Des Nuages( Al Di La Delle Nuvole) -----
    verbalkint92
    verbalkint92

    Takipçi 177 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    2 Mart 2006 tarihinde eklendi
    Dünya sinemasından iki dev yönetmen...İtalyan ve fransız sinemasının birbirinden değerli oyuncuları...4 enfes öykü...Aşınmış,erozyona uğramış yürek burkan aşklar,ilişkiler...İnsanın içine işleyen nefis müzikler ve çoşkulu bir anlatım...Kameranın sakinliği seçmesi,ağır ağır hareket etmesi,insanlarda sanki aradığı birşeylerin olması...Sanki aşkın saklanan unsurlarını arar gibi...Şiir gibi karelerle bezenmiş harika görüntü çalışması...Unutamam.
    serhatonce26
    serhatonce26

    Takipçi 160 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    27 Şubat 2006 tarihinde eklendi
    filmi sırf Jean Reno için izledim ama oda 5 dk gözüktü :D Film romantaiğin baya bi açikca gözler önüne seriyor! Film bir erotik kaçiyor ama izlenmeye değer bir asşk filmi ! Kadroda çok ii ayrıca!
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top