Hesabım
    Yasak Aşk
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Yasak Aşk

    Aşk, bir ülkeyi karanlıklardan kurtarabilir mi?

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    İngiltere prensesi politik çıkarlar sebebiyle Danimarka kralıyla evlendirilir ve sanatçı kişilikli, romantik bir adamla karşılaşmayı umarken, kendisini deli ve bir o kadar da kaba bir adamın yatağında bulur! Büyük hayal kırıklığı yaşayan kraliçe tam da kraldan ve hayatından nefret ederken, saraya yeni gelen Doktor Johann Friedrich Struensee genç kadına ihtiyacı olan "her şeyi" verirken, ülkesini de aydınlanma sürecine götüren yolu açar. Ama bu masal gerçek olamayacak kadar güzeldir...

    Festivalleri ve Avrupa'yı gezdikten sonra ülkemizde bu Cuma vizyona giren Yasak Aşk (En Kongelig Affære), Danimarka tarihinde 18.yy'da yaşanan gerçek bir saray skandalını beyazperdeye taşıyan, oldukça başarılı bir kostümlü dram. Danimarka tarihinin parmakla gösterilen skandallarından olan hikâye, daha önce onlarca kitaba konu olmuş hatta opera, bale gibi sahne sanatlarında icra edilmiş. Yasak Aşk filmi ise yine Danimarkalı bir yazar olan Bodil Steensen-Leth'in "Prinsesse af blodet" adlı kitabından Nikolaj Arcel ve Rasmus Heisterberg tarafından senaryolaştırılmış. 2012 Uluslararası Berlin Film Festivali'nde En İyi Senaryo dalında Gümüş Ayı'ya uzanan ikiliyi, 2009 tarihli orijinal Ejderha Dövmeli Kız (Män som hatar kvinnor)'a imza atan isimler olarak da tanıyoruz.

    Arcel ve Heisterberg, Avrupalıların aşinası olduğu bu hikâyeyi, ‘sıkılmış bir kraliçenin, kralı en yakın adamıyla aldatması' sululuğuna kaçmadan kotarmayı başarmışlar. Ana kurgu, bu şehvetli yasak ilişki gibi görünse de, öykünün arka planında Danimarka'nın o dönemki tarihi gerçeklerinin es geçilmediğini vurgulamak gerek. Zira akli dengesi ülke yönetecek kadar yerinde olmayan Danimarkalı kralı VII. Christian, üvey annesinin ve sözde başkanı olduğu konseyin ve danışmanlarının kuklası durumunda; din adamları ve toprak sahibi asilzadeler istedikleri gibi borularını öttürmekte.

    Özellikle ülkeyi çepeçevre saran yasaklar ve sansür sisteminin altı,filmin en başından itibaren kalın çizgilerle çiziliyor. Yeni kraliçe dahi "sakıncalı" görünen Fransızca kitaplarını ülkeye getiremiyor. Nerede kaldı Jean Jacques Rousseau'lar, nerede kaldı aynı dönemde Avrupa'yı kasıp kavuran aydınlanma, eşitlik adımları... Doktoru olmaktan öteye geçip en yakın dostu, sağ kolu olan Johann Friedrich Struensee, kralın aklına girip konseyde de yerini sağlamlaştırdıktan sonra gelen devrim niteliğindeki aydınlanma yasaları, doğal olarak(!) eski yöneticilerin hiç hoşuna gitmiyor. Yayınların üzerindeki sansürün kaldırılması, vergilerin halkın ihtiyaçları yönünde kullanılması, dinin yönetim kademesinde pasifleştirilmesi gibi gelişmeler, bütün bu işlere beraber imza atan Johann ve Caroline aşkının da ipini çeken esas adımlar oluyor. Danimarka, tam da Avrupa'da örnek ülke mertebesine ulaşmışken, peri masalı yerle bir oluyor; her devirde kendi menfaatlerini her türlü çıkarın üzerinde gören insanlar, yönettikleri halkı geriye doğru götürmekte sakınca görmüyor.

    Filmin başarılı örgüsünü sağlamlaştıran bir diğer unsur ise her biri diğerinden yetkin görünen oyunculuklar. Öyle ki deli kralı canlandıran Mikkel Boe Folsgaard, müthiş performansıyla Berlin'de aldığı Gümüş Ayı'yı fazlasıyla hak ettiğini gösteriyor. Følsgaard'ın halen Danimarka Ulusal Tiyatro Okulu'nda öğrenci olduğunu düşünürsek, şimdiden parlak bir gelecek vaat ettiğini söylemek işten bile değil.

    En son 2012 Cannes Film Festivali'nde yine bir Danimarka yapımı olan The Hunt (Jagten) filmiyle En iyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Mads Mikkelsen, doktor Johann Friedrich Struensee rolüyle göz dolduruyor. Mazbut bir kasaba doktoruyken, koca bir ülkeyi yönetmeye soyunan Struensee'nin de gözünü "aydınlanma aşkı" kör ediyor ve Mikkelsen seyirciyi bu adamın gerçek bir devrimci olduğuna ikna ediyor. Yan rollerde Trine Dyrholm'un ve David Dencik'in güçlü performansları da ana karakterleri destekliyor. Yalnız hikayenin de anlatıcısı olan, Kraliçe Caroline rolünde Alicia Vikander'ın oyunculuğunu biraz zayıf ve yavan bulduğumu da eklemek istiyorum. Hikayenin görünen mağduru o olmasına rağmen, nedense ben kendisiyle özdeşleşemedim.

    Sonuç olarak, gösterime girdiği ülkelerde eleştirmenlerden hep yüksek not alan bir yapım olan Yasak Aşk, gerçek bir öykünün birden çok yan hikayeyle beslenip, çok başarılı karakter yaratımlarıyla önümüze sunulduğu bir yapım. Bu haftanın şüphesiz en iyilerinden.

    twitter:@duygukocabay

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top