Hesabım
    Kapı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Kapı

    Kapı

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    1994 yılında ’Felidae’ isimli popüler romanı animasyon yapılan Akif Pirinçci’nin beyazperdeyle ikinci buluşması olan Alman yapımı Kapı sürpriz bir şekilde sinemalara geldi. Yönetmen koltuğunda Kebab Connection’dan hatırladığımız becerikli sinemacı Anno Saul oturuyor. Geçtiğimiz aylarda fragmanı ile dikkatimizi çeken yapım hakkında web üzerinde detaylı bir bilgi bulmak pek mümkün değil; çeşitli festivallerde gösterilen yapımın Almanya’dan sonra vizyon yüzü gördüğü tek ülke Türkiye.

    Kızıyla bahçede oynamak yerine komşusuyla kırıştırmaya giden bir ressam, kızının havuza düşüp ölmesiyle yıkılıyor. Beş yıl sonra artık eşi tarafından terk edilmiş, hayata tutunmakta güçlük çeken bir adamdır. Kendisini bir türlü affedemediği için yavaş yavaş yokuluşunu hazırlamaktadır. İntihar girişiminden şans eseri kurtarıldıktan sonra karşısına gizemli bir tünel ve tünelin ucunda bir kapı çıkar. Bu kapı ona, beş yıl önce yaptığı ölümcül hatayı telafi etme şansı verecektir. Fakat bu dönüşün de bir bedeli olacaktır; geçmişteki haliyle yüzleşmek ve geçmişteki yaşamına uyum sağlamak kolay olmayacaktır.

    Kapı, ilginçliğini sonuna kadar korumayı başarsa da, bütünüyle orijinal bir film değil ve Stephen King romanlarından, Twilight Zone bölümlerine uzanan yığınla benzer çalışmayı hatırlatıyor. Hikayenin birebir karşılığı aklımıza gelmese bile, filmin duygusu, atmosferi tanıdık geliyor. Öte yandan Kapı’nın gizemli bir çekiciliği de var. Geride bıraktığı hayatına dönen ve öncesine uyum sağlamaya çalışan melankolik ressam rolünde Mads Mikkelsen şaşırtıcı bir performans ortaya koyuyor. Soğuk, donuk ve bazen ölü gibi. Zaman zaman yadırgamamak da mümkün değil bu dehşetengiz performansı.

    Psikolojik gerilim, bilim kurgu ve korku türlerini başarıyla harmanlamayı beceriyor Kapı. Hakim olan tür psikolojik gerilim olsa da, filmin sonlarına doğru geriye dönenlerin sayısı arttıça, distopik bir hikayeye dönüşüyor. İkincilerin orijinallere açtığı savaş, bir tür simülasyon toplumunun hakimiyetini gösteriyor. Sonlara doğru beliren bu orijnal ve ’kopya’ mücadelesi, ünlü filozof Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramının beyazperde uzantılarını da hatırlatıyor.

    Stephen King romanlarını ve yine King’in de çok sevdiği Twilight Zone dizisini seviyorsanız, beyazperdede gizeme özel bir düşkünlüğünüz varsa ve distopik meseleler ilginizi çekiyorsa, bu küçük ama şaşırtıcı filmi fazla bekletmeden izlemelisiniz. Boğucu yaz sıcaklarında hiç beklemediğiniz bir hediye gibi.

    Twitter: skokceoglu

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top