Hesabım
    Gitmek: Benim Marlon ve Brandom
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Gitmek: Benim Marlon ve Brandom

    Gitmek

    Yazar: Ali Ercivan

    Gitmek: Benim Marlon ve Brandom filmi, özellikle sansür çabalarıyla basına malzeme oldu ve bunun bir siyasi propaganda filmi olduğu yanılgısı yaratıldı sanki kimi zihinlerde. Halbuki Hüseyin Karabey, ilk uzun metrajlı filminde ne Kürt milliyetçiliği yapmanın peşinde ne de büyük laflar etmenin. Gerçekten yaşanmış ve Irak İşgali'ne rağmen ayakta durmaya çalışmış bir aşk hikayesini anlatıyor bu filmde bize yönetmen. İşin içine bu "gerçekten yaşanmış" tanımı girince, zaten "Bir Türk kızı bir Kürt erkeğine aşık olamaz" safsataları en baştan anlamını yitiriyor, gülünçleşiyor.

    Gitmek filmini, tüm bu can sıkıcı tartışmaların çok öncesinde, geçtiğimiz İstanbul Film Festivali'nde izlemiştim. Hem filmin hem de filme konu olan öykünün başrol oyuncusu Ayça Damgacı, ilk En İyi Kadın Oyuncu ödülünü orada kazanmıştı. Sonra ödüllerin arkası geldi. Naçizane fikrim, kendi olağandışı hikayesini dürüstlükle perdede canlandırmanın ötesinde Damgacı'nın oyunculuk becerilerinin sınırlı olduğu yönündeydi doğrusu. Samimiyetiyle filmi güzel taşıyordu, evet. Ama hem onun performansının hem de filmin en aksayan kısımları, daha klasik diyalog ve mizansenler üzerinden ilerleyen, filmin açılışındaki İstanbul bloğuydu.

    Damgacı'nın oyunculuğundaki yapaylığın dikkat çektiği yerler, onun aşkının ve filmin duygusallığının seyirciye geçmesini engelliyordu. Doğrusu bunda diyaloglardaki yapaylığın da ciddi payı vardı. Ayrıca filmin dramatik yapısında sorun olarak değerlendirdiğim bir nokta dikkatimi çekmişti. Bir yol filmi olan Gitmek, karakterindeki değişim ve olgunlaşma sürecini anlatır gibi davranıyordu. Halbuki filmin başında biz Ayça Damgacı'yı mitinglere katılan, pekala politik bilinci olan bir genç kadın olarak görmüştük. Hep bir farkındalıkla hareket ediyordu. Dolayısıyla varsayılan değişim, izlediğimiz süreçten çıkmıyordu. Çok fazla bugünkü Ayça'nın gözünden anlatılmıştı hikaye. Ayça, senaryo yazılırken tüm o sürecin başındaki haline geri dönememişti sanki.

    Filmin en güçlü kısımları olan yol hikayeleri, bu yüzden tam amacına hizmet etmemişti benim gözümde. Zaten bir noktada, Ayça'yı sınıra götüren bir taksicinin, ailesine ait mezarı temizleyip sulamasına da sadece biz şahit olmuştuk; Ayça değil. Anlaşılan yönetmen Karabey ve oyuncu/senarist Damgacı, bu filmin biz izleyenlerin değişimine hizmet etmesini amaçlamışlardı. Hedefledikleri, bu yolculuğun bizler için bir deneyime dönüşmesiydi. Özellikle Türkiye'nin Batı bölgelerinde yaşayan, kentli kesim için...

    Gitmek neredeyse belgesele yaklaşan bir üsluba sahip olduğundan, bu tercihleri belki de pek yersiz sayılmaz. Ancak dramatik bir yapım olarak, yeterince güçlü olduğu da söylenemez. Filmin en şaşırtıcı ve eğlenceli bölümleri, Ayça'nın aşık olduğu Iraklı aktör Hama Ali'nin ona gönderdiği video mektuplar. Son derece absürd noktalara kadar giden bu videolar, aslında Ayça ile Hama Ali'nin aşklarının, o coğrafyada yaşanan çok daha vahim durumlar karşısında ne kadar önemsizleştiğini de hissettiriyor bize. Filmin de seyrini kolaylaştırıyorlar.

    Gitmek, İstanbul kısımları haricinde, oldukça gerçekçi bir yol filmi. Sınırları aşarak savaşa direnmeye çalışan bir aşkın filmi. Dramatik bir kurmaca olarak çok güçlü değil belki ama yılın yine de kayda değer yerli çabalarından.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top