Hesabım
    Saksı Olmanın Faydaları
    Ortalama puan
    3,8
    152 Puanlama
    Saksı Olmanın Faydaları hakkında görüşlerin ?

    16 Kullanıcı yorumları

    5
    3 Eleştiri
    4
    3 Eleştiri
    3
    7 Eleştiri
    2
    2 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    1 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Birkan K.
    Birkan K.

    Takipçi 51 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    1 Kasım 2013 tarihinde eklendi
    Lise zamanları hayatımızın en unutulmaz yılları ve hayatınızda baki kalacak arkadaşlıkların temellerinin atıldığı zamanlardır. Yetişkin olmaya ilk adımlar atılırken, peşimizdeki çocuklukta bizi bırakmamaya inat etmektedir. İlk adamakıllı aşklar, müzik ve asılolan kendimizi keşfetmeye başlamamız; Bu üç tema lise çağlarını anlatmaya yeter sanırım. The Perks Of Being A Wallflower filmi beni bu güzel döneme geri götürdü. Stephen Chbosky’nin aynı adı taşıyan kitabından uyarlanan “The Perks Of Being Wallflower” biraz depresif, romantik ve kırılganlıklarla iç içe bir hikaye uyarlaması filmler ne yazık ki her zaman başarılı olmuyor. Ama bu filmi ayrıcalıklı kılan, yönetmen ve senarist Stephen Chbosky, aynı zamanda kitabında yazarı olnası. Hal böyle olunca çok başarılı bir iş çıkmış ortaya, karakterlerde Chbosky’nin hayal dünyasına eşlik edecek kalitede performans sergileyen oyunculardan seçilmiş. “Kevin Hakkında Konuşmalıyız”(We Need To Talk About Kevin) filminde canlandırdığı arıza lise öğrencisi rolüyle kalbimizi kazanan Ezra Miller, bu filmdeki Gay Üvey Kardeş Patrick karakteri ile bıçak sırtı rollerin altından kalkarak ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Dikkat çeken bir diğer oyuncuda aşık ve hayran olunacak güzelliğini, gerçekten iyi bir oyunculuk peformansıyla perçinleyen Emma Watson olmuş. Emma Watson, The Perks Of Being Wallflower’daki performansıyla Harry Potter’daki sevimli küçük kızı çabucak unutturacağa benziyor. Filmi izledikten sonra tıpkı liseyi bitirdiğiniz andaki burukluğu bir nebzede olsa tadıyorsunuz. Başarılı bir gençlik filmini bulmak dönemimiz sinemasında oldukça zor. The Perks Of Being A Wallflower bu klişeyi aşacağa benzer. Son dönemlerde beni içine alan nadir filmlerden biri. Bunda filmin üç dört yerinde kendimden izler bulmanında etkisi var. Hislerimize tercüman olmak için bir türlü açılınamayan sevgiliye armağan edilen karışık kasette hoş bir ayrıntı olmuş.

    Film Esas Oğlan Charlie’nin (Logan Lerman) lisenin ilk günü korkusunu anlatmasıyla başlıyor. Lisenin ilk günü, arkadaşlık edinmekte zorlanan, asosyal, içine kapanık ve suskun biri için kabustur. Charlie’de bu karakter özelliklerinin hepsini bünyesinde barındıran bir ergen gencimizdir. Hiç arkadaşı olmayan Charlie geçmişinde yaşadığı psikolojik sorunlar ve ergenliğin getirdiği dengesizliklerle zor zamanlar geçirmektedir. Ama bu makus talihi üvey kardeşler Sam ve Patrick ile tanışmasıyla değişecektir. Tatlı bir dost grubunun içerisine girip bir çok ilki, hayal kırıklığını ve geçmişiyle örtüşecek şeyleri yaşamaya başlayacaktır.
    DthepYEK
    DthepYEK

    Takipçi 233 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    22 Ağustos 2015 tarihinde eklendi
    Duygusal ve utangaç olan Charlie, bir yandan değişen çevresini gözlemlerken bir yandan da en iyi arkadaşı Michael'ın yakın zamandaki intiharıyla uğraşmaktadır. İngilizce öğretmeni Bill, ona okuması için fazladan kitaplar vererek hayata katılmayı öğretmeye çalışır ve Bill'in çabaları Charlie'nin deneyimleriyle açığa çıkacaktır. Hikaye boyunca Charlie; kendisini unutmasına sebep olan kötü bir çocuklukla, kürtaj, uyuşturucu ve seksle uğraşarak, eşcinsellik ve etrafındakilerin yargılarına maruz kalarak yaşama katılmaya çalışır. Charlie çocukluğun basitliği ve yaklaşmakta olan gelecek fikri arasında sıkışıp kalmıştır, etrafındaki dünyayı izlemek ve ona katılmak arasında sıkışıp kalmıştır, arkadaşları ve ailesinin sorunlarının ortasında sıkışıp kalmıştır.

    Tamam kabul ediyorum, klasik genç aşık filmlerinden değil. Ama bu kadar da abartılacak film de değil. Özellikle Imdb puanı beni şoka soktu. Fazla abartılmış geldi bana. Tamam çocuğun hikayesi farklı güzel işlenmiş ama ağır bir film bir kere. Ve öyle çokta bir akıcılığı yok. İlla da izlenmesi gerekir denebilecek bir film değil. Kötü demiyorum ama çokta iyi değil. Oyunculuklar iyiydi mesela. 3 başrol oyuncusu da hakkını vermiş rollerinin. Klasik bir ergen filmi değil ama çokta fazlası da değil. İyi seyirler... 7.2/10
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    6 Kasım 2013 tarihinde eklendi
    Hiçbir şey kazandırmasa bile, David Bowie'nin "Heroes"u sayesinde kurtarabilecek bir film. Gerçekten çaldığı sahnelere ve sahnelerin anlamına cuk oturan bir parça seçilmiş. Zaten genel anlamda da filmin müzikleri gerçekten kaliteli. Filmden asıl olarak imdb'ye yapmış olduğu sansasyonel giriş sayesinde haberim oldu. Daha doğrusu önceden duymuştum ismini fakat vakit ayırıp izler miydim? Sanmıyorum. Aldığı yüksek puanı görünce izleme ihtiyacı hissettim doğal olarak. Günümüz sinema seyircisinin puanlaması ne yazık ki bir zamanlar gözümde bir derece de olsa "belirleyici ve kaliteli" olan imdb'ye tekrar şüpheyle yaklaşmamı sağladı. Zira çok da iz bırakıcı olduğunu zannetmiyorum filmin. Oyunculardan tek başarılı olarak Ezra Miller'ı görüyorum mesela. Hikayeye gelince, belki kitabında daha detaylı ve dokunaklı bir şekilde işleniyordur bilemiyorum, ama filmde gördüklerimiz, şimdiye dek pek çok örneğini izlemiş olduğumuz "lise çağı" filmlerinden çok farklı değildi. Nitekim yapmış olduğu büyük süksenin ardından şimdilerde puanı da düştü, ilgi de biraz azaldı. Tekrar ediyorum, gayet hoş bir film. O dönemleri yaşıyor olanların yanı sıra, o dönemlerden yeni çıkmış, yani şu anda 25-30 yaşları arasında olanlar için ekstra "anlamlı". Güzel ve gerçek şeylerden bahsetmesine karşın, pek çok farklı filmden veya gençlik dizisinden alınmış sahnelerin toplamı olarak sonuçlanıyor. İzlemek pişman etmez, ancak çok farklı beklentilere de girilmemesi gerekir. Bazı önemli karakterlerin dahi biraz sığ kaldığını, bazı duyguların daha yoğun hissettirilmiş olması gerektiğini düşünüyorum. Sanırım bir edebiyat eserinin perdeye uyarlanma sürecindeki bazı handikapları aşamamış yazar ve yönetmenimiz.
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.438 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    27 Ekim 2013 tarihinde eklendi
    büyük beklentileri içine girilmemesi gereken bir film 4/10
    cmalgac
    cmalgac

    Takipçi 57 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    3 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Sıkılmadan izleyebileceğiniz duygusal filmlerden biri. Konusu çok tahmin edilebilir değil ve filmin ancak son çeyreğinde bir şeyler netleşiyor, hatta biraz şaşırtıyor. Ben konusunu da işlenişi de oyunculuğunu da sevdim. Öneririm.
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 301 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    12 Ağustos 2014 tarihinde eklendi
    The Perks Of Being Wallflower, bildiğimiz gençlik filmlerinden çok farklı. Biz normalde bu tarz filmleri daha çok komedi olarak bilirdik ve de sempatik. Filmin fragmanı da bunu onaylıyor. Ama bu filmi ise bu türde olan diğer filmlere göre daha eğlenceli ve dramatik buldum. Ayrıca filmde Amerikan kültürünün getirdiği şeyler fazlasıyla mevcut. Oralardan biraz puan düşüyor. Ayrıca bu film öyle büyük ve dikkat çekici bir film de değil sonuçta. Ama yine de film seyirci ile iyi bir bağ yakalamayı başarıyor.

    Bu arada filmin konusundan biraz bahsedeyim: “Charlie, hiç arkadaşı olmayan, tanınmayan birisidir ve liseye yeni başlamıştır. Charlie’nin kafasında hep “lisenin bitmesine son 1385 gün kaldı” düşüncesi vardır. Bir gün lise 3. sınıfta olan Patrick ve Sam ile tanışır. Patrick ve Sam sayesinde ortama kaynaşır ve iyi arkadaşlar edinir.” Evet, film bir süre böyle gidiyor ama daha sonra ilişkiler veya okuldan ayrılma, Charlie’nin küçüklüğünde yaşadığı olaylar falan da filmde dahil oluyor ve böylece ortaya dram-romantik türü de dahil oluyor. Filmin büyük bir kısmı da bunun üzerine kurulu zaten.

    Eğer konuyu geçip başa dönersem eğer, bu filmin seyirci ile bağlantı kurmasının en önemli nedeni elbette senaryonun iyi olan bazı noktaları ve etkileyici oyunculuklar. Senaryo kısmını geçtim, o kısım izlenince anlaşılır. Eğer senaryo ve oyunculuklar arasında bir seçim yapılacak olursa oyunculuk kesinlikle büyük bir fark ile kazanır.

    Başrol oyunculuklarına değineyim biraz. Logan Lerman, içine kapanık fakat bir o kadar da dost canlısı Charlie karakterini başarıyla canlandırmış. Azra Miller’ın karakteri Patrick ise filme iyi bir ritm katmış. Ama oyunculuklar arasında en dikkat çeken Harry Potter serisinden sonra bu film ile ön plana çıkan Emma Watson’ın Sam karakteri. Filmin önemli bir yükünü göğüslemiş Emma. Oyunculuğu ise filme ayrı bir çekicilik katmış. Kendi karakterinin sevinçi ve duygusal anlarını iyi bir şekilde canlandırmış. Diğer oyuncular ise gerçekçi bir şekilde canlandırmışlar karakterlerini.

    Şimdi, The Perks Of Being Wallflower herkesin seveceği türden bir film sayılmaz. Türünün hayranlarını tatmin edecek bir şekilde olmuş. Ortaya değişik bir film çıkmış. İyi bir gençlik filmi diyebiliriz kısaca. İzlenebilir. 3.5/5
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.881 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    4 Ocak 2022 tarihinde eklendi
    Bu akşam izleme listesinin başında, 502 yorum ve 402.393 izleyici oyu ile ortalama IMDB puanı 8 olan “The Perks of Being a Wallflower” vardı…

    Aslında durum Rotten Tomatoes’ta da çok farklı değil… Orada da, film hakkında 155 yorum ve 138.111 izleyici oyu ile 5 üzerinden ortalama 4,25 lik bir puan mevcut…

    Yani nereden bakılırsa bakılsın, filmin izleyici reytingi oldukça iyi…

    Hele bir de bunun üstüne filmi ballandıra ballandıra anlatan yorumları da ekleyince ortada tam bir kaymaklı kadayıf durumu söz konusu...

    Stephen Chbosky’nin yazıp yönettiği filmin, Logan Lerman, Emma Watson ve Ezra Miller’lı oyuncu kadrosu da fena değil… Üstelik bir de prodüksiyonda John Malkovich’in adını da görünce… Tamam dedik… İzleme listesinin devamına bakıp işi uzatmaya gerek yok… Bu akşam, “The Perks of Being a Wallflower”ı izliyoruz diyerek ekran başına geçtik…

    102 dakika tamamlanıp da film bittiğinde kendimize şu soruyu sorduk: “Sen ne zamandan beri yorumlara inanıp da bu türden ergen filmlerine takılmaya başladın?”

    Evet; kim ne derse desin, “The Perks of Being a Wallflower” liseye yeni başlayan ve bazı psikolojik problemleri olan 16 yaşındaki Charlie ile lise son sınıftaki gençler arasındaki ilişkiye odaklanan klasik bir ergen filmi…

    Peki, bu filmde hiç mi iyi bir şey yoktu?

    Elbette vardı…

    Filmin müzikleri ve “We Need to Talk About Kevin” nın da (2011) yıldızlarından olan Ezra Miller… Şahsen biz, bu çocuğun geleceğinden son derece umutluyuz… Bir gün mutlaka şeytanın bacağını kıracaktır…

    Bizim açımızdan tam bir zaman kaybı ve hayal kırıklığı olan bu film için puanımız 2,5… O da sırf, oyuncuların performanslarının hatırına… Zaten kağıt üstündeki bunca yüksek reytinge rağmen 13 milyon dolarlık bir bütçeyle yapılan bir filmin sadece 18 milyon dolar gibi bir gişe hasılatı yapması da bu film hakkındaki eleştiri ve görüşlerimi doğruluyor gibi...

    Yine de, "olsun ben izlerim" diyenlere de keyifli seyirler,

    Son bir not:
    Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 5 Haziran 2018 günü saat 01.02’de yazılarak paylaşılmıştır...
    Ahmet Büke
    Ahmet Büke

    Takipçi 935 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    31 Ekim 2021 tarihinde eklendi
    psikolojik sorunlarıda olan asosyal sessiz çocuğun lise başlangıcı.. 90 lar abd si gözler önünde… konu güzel.. Kurgu çok iyi değil.. Filmin temposu sürükleyiciliği iyi..daha net bir son bekledim ama olmadı…
    YusufPiskin
    YusufPiskin

    Takipçi 67 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    13 Ocak 2015 tarihinde eklendi
    boğazımda bir yumruyla izlediğim filmdir. charlie benim yapamadığım, yapmaya cesaret edemediğim her şeyi yapar, atamadığım her adımı atıp kendisini başka bir dünyaya, kendisininkinden çok uzak gözüken bir dünyaya bırakırken ben boğazımdaki yumruyla hayranlıkla onu izledim. müziğe önem veren, hatta müziği anlayan işleri hep çok sevmişimdir. filmin bu noktada da beni fethettiğini söylemem gerek. ezra miller başta olmak üzere herkesin şahane oyunculuğu bu güzel hikayeye eklenince... gerçekten de kaçırılmaması gereken bir deneyim olmuş. uzun zamandır bir filme bu kadar kendimi vermemiştim. tekrar izleyeceğim zamanı iple çekiyorum. neden kimseyi kurtaramayız? çok güzel bir soru yahu! cevap?..
    stephen chbosky'nin ergenlik çağında yaşanan kafa karışıklığı, sinir, mutluluk, travma ve daha bir sürü durumu büyük bir samimiyet ve sadelikle kitabın kahramanı charlie'nin kaleminden çıkmış mektuplarla anlattığı roman. yetmemiş olacak ki (iyi ki yetmemiş) bir de üzerine senaryosunu yazıp filmini de 13 yıl sonra çekmiştir.

    1991'in ağustos ayında 15 yaşındaki charlie hiç tanımadığı bir yabancıya kendisini dinleyip anlayabileceğini umarak mektuplar yazmaya başlar. yazdığı kişinin kim olduğu ve charlie'nin neden "ona" yazdığının hiçbir önemi yoktur. lisedeki ilk yılından bir önceki gün başlayan mektuplar tüm seneyi kapsayacak şekilde devam etmektedir. zaten yalnız* ve asosyal biriyken bir de yakın zamanda ölmüş en yakın arkadaşının yarattığı şokun etkisi liseye başlarken charlie'nin endişelerini daha da arttırmaktadır. kısa sürede, tanıştığı son sınıf öğrencileri sam ve patrick ile hayatı değişmeye başlar. her ne kadar mektupları charlie yazıyor olsa da kitapta karşımıza sadece onun hayatı değil, neredeyse kitaptaki herkesin hayatı çıkmakta bu da kitabı daha da zenginleştirmektedir.
    charlie'nin çocukluğunda yaşadığı travmaları ve lisede yaşadığı olayların bünyesinde yarattığı etkileri güçlü bir samimiyetle yazdığı mektuplara aktarması kitabı çok kısa sürede bitirmeme sebep oldu. uzun zamandır kendimi bu kadar yakın hissettiğim, benzer yanlarımızı gördüğüm, bağ kurabildiğim, anlayabildiğim, ne anlatsa dinleyebileceğim bir roman karakteriyle karşılaşmamıştım. rahatlıkla söylenebilir ki charlie, sakin kimliğinin yanı sıra eşine az rastlanır bir dürüstlük ve anlayışa sahip. belki de bu üç unsurun yarattığı etki charlie'yi okuyucunun gözünde hiç görmediği, bilmediği ama hep istediği bir dost konumuna taşıyor. charlie'nin mektubu yazdığı kişiye duyduğu yakınlık bunla aynı paralelde midir, bu tartışabilir tabii ki. öte yandan charlie bu mektupları bana, çok değerli sana ve bu kitabı okuyan herkese yazıyor şeklinde de düşünebilir ve bu nedenle charlie ile aramızda oluşan bağın daha kuvvetlendiğine kanaat getirebiliriz. charlie'yi tanıdığım için çok memnun ve mutluyum.

    yazarın filme de el atması ise muhteşem bir casting'in ortaya çıkmasına sebep olmuş. her ne kadar film patrick üzerine beklediğim kadar yoğunlaşmasa da ezra miller* patrick karakteriyle de ne kadar yetenekli ve çok yönlü bir aktör olduğunu göstermeyi başarmış. emma watson ise saçlarını kısa kestirmesinin ve sade oyunculuğunun etkisiyle izleyicinin aklına film boyunca hermione granger'ı nadiren getirmektedir. logan lerman ise charlie için tam bir nokta atışıdır.

    hem kitapta hem de dolayısıyla filmde onlarca romana, filme ve şarkıya gönderme var, sadece ama sadece bu yönüyle insana 500 days of summer'ı hatırlatmaktadır
    Oguz23
    Oguz23

    Takipçi 76 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    2 Mart 2014 tarihinde eklendi
    İyi bir gençlik filmi charlie adlı gencin geçmişinde yaşadığı psikolojiksorunları aşamamış gencimizin umut ile umutsuz luk içinde yaşadığı hayatını görüyoruz..İyi işlenmiş bir film.
    Lisenin ilk günü, arkadaşlık edinmekte zorlanan, asosyal, içine kapanık ve suskun biri için kabustur. Charlie’de bu karakter özelliklerinin hepsini bünyesinde barındıran bir ergen gencimizdir. Hiç arkadaşı olmayan Charlie geçmişinde yaşadığı psikolojik sorunlar ve ergenliğin getirdiği dengesizliklerle zor zamanlar geçirmektedir. Ama bu makus talihi üvey kardeşler Sam ve Patrick ile tanışmasıyla değişecektir. Tatlı bir dost grubunun içerisine girip bir çok ilki, hayal kırıklığını ve geçmişiyle örtüşecek şeyleri yaşamaya başlayacaktır.
    Berke K.
    Berke K.

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    3,5
    23 Nisan 2013 tarihinde eklendi
    Son yılların en iyi gençlik filmlerinden. 1999 yılında büyük ses getiren aynı isimli romandan uyarlanan bu film, Kitap&Film uyumunu yakalayan nadir filmlerden. Bunun en büyük sebeplerinden biri kitabın yazarı Stephen Chbosky'nin filmin yönetmeni olması.

    Filme gelirsek, baş karakter Charlie (Logan Lerman) trajik bir geçmişe sahip olduğu için bazı sorunlar yaşamıştır. Ve bazı hayaller görmektedir. Film bize asla gösterilmeyen ve Charlie'nin "Sevgili Dostum" diye hitap ettiği birine mektup yazmasıyla başlıyor. Charlie liseye yeni geçmiştir ve hiç arkadaşı yoktur. Bir futbol maçında Patrick (Ezra Miller) ve Sam (Emma Watson) ile tanışır. Bu üçlü bir yandan birbirlerine destek olurken bir yandan da kendi sorunlarıyla uğraşırlar.

    Film, 90'ların ABD'sinde geçiyor ve Amerikan gençliğinin içinde olduğu aşk, uyuşturucu, gece hayatı, ailevi sorunlar gibi ögeleri müthiş aktarıyor. Başrolde Şimşek Hırsızı filminde Percy Jackson'ı canlandıran Logan Lerman yer alıyor. Bunun dışında We Need To Talk About Kevin'dan tanıdğımız Ezra Miller çok yetenekli bir oyuncu olduğunu kanıtlıyor ve oyunculuk anlamında sivrilmeyi başarıyor. Sam rolünü ise Harry Potter serisinde Hermione Granger ile şöhreti yakalayan Emma Watson'ı görüyoruz. Bu film Emma Watson'ın şişirilmiş bir oyuncu olmadığını kanıtlıyor. Tıpkı Ezra Miller gibi bir önceki rolüne tamamen zıt bir karakteri müthiş canlandırıyor Watson. Bize de bu başarılı yapımı izlemek kalıyor.
    Kleopatra
    Kleopatra

    59 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    21 Temmuz 2020 tarihinde eklendi
    Asla beklenti icine girilmemesi gereken hayatimda izledigim en kotu ve skıcı filmler arasina girmeyi basardi. Imdb puanina ve yorumlara bakarak izledim ama asla aldigi 8 puani hal etmiyo. Zamanima yazik acikcasi
    Huseyin H
    Huseyin H

    2 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    2 Kasım 2019 tarihinde eklendi
    Süper süper süper süper süper süper süper süper 🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣😂😂😂😂😂🤜🤛🤜🤛
    Bir Film Hayranı
    Bir Film Hayranı

    1 değerlendirme Takip Et!

    4,5
    27 Temmuz 2016 tarihinde eklendi
    Ben önce bu filmi pek dikkate almamıştım ama en sevdiğim 2 isim var Watson ile Lerman ı görünce izledim bu film benim gibi asosyal,arkadaşsız ve içe kapanık olan insanları anlatıyor film beniçok sardı çok sevdim ben 4,5 verdim harbiden izlemeye değer bir film
    Halil C.
    Halil C.

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    26 Temmuz 2014 tarihinde eklendi
    Bu çok güzel bir genç olmayı hatırlatı de ki karakterler çok güzel rol yapı WATSON un güzelliği yeter filmi hatırladıkça gençliğimi hatırlayacağım.Şu ana kadar ki izlediğim en güzel filmdi gerçı gelir diye düşünüyorum yani umarım gelir.Çünkü bu filmin bağımlısı de lise öğrencisiyim ve liseyi bitirmeden benim de böyle bir hayatım olur diye umut mümkün olmayacağını biliyorum ve bunun yani bu tür şeylerin sadece izlediğimiz ve bağımlı olduğum bunun gibi filmlerde mümkün olacağını diyebilirim ki en büyük hayalim her ne kadar gerçek olmayacağını bilsem de bunu söylemenin beni rahatlatacağını düşünü büyük hayalim EMMA WATSONU görmek...
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top