Hesabım
    Kardan Adam
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Kardan Adam

    Hızlı eriyen kardan adam

    Yazar: Fırat Ataç

    Yazıya uzun bir soruyla başlayalım: Bugüne kadar yönetmenle yapım şirketi arasında soğuk rüzgarların estiği, sahnelerin yeniden çekildiği, senaristlerin senaryo üzerinde sürekli oynama yaptığı,  yeni bir kurgucu ile düzeltilmeye çalışılan filmlerden mutlu son çıktı mı? Cevap, hayır. Yukarıda saydığımız olumsuzluklardan sadece biri bile bir filmin ölüm fermanı olabilecekken, The Snowman bunların hepsinden muzdarip.

    Bir filme dair beklentiler, yaratıcı ekip ve bize o yaratıcılığı doğru biçimde aksettirecek oyuncuların varlığı ile şekillenir. The Snowman’e baktığımızda ‘muhtemel’ bir başarı hikayesi beklememiz bu yüzden garip karşılanmamalı. Jo Nesbø’nun bestseller olmuş Harry Hole kitaplarının ‘nedense’ yedincisini ele alan filmin kamera arkasında Let the Right One In ve Tinker Tailor Soldier Spy ile derhal ‘değerlimiz’ sınıfına girmiş olan Tomas Alfredson var. Son uzun metrajının ardından tam altı sene geçmesinin verdiği ‘hasret son buldu’ hissiyatını, ekibin geri kalanının verdiği güvenle birleştirdiğimizde ‘muhtemel’ başarının, ‘tartışılamaz’ fiyaskoya evrilmesi daha da can yakıcı hale geliyor.

    Hossein Amini (Drive), Peter Straughan (Tinker Tailor Soldier Spy), ve Søren Sveistrup (The Killing)’tan oluşan üçlü senarist ekibi, Oscarlı kurgucu Claire Simpson’ın varlığı, hem ana akım sinema hem de art-house’a gönül vermiş sinema seyircisini memnun edebilecek Michael Fassbender, Rebecca Ferguson, Charlotte Gainsbourg, Toby Jones, J.K. Simmons, Chloë Sevigny’den oluşan oyuncu kadrosu, filmin fiyasko sıfatını hakketmesine ‘kalburüstü’ isimleriyle yardımcı oluyorlar.

    Oslo Emniyeti’nin efsanevi dedektifi Harry Hole, bir dedektiften beklenmeyecek biçimde (!) alkol ve sigara bağımlılığı ile yaşayıp, gidiyor. Oslo’daki suç oranının azlığının bunalıma soktuğunu bizzat üstlerinden aldığımız referansla söyleyebileceğimiz Hole, yanına verilen çaylak Katrine’nin üzerinde çalıştığı kayıp kadın vakasına ilgi gösteriyor. İlk etapta pek ciddiye almadığı bu kayıp vakası, Oslo’yu etkisi altına alan başka kayıplar ve cinayet fırtınası ile birleştiğinde Hole’un önce düz koşulara sonra taktik antremanlara başlaması uzun sürmüyor.

    Norveç’in buz gibi atmosferinde geçen The Snowman, sevenine coşku sevmeyenine inme vaat eden İskandinav polisiye gerilimlerinin tüm bileşenlerine sahip. İşin garibi ise türün en vasat örneklerinin bile içeremeyeceği senaryo boşlukları. Bütün hikaye bir yap bozun parçalarını yerlerine oturtmak üzerine kurulu ancak yap bozun parçaları eksik. ‘Özrü kabahatinden büyük’ ve ‘adama da yazık’ tepkileri arasında gidip geldiğimiz Tomas Alfredson açıklaması ‘filmin senaryosunun neredeyse %20’lik kısmını filme çekemedik’, ne yazık ki sinemaya iyi film izlemeye giden seyirciyi bağlamıyor.

    Ana karakteri bile işlemeyen bir gizem filminin yan karakterlerinden medet ummak fazlaca iyi niyetli gözükse de bu noktada neredeyse bir ‘karşı devrim’ gerçekleşiyor. Varlığını sorguladığımız nice insan bir görünüp bir kaybolurken, katil dahil kimsenin motivasyonunu anlayamaz duruma geliyoruz. Norveç gibi bir yerde ‘kar yağdığı gün cinayet işleniyor’ önermesi ne denli sakil duruyorsa, kardan adam motifine yüklenen anlamlar da o denli belirsiz. Koca emniyet amirliğinde bir kişinin bile ‘civarda neden kardan adam var?’ diye sorgulamadığı bir cinnet hali içerisindeyiz.

    Katilin melodramatik geçmişiyle çocukluğa bağlantı kuran örgü tam anlamıyla organize olma güçlüğü çekiyor. Öyle ki cinayetler arasında elle tutulur bir bağlantı kurma şansımız dahi yok. ‘Evliliğinde mutsuz ve çocuklu kadınları’ hedef aldığını tahmin ettiğimiz katilin, ‘evliliğinde mutsuz ve çocuğun babasının kim olduğunu bilmeyen kadınlara’ taktığını ön görüyor, sonrasında da aile yapılanmasında çocuğun yeri olmayan insanlara yönlendiğini ibretle izliyoruz. The Snowman, zeki olduğunu sandığı yap bozunda peyderpey dağılırken, film bitmeden 45 dakika önce tahmin ettiğimiz katilini bize sürpriz olarak sunup, doyurucu olmaktan oldukça uzak bir acele sona bağlanıyor.

    Filme dair tek tutunulabilecek dal olan ‘karlı dağlar izlencesinde’ görüntü yönetmeni Dion Beebe hafif bir başkaldırı sergilese de filmi kurtarması için görevlendirilen ‘Scorsese’nin kurgucusu’ Thelma Schoonmaker dahi bu karışıklığın altından kalkamıyor. Kötü demeye dahi dilin varmadığı, tamamlanmamış bir görüntüler bütününü andıran The Snowman, son darbeyi ‘flashbacklerin barındırdığı yaşayan ölü’ rolündeki Val Kilmer’da dudakların dahi uyum gösteremediği bir dublajla vurunca, Tomas Alfredson’un bundan sonra sağlam bir geri dönüş yapması gerekliliği de resmileşiyor.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top