Hesabım
    Kıskanmak
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Kıskanmak

    Kıskanmak

    Yazar: Murat Özer

    Zeki Demirkubuz'un "Kıskanmak" projesini duyunca, yönetmenin 'farklı' bir kulvara akacağının işaretlerini almış gibiydik. Albert Camus'nün "Yabancı"sından serbest bir uyarlama olan "Yazgı"yı saymazsak ilk kez bir edebiyat uyarlaması çekecekti, bir dönem filmi olacaktı ve oyuncu kadrosu da hiç olmadığı kadar 'tanınmış' isimlerden oluşuyordu. Heyecanlıydık filmi izlemeden önce, Demirkubuz'un sinemasına bir istisna (Bekleme Odası) hariç yakın duran bizler için farklı bir deneyim olacağı açıktı.

    Nahid Sırrı Örik'in aynı adlı romanından yola çıkarak kotardığı filminde, 'kıskançlık' duygusunu her daim öne çıkardığı 'suç ve ceza' kavramlarıyla örtüştürme niyetindeki Demirkubuz, bir kez daha Türkiye sinemasının 'kaymak tabası' içindeki yerini hak ettiğini gösteren bir sonuca ulaşıyor diyebiliriz. Belki önceki filmi (başyapıtı) "Kader"in yoğunluğuna ulaşamıyor "Kıskanmak"la, ama tematiğine sadık olduğunu ve farklı arayışlarının bu durumu zedeleyemeyeceğini derinden hissettiriyor bizlere.

    Türkiye Cumhuriyeti'nin 'devrim yorgunu' burjuvasının 'sıkıntı'yla biçimlenen hayatlarına yöneltiyor kamerasını yönetmen bu filmde. 1930 yılının Zonguldak'ında geçen hikâye, İstanbul'dan bu kente gelen genç bir çiftin kişisel dünyasındaki gelgitler üzerine kurulu. Maden mühendisi Halit ve 'güzeller güzeli' karısı Mükerrem'in tekdüzeliğin sınırlarında gezinen yaşamları, onlarla birlikte kalan Halit'in 'çirkin' (ve asosyal) kız kardeşi Seniha'nın varlığıyla daha da sıkıcı bir kıvama bürünmüştür. Zonguldak sosyetesinin 'merak'ını yönelttiği bu aile, bir süre sonra trajik bir hikâyenin baş kahramanları haline gelecektir. Bir tür 'arzu nesnesi' olarak çizilen sosyetenin gözde bekarlarından Nüshet'in Mükerrem'i baştan çıkarmasıyla farklı bir çizgiye doğru yönelen film, ilerleyen dakikalarda Halit ve özellikle de Seniha'nn başrole soyunacağı 'yıkıcı' bir entrikayı işaret eder...

    "Kıskanmak", adını aldığı duygunun altını doldurma becerisini büyük oranda gösteren bir çalışma. Nüshet'in Mükerrem'i baştan çıkarma yönteminden başlayarak kendini hissettiren 'körü körüne bağlanma' kavramını ("Kader"de de bu durum baskındı) bir tür 'ayak bağı' olarak karakterlerine yükleyen film, Halit ve Seniha arasında da buna benzer (belki daha da vahim) bir durumu adım adım açığa çıkarıyor. Hikâyenin ritmini belirleyen bu kavram, 'kıskançlık' ve 'imrenmek' duygularıyla da birleşince, ortaya 'duygu çarpışması' tadında bir sonuç çıkıyor, ki bu da filmin yarattığı 'hastalıklı' ruh halinin temel müsebbibi oluyor. Özellikle Seniha'nın tüm olanlar karşısındaki 'tepkisizlik' gibi görünen tavrı, olaylar zincirinin bütün halkalarına sirayet eden bir 'kendiliğindenlik' durumunu da gözler önüne seriyor. Ama tıpkı Seniha'nın tepkisizliği gibi, bu da bir 'yanılsama'dan ibaret. Aslında her eylemsizliğin karşılığı olarak 'beter' bir duyguyla yüzleşiyor, bir 'patlama noktası' arayan karakterlerin o noktaya doğru usulca hareket ettiklerini hissediyoruz. Puslu, karanlık, kasvetli Zonguldak günleri gibi 'derinden' ilerliyor karakterlerin duyguları, açığa çıkıp şimşek gibi çakacakları anı bekliyorlar. Ve bunu da finalde fazlasıyla yaşatıyorlar bizlere.

    Zeki Demirkubuz'un bütün filmlerine sinen 'suç ve ceza' kavramları (burada da karakterine Dostoyevski'nin romanını okutuyor), "Kıskanmak"ta da belirgin biçimde öne çıkıyor ve filmin 'yılgınlık'la anlamlanan ruhunu deşifre etmenin ipuçlarıyla hayat buluyorlar. Önce 'suç'un anatomisini ince dokunuşlarla çizen Demirkubuz, daha sonra 'ceza'yla tamamlıyor resmini ve birbirinden koparılması mümkün olmayan bu iki kavramı bir kez daha yetkin bir çerçeveden yansıtıyor. İnsan ruhunun 'defolu' değişkenlerini filminin temel malzemesi haline getiren yönetmen, bu defoların yarattığı 'günahlar' üzerinden yürüyerek 'suç'un kırılganlığına ve oradan da 'ceza'nın yıpratıcılığına ulaşıyor. Olayların merkezinde durmuyormuş gibi görünen ama böyle olduğunu her haliyle hissettiren Seniha karakterinin 'masumiyetin intikamı' tadındaki eylem planıyla ivmelenen filmin yürüyüşü, bu iki kavramın 'muğlaklığı'na da işaret ediyor bir yandan. Kimin suçlu olduğu ve kimin ceza çekmesi gerektiği konusunda kafa karışıklığına yöneltiyor bizi film. Hikâyedeki bütün karakterlerin 'zaaflar'la örülü görüntüleri, onlarla hiçbir şekilde bir 'özdeşleşme' arayışına götürmüyor, aksine her bir karakterden olanca uzağa fırlatıyor bizleri. Yönetmenin seyirciyle film arasına 'mesafe' koyan bu tercihi, bir yandan 'nesnel' yaklaşabilme avantajına mekan açarken, öte yandan da 'kopuş süreci' olarak da yansıyabiliyor sinemaseverlere. Ama son tahlilde, Demirkubuz sinemasına 'alışkın' dimağlar için bu bir dezavantaj oluşturmuyor, zira önceki filmlerinde de sıkça karşımıza çıkan bir durum bu.

    Özellikle Emre Erkmen imzalı 'karanlık'ın hakim olduğu görüntü çalışmasıyla plastik açıdan da rüştünü ispatlayan bir havası var "Kıskanmak"ın. Karakterlerin yüzlerindeki bütün 'acı'yı yakın planlarla eksiksiz resmeden bu görsel yapı, 'pastel'in ağırlık kazandığı filmin atmosferini belirleyen en önemli unsurlardan biri olarak dikkat çekiyor. Karakterlerin üzerine bir 'karabasan' gibi çöken 'gecenin karanlığı'yla tetiklenen bu durum, her bir karakterin ruh halinin de yansıması oluyor adeta. Her şey ve herkesin bu karanlığa teslim olduğu bir yapıyla karşı karşıya kalıyoruz filmde. Karakterler demişken, filmde usulca raks eden bedenlere can veren oyuncu kadrosu da yetkin bir görünüm sunuyor. Altın Portakal'ı 'rakipsiz' kazanan (rakibi olsa da kesin alırdı) Nergis Öztürk'ün hem fiziksel hem de ruhsal olarak Seniha karakterine sıkı sıkıya yapışması (yakışması), "Kıskanmak"ı bir oyunculuk destanına çeviren en önemli unsur gibi duruyor. Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç, Bora Cengiz, Hasibe Eren gibi isimlerin rollerine tutunan performansları da Öztürk'ün bu anlamda yalnız kalmasını önlüyorlar. İlk filmiyle dikkat çekmeyi başaran genç aktör Bora Cengiz, 'arzu nesnesi' Nüshet karakteriyle bir tür 'yabancılaştırma efekti' görevi üstleniyor. Hikâyenin karanlığına teslim olmayı reddeden bir havası var aktörün. Visconti başyapıtı "Venedik'te Ölüm"ün 'arzu nesnesi' Tadzio'yu hatırlatıyor biraz; onun kadar karşı konulmaz, onun kadar 'teslim alma' arayışı içinde...

    Zeki Demirkubuz sinemasının tıkandığını değil, aksine kendine yeni yollar bulma aşamasına geldiğini gösteren bir film "Kıskanmak". Belki bu yola alışmak, yönetmenin hayran kitlesi için zaman alabilir, ama Demirkubuz'un tematiğinden vazgeçmediğini görmek zor olmasa gerek. Hissettirmek istediğini seyirciye geçirme konusunda uzman bir yönetmen Zeki Demirkubuz, "Kıskanmak"ta da 'mükemmelen' değilse de bu meziyetini zorlanmadan gösteriyor. Kısacası, sinemanın insan doğasıyla buluşma noktalarından birini daha görmek için bile izlenmesi gereken bir çalışma bu. Keyif almayacağınız, hatta rahatsız olacağınız kesin, uyaralım!

    Son bir not: Bu yazı, Nahid Sırrı Örik'in romanı okunmadan yazılmıştır.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top