Hesabım
    Katil Avcısı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Katil Avcısı

    Kalburaltı aksiyon

    Yazar: Fatih Yürür

         Popüler sinema arenasındaki rekabet, kısa süre içerisinde sadece iki kutup haline gelecek gibi görünüyor. Bir tarafta bolca ünlü ismin, yüksek bütçelerin havalarda uçuştuğu hype gazları; diğer tarafta ise bütçe kesesi sıkılmış ve görece daha az ünlü ile servislenen kelimenin her anlamıyla "ortalama sularında gezinen" yapımlar... Öyle sanıyorum ki; bu ayrışma, münferit Pay TV sistemlerinin hayatımızdaki egemenliğinin artmasıyla birlikte kendisini daha da hissettirecek ve bir süre sonra, bahsi geçen ikinci kategorideki filmler de ağırlıklı olarak bu sistemler için projelendirilecek.

         Bütün bu varsayımlarla birlikte, Başta Netflix olmak üzere Pay Tv sistemleri için projelendirilen yapımlar, daha şimdiden klonlaşmış gibi görünseler de; belli bir kalite oranını korumayı sürdürdüklerini de es geçmemek gerekiyor. Yani, Hollywood'un, ortalama kıstasını karşılayan aksiyon - gerilim güzellemeleri; Netflix ve emsali sistemler için üretilen vurdulu kırdılı çeşitlemelerin gerisine düşmeye başladı. İşte son derece spot ismi ve her türlü görseline sinen "standart altı" vaadleriyle Katil Avcısı da her anlamda ümit vadedebilecek bir malzemeyi, "nefesi yetmeyen" bir öyküye evirmeyi başaran "kalburaltı" bir örnek.

         George Wallace ve Don Keith ikilisinin kaleme aldığı ve henüz dilimize kazandırılmamış olan Firing Point adlı kitaptan beyazperdeye uyarlanan film; daha ziyade Soğuk Savaş döneminde terk edilmiş olan komplo teorileri üzerine yeşillendirilmeye çalışılmış, son derece zehirli klişelere sahip bir Kızıl Korku sancımasından çok da fazlasını barındırmıyor ne yazık ki! İşin kötüsü, klişelerin içeriğe değil de biçime sinmiş olması! Yine de son 7-8 yılın Hollywood aksiyon trendleri arasından ite kaka yükselişe geçen Kızıl Korku paranoyasına 40 milyon dolara kadar limit tanıyabildiğine göre; yapımcıların bu içi geçmiş, radyasyon boca edilmiş konsepte tanımış olduğu kredinin bir süre daha tükenmeyeceğini; hiç değilse belli bir bütçenin altında da olsa destek görebileceğini söylemek hiç de yanlış olmaz.

         Katil Avcısı'nın, hikâyesini ya da daha doğru bir tabirle; öykü açısından incelikli ve farklı kabul edilebilecek olsa da işleyiş açısından başarısı tartışmalı klişeler trafiğini kabaca özetlemek gerekirse: karşımıza yine global anlamda, "dünyayı yok olmanın eşiğine getirecek türden" bir ifna planı bulunmaktadır. Bu planın iki kutbunu ise sürpriz unsuru bir 30 yıl önce temiz bir biçimde hadım edildiği haliyle Rusya ve Amerika oluşturur. Gel gelelim bu sefer darbe konusunda ilk adımı atmak isteyen taraf Amerika cenahındandır. Lakin ilk kanın dökülmesiyle birlikte; dünya geri dönülemeyecek bir kaosa doğru sürüklenecektir. Bu sefer, Kızıl Korku fitilini ateşleyen taraf Rusya Ana değildir -ki bu kısım da Katil Avcısı'nın esamesi silik de olsa, emsallerinden farkını ortaya koyduğu kısımdır. Fakat dünyayı sona sürükleyecek olan Kötü Amerikalının karşısına dikilecek olan kahraman da hiç kuşkusuz İyi Amerikalı olacaktır!

         Amerika, Amerika'nın en büyük düşmanıdır katmanının hemen altında aslında, yine en kaba haliyle "muhafazakâr - liberal" çatışmasının yerleştirildiği öyküde; Rusya'ya saldırarak dünyayı uçuruma sürükleyecek olan bir Amerikan denizaltısının karşısına, filmin ilerleyen kısımlarında halk kahramanına dönüşeceğinin sinyallerini, perdede göründüğü ilk dakikadan çakan Yüzbaşı Glass ve mürettebatı çıkacaktır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Rusya başbakanı kaçırılır ve dünya, her geçen saniye içerisinde, seküler kıyamete adım adım yaklaşır. Katil Avcısı Amerika'yı, Amerika'dan, Amerikalı'yla kurtarma mücadelesidir demek hiç de yanlış olmaz.

         Her ne kadar 90'lı yıllardaki emsallerine oranla, oldukça mütevazı sayılabilecek bir bütçeye sahip olsa da; adını daha çok düşük bütçeli komedi ve aksiyon talimleriyle duyurmuş olan Donovan Marsh'a teslim edilmiş olan en yüksek bütçeli proje. Filmin en önemli kozlarından biri ise; oyunculuk geleneğinden gelen ve Sokağın Kralları, Kabuktaki Hayalet gibi filmlerin senaryolarında da kalem oynatmış olan Jamie Moss... Senaryoda Moss'a destek kuvvet niteliği taşıyan ve Robocop, XXX ve Big Fish gibi önemli filmlerin yapımını üstlenmiş olan Arne Schmidt'in; bir öykü anlatıcısı olarak kaslarının ne kadar geliştiği ise şaibeli.

         Gelelim filmin "sattıran" unsuruna... Gerard Butler... Son yıllarda, içerik fakiri aksiyon filmlerinde görünmeyi kendine görev edinmiş olan Butler'ın, bu standart altı aksiyon sarmalına kendisini ne kadar süre daha kurban edeceği merak konusu. 2018 yapımı Den of Thieves'i saymazsak, kendisini son yıllarda pek de kayda değer yapımlarda izleyemedik. Yine de süper güçlerden muaf halk kahramanı rollerinde, "günün kurtarıcısı" etiketini kendisine yakıştırmayı başardığı da bir gerçek. Hemen yanına eklemlenen Gary Oldman tekinsizliği de sırıtıyor demek yanlış olur. Yine de bu görece olumlu notlar, Katil Avcısı'nın "bir yerde tıkanmaya mahkum" olan potansiyelini artırmaya pek de yetmiyor.

         Son tahlilde; önümüzdeki III. Dünya Savaşı paranoyasına gebe bu baharatlı aksiyon - gerilim mahsulü; genel çerçevede "vasat" kabul edilebilir ama bir adım daha yaklaşıldığında "vasatlar içerisinde en iyisi" olarak da değerlendirilebilmesi pekala mümkün. Kalibresinin altında ezilmeyecek ufak twistler ve temposuyla, türün meraklılarını cezbetmesi hiç de süpriz değil. Nitekim klişe dışına çıkabilecek potansiyele sahip, zenginleştirilmeye açık bir konuyu, klişelerle bezemesi, potansiyel bir aksiyon hitini direkten döndürmüş... Ama ne dönmek!

     

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top