Hesabım
    Hayat Avcısı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Hayat Avcısı

    Hayal gücünü ve kurmacayı aşan bir belgesel...

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    İngiliz ve Amerikan televizyonları için belgeseller çeken Bart Layton'ın yönetmenliğini üstlendiği Hayat Avcısı (The Imposter), İkiz Kuleler arasında illegal yürüyüş gerçekleştiren bir sanatçıyı anlatan Teldeki Adam (Man on Wire)'dan beri izlediğimiz en kışkırtıcı suç belgeseli. Stilize bir şekilde çekilmiş canlandırma bölümleri ve dahice kurgulanmış röportajlar Hayat Avcısı'nı bir kimlik hırsızı ile 'ailesinin' ilişkisini sorgulatan nefes kesici bir bulmacaya dönüştürürken; Amerikan Rüyası, aile kurumu ve suçun kökeni gibi önemli konular üzerine kafa kaşıma imkanı veriyor.

    Hayat Avcısı, Teksas'lı bir ailenin dört yıldır kayıp olan oğullarının İspanya'da bulunduğunu öğrenmesiyle başlıyor. Evin büyük kızının oğlanı İspanya'dan alıp Teksas'a getirmesiyle de mucizevi kavuşma gerçekleşiyor. Fakat gelen kişi ile kaybolan çocuk arasında dikkat çekici fiziksel farklılıklar vardır. Acılı anne ve abla bunları her nasılsa görmezden gelip oğullarına alışmaya başlarken, durum FBI'ın ve bir özel dedektifin dikkatini çeker. Belgeselin henüz başında öğrendiğimiz gibi ortada dahice hazırlanmış bir kimlik sahtekarlığı vardır.

    Belgeselin konusunu bir kurmacadan bahseder gibi anlatabiliyor olmayı, canlandırma bölümlerinin röportajlara başarılı bir şekilde eklemlenmesine borçluyuz. Bu arada Hayat Avcısı'nda konu edilen olayın 2010 yılında The Chameleon adıyla sinemaya aktarıldığını fakat ortaya vasatı aşamayan bir gerilim filmi çıktığını da hatırlatalım. Bu iki eseri karşılaştırmak, aynı olayın belgesel ve hikaye sanatında nasıl farklı durduğunu görmek açısından zihin açıcı.

    Hayat Avcısı'nın bir yönünü sancılı bir çocukluk döneminin ardından kimlik değiştirerek ayakta kalmaya çalışan Fransız kimlik değiştirme ustası Frédéric Bourdin oluşturuyor. Babasız bir çocukluk geçiren ve küçük yaşta evden kaçan Bourdin röportajlarında kayıp çocuğun yerini alarak Teksas'a gidişini anlatırken, bu akıl almaz eylemi 'gerçek bir aileye sahip olmak için' yaptığını belirtiyor. Doğrusu bir an bile onun bir suçlu olduğuna inanmıyoruz.

    Olayın diğer ucundaki aile ise doğrusu Fransız sahtekardan çok daha gizemli. Başroldeki abla ve annenin Bourdin'in kaybolan Nicholas Barclay olduğuna gerçekten inanıp inanmadıklarına bir türlü emin olamıyoruz. Evin küçük oğlunun nasıl ortadan kaybolduğu konusu da belgeselin sonlarına doğru trajik sorular eşliğinde kurcalanıyor.

    Hayat Avcısı akıllara, yakınlarını kaybeden ailelerin acısını hafifletmek için akıl almaz bir yol bulan bir grup ‘performans sanatçısının' hikâyesini anlatan Yunan filmi Alps'i getiriyor. Grup üyeleri, ailelerin de desteği ile ölen kişilerin yerini alarak bir tür oyun kuruyorlar. Aileler de acılarını hafifletmek için anlaştıkları kişiyi ölen yakınlarının yerine koyuyor. Her ne kadar Alps, modern dünyanın ölüm düşüncesini kabullenme konusundaki olgunluktan uzak tavrını gerçeküstü bir şekilde kurcalasa da filmin asla inandırıcılık sorunu yoktu.

    İnsan bir yakınını kaybettiğinde o acıyı bastırmak için akıl almaz yollara başvurabilir. Hayat Avcısı'nı muazzam bir belgesel yapan sadece kimlik değiştirme konusunda dahice bir örnek sunması değil; bir ailenin kayıp oğullarının tamamen değiştiğine inanması da son derece düşündürücü. Burada aynı zamanda Lynch'vari bir "dönüşümü kabulleniş" var.

    Hayat ve hikayeler arasında net bir ayrım yapabilmek mümkün değil. Bir hayat parçası anlatıldığı anda değişerek hikayeleşirken, hikayelerin de hayat parçaları içerdiğini biliyoruz. Fakat Hayat Avcısı'nda izlediğimiz karakterler ve olaylar, hikaye sanatının çoğu zaman hayatın gerisine düştüğünü ispat ediyor. Bu anlamda belgeseller vazgeçilmez birer hayat kılavuzuna dönüşüyor.

    Belgeselin eksiklerine gelirsek; kimlik değiştirme ustamızın yeni ailesinin yanında geçirdiği dönem hakkında detaylı bilgi sahibi olamıyoruz. Sıradan bir Amerikan genci gibi okula gittiğini hatta dikkatini kızlara yönelttiğini görüyoruz ama ailesiyle nasıl bir ev hayatına sahip olduğu bilgisi eksik kalıyor. İşte bu rutin anlar da hikaye sanatının sevdiği alanlara giriyor.

    Gazetelerin en arka sayfalarında 'garip ama gerçek' türüne giren haberler yer alır. Akıl almazlığı ölçüsünde gerçekliğini sorgularsınız. Çeşitli ortamlarda bahsi açılır ve kolayca herkes 'inananlar' ve 'inanmayanlar' diye ikiye ayrılır. İşte Hayat Avcısı o türden bir olayı anlatıyor; detaylarını öğrendikten sonra araştırmak isteyecek ve kafanızdaki yeni soru işaretlerine cevaplar arayacaksınız.Bir yandan da hayatın hayalgücünü aşan tuhaflıkları üzerine beyin cimnastiği yapacaksınız. Hayat Avcısı son yıllarda karşımıza gelen en iyi belgesellerden biri, hayal gücünü ve kurmacayı aşıyor. Görmeniz lazım.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top