Hesabım
    Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir
    Yazar: Ali Ulvi Uyanık

    "Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir", dünyanın değerli ve önemli bir kenti/bölgesi olan İstanbul'un nasıl hızlı biçimde 'kargaşa'ya sürüklendiğinin, akla ve bilime karşı nasıl gelerek ne denli zalimce değiştirildiğinin belgesi! Tabii, aynı zamanda, şehrin hem geçmişine, hem de sistemin evrensel ölçekteki güncel fotoğrafına baktırıp, sorgulatan bir belgesel.

    Rakamlar yalan söylemiyor. Buyurun kısır döngüye: 7 milyar nüfusa ulaşan dünyada kaynak dağılımı inanılmaz adaletsiz. Bugün her dünya vatandaşı bir ABD'li gibi yaşamaya kalkarsa 3,5 dünya gerekiyor! Yani kapitalizm dünyanın bir kısmını aşırı tüketici hale getirirken, bir bölümüne kayıtsız kalıyor. Yönetebildiği yerlerde finans merkezleri kurarak betonlaşmayla birlikte sınıfsal ayrımları da keskinleştirerek insanları taksite bağlayıp sürekli tükettiriyor. Bazı bölgelerde de, yıllık ticaret hacmi son beş yılda % 24 artan silah endüstrisi üzerinden para kazanıyor: Bunu, tehditlerle korkutarak ve savaştırarak (dünyanın üçte birinde çatışma ve savaşlar sürüyor) gerçekleştiriyor!

    Sonuç: Bugün dünya nüfusunun % 16'sı açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor! 2 milyar insan temiz suya ulaşamıyor! Dünyayı, kapitalizmin korunaklı kaleleri olan şirketler yönetiyor. Ve biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, 1980'lerden başlayarak ağına düştüğümüz 'neo-liberalizm' hamleleriyle birlikte, gelir dağılımlarındaki uçurumları derinleştirerek sürekli tüketiyoruz! ABD'den örnek verdik, peki Türkiye? Gezegendeki her insan bir TC vatandaşı gibi tüketmeye kalkarsa 1,7 dünya gerekiyor! Ve Türkiye'de de aşırı tüketenlerle giderek yoksullaşanlar arasına somut duvarlar örülmeye başlanmış bulunuyor!

    "Ekümenopolis", sağlıklı şartlar ve adil bir yönetimle 5 milyon insanı mutlu edebilecek bir kent olan İstanbul'un, nasıl olup da kollarını batıda Trakya'nın ve doğuda Düzce'nin doğal kaynaklarına kadar uzatarak emdiğini adım adım takip ediyor... Yaklaşık 15 milyon tahmin edilen nüfusunun betonlaşma çoğaldıkça arttığını, nüfus arttıkça da betonlaşmaya teslim olduğunu tüm ayrıntılarıyla belgeliyor. Tek tümceyle, kapitalist sistemin yeni tüketiciler yaratmak için , 'yükselen finans ve hizmet merkezi' ambalajıyla bu tarihi kenti uluslararası piyasada nasıl pazarladığını, vahimi de bölerek yönettiğini örnekleyerek kafalara 'dank' ettiriyor.

    Gerçek: Türkiye'de sendikalı işçi sayısı 10 yılda 2,5 milyondan 800 bine düşmüş ve istihdamdaki 18 milyon kişinin yaklaşık % 40'ı kaçak çalışmaktadır! Film, işte bu ekonomide ülkenin lokomotifi olan İstanbul'daki emekçi mahallelerinin ve kentin bin bir kültür rengini barındıran semtlerinin sakil hallerini iyileştirmek yerine, sakinleri kent dışına sürülen bu merkezi yerlerin ranta açılmalarının arkasında yatan gerçekleri de ayrıntılarıyla didikliyor.

    "Ekümenopolis", köprülere bağlı otoyolların çevresinde cazibe merkezleri yaratarak ve tam da bu nedenle endemik özellikleri de olan bitki örtüsünü kuzeye doğru tıraşlayarak git gide yok eden 'çevrebilim ve kent mimarisi katillerini' teşhir etmekte. Filmin tuttuğu ayna, bu kentte doğup büyümüş ve yaşı yarım asrı devirmiş benim gibi seyirci için daha da etkili.

    Son derece akıcı , 'doğru seçilmiş' kişilerle röportajlar ve grafiklerle desteklenen anlatımı, bir yandan 'bende de hata var mı' diye kendimizi sorgulamamızı, diğer yandan da " bundan sonra ne yapabilirim" sorusunu sormamıza kapılar açıyor. Örneğin filmi seyrederken, belleğime çıkageldi: 2.köprü olan Fatih Sultan Mehmet yeni hizmete açıldığında, Anadolu yakasındaki çıkışta sola döndüğünüzde her tarafı yemyeşil ağaç kaplıyken görmüşseniz bugün bakmak istemezsiniz...

    Yani, insanları sosyal çevrelerden koparıp kutulara hapseden konutlar ile motorlu taşıtların taksitli satışları hızlı bir yükselişe geçmişse, yeni yollar, AVM'ler, finans merkezleri, köprüler, köprüyollar vs gerekli. Bunun için de alt sınıflar kent dışına sürülmeli ve yeşil alanlar da bölünüp yok edilerek yapaylaştırılmalı. Kapitalizmin kısır döngüsü şimdi İstanbul'da ve bizi bekleyen de 'keşmekeş' , yanı sıra mutsuzluk! Peki, ne yapmalıyız?

    www.ekumenopolis.net adresinde ayrıntılı bir tümbakış ve filmin adının kökeni yer alıyor. Bu yazıda okuduklarınızı da 'film ve düşündürdükleri üzerine notlar' olarak kabul edip, İstanbul'da sadece 1 kopya ile gösterime giren filmi, işte bu "ne yapmalıyız" sorusunun yanıtına ulaşmak için seyretmeniz gerek. Anımsatalım, "Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir", SİYAD 2011 ödüllerinde "En iyi Belgesel" seçildi.

    ali.ulvi.uyanik@gmail.com

    twitter: @aliulviuyanik

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top