Hesabım
    Blue Jasmine
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Blue Jasmine

    Woody Allen her zamanki gibi: Çok iyi!

    Yazar: Ali Ulvi Uyanık

    Mavi Yasemin peyzajda kullanılan gösterişli bir çiçek olmasına rağmen kokusuzdur. Zenginlik içinde paraya, mücevherlere, kürklere, pahalı zevklere, gösterişe, kibre boğulmuş kadınlar da alımlıdır; ancak sokaklardaki ve alt sınıf evlerdeki hayatlardan tamamıyla kopuk oldukları için ruhsal temas kurmanız zordur... İnsani kokmazlar. Acaba, arada sokakta ya da parkın bir bankında gördüğünüz rüküş kıyafetli / makyajlı, kendi kendine konuşan o yaşlı kadın da bir zamanlar bir mavi yasemin miydi?

    7 film ile bir Oscar ödüllü Avrupa turuna, ülkesinde çektiği ve karakteri Boris (Larry David) aracılığıyla dünya ahvaline dair içini döktüğü "Kim Kiminle Nerede?" (Whatever Works) ile ara veren Woody Allen, tekrar ABD topraklarına dönmüş. Ve besbelli ki, bıraktığı yerden, Manhattan entelijansiyasının bunalımlarından devam edemeyeceği için, müthiş enerjik bir yönetmen tarafından çekildiği izlenimi veren "Blue Jasmine/Mavi Yasemin"le seyirciyi şaşırtmayı seçmiş. Mizahla dramı iç içe geçirdiği filminin öyküsünü iki ana damardan besliyor. Birincisi, gelir dağılımı adaletsizliğini hiç bir dönemde olmadığı kadar derinleştiren kapitalist yozlaşmanın açıklarından yararlanarak türeyen modern görünümlü hırsızların görgüsüz yaşam tarzlarına keskin bir bakış. İkincisi de, hangi sınıftan olursa olsun kadınlarla erkekler arasındaki sorunsal ilişkilerin ve ahlaksal ikiyüzlülüğün etkileri.

    Merkezde bir sosyete kadını var. Çok zengin bir sahtekâr olan Hal (Alec Baldwin) ile evliyken, her şekilde parçalanarak, parasız, yuvasız, kocasız kalan ve kendi gibi evlatlık olan, alt sınıftan kız kardeşi Ginger'ın (Sally Hawkins) San Francisco'daki evine sığınan Jasmine (Cate Blanchett)! O şimdi, başka bir gezegene düşmüş gibidir... Üstelik iki çocuklu Ginger'in eski kocası Augie'nin (Andrew Dice Clay) paraları da Hal tarafından batırılmıştır!

    Allen, baş ağrıları, kendi kendine konuşmalar ve sinir krizleri ortasında gerçeklerin ortasına düşen Jasmine'le, gün geçtikçe törpülenen ve çıkışsızlığa doğru sürüklenen insanlığımızın kırılganlığına dair karanlık bir tablo sunuyor. İnsafsızca tüketen Jasmine'in duvara toslaması gibi, aslında, kendi kendini içeriden de yiyip bitiren bir mekanizma... Kadın ve erkek zaaflarının, kıskançlık, intikam, yok etme dürtüleriyle, kendi güvenlikli kalelerini yıktığı bir çıldırma hali bu.

    Film ilerledikçe karakter sayısını çoğaltan ve çeşitlendiren Allen, bir insanın trajik çöküş öyküsünü anlatırken hayatın nabız atışlarını da tutuyor, gerçeklikten ayrılmıyor. Çıkarcılığın acımasızlığını, vicdanın kanamasını, ortaya mutlaka çıkma özelliği olan yalanların intikamını, öyküsünün kıvrımlarına yerleştiriyor... Hikâyesine, yaşamın sürprizleri ve tabii ki aşkla soluk aldırıyor.

    Yaklaşık son otuz yıldır, her yıl en az bir film çeken bu inanılmaz entelektüelin, 78 yaşında, belki de hayatındaki en taze, en genç dimağa sahip olduğu dönemi yaşadığını iddia edebiliriz. Yazmak bile yersiz: Her oyuncu, onun yönetiminde çok iyi. Cate Blanchett ise, bir Woody Allen filminde, belki de ilk kez, Allen'ın varlığından rol çalıyor. "Blue Jasmine" adı ona yapışacak denli kalıcı bir performansla, ince ayrımlı bir oyunculuk dersi veriyor. Sanırım Blanchett'le, hiç ama hiç bu kadar yakınlaşmamıştık.

    Ayrıca sinefillere, Allen'ın alâmetifarikası olan jazz ziyafeti ve karakterleri hiç bir filminde değişmeyen siyah fon üzerindeki beyaz tanıtım yazılarını anımsatalım.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top