Hesabım
    Hızlı ve Öfkeli 8
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Hızlı ve Öfkeli 8

    “Serinin en hızlı ve öfkeli filmi”

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Hızlı ve Öfkeli serisi basit bir sokak macerası olarak başladı. İlk filmin başında bir yerlerde kalabalıktan birinin ettiği “lanet olası sokak yarışçıları” lafının karşılığı adamlar ve onların arasına sızan bir polisin macerasını izledik. Point Break’ten aşırılmış gibi duran bir fikirdi ama iyi çalıştı. Need for Speed’e bayılan buna da bayıldı film beyazperdenin en uzun soluklu (ve de en çok kazandıran) serilerinden birine dönüştü. Bir önceki filmin çekimleri sırasında (sonuna yaklaşmışken) başrol oyuncusu Paul Walker’ın geçirdiği talihsiz bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi ile yeni Hızlı ve Öfkeli filmlerine bir ek daha yapmak gerekiyor; Hızlı, Öfkeli ve Duygusal…

    Arabalarla sokak arasında yarışçılık oynayan adamlardan bir ekip oluşturup dünyayı kurtarmak mümkün mü? Elbette ama bunun için işi biraz büyütmek ve hikâyenin kuruluşunu biraz daha Bond filmlerine yaklaştırmak gerekiyor. Öyle de yapılmış. Karşımızda ergen işi bir Bond filmi var. Elbette bu Bond macerası Amerikan usulü bir barbekü (mangal demiyor onlar) partisine yakışır şekilde kalabalık bir kadroyla kuruluyor.

    Olayımız şu; karşımızda Charlize Theron’un oynadığı çok güzel ve zehir gibi kafası olan bir siber ajan var, amacı Rus nükleer denizaltısını kaçırıp kimin çıkardığı belli olmayan bir 3. Dünya Savaşı başlatmak ve kaos ortamı yaratmak. Karşısına kimin çıkacağını bildiğinden ekibi bölüyor ve Dominic Toretto’yu (Vin Diesel) kendi ordusuna katıyor. Ekibin kalanı şaşkın ama çabuk toparlanıyorlar ve bir önceki filmin baş kötüsü olan Deckard’ı (Jason Statham) zoraki ortak yapıyorlar. Gerisi büyük patırtı ve finalde büyük bir araba takibi sekansı… O sekansa ilerleyen satırlarda özel bir ilgi göstereceğim ama araya biraz yönetmen kritiği ekleyelim.

    Bu kez yönetmen koltuğunda oturan F. Gary Gray, hem başkahramanı arabalar olan bir film (The Italian Job) çekmiş hem de A Man Apart’ta Vin Diesel’le önce de çalışmış bir isim. Filmden önce, bu kadar büyük bütçe için soru işaretiydi ama ortaya çıkardığı işe şapka çıkarılır. Şimdiye kadar çekilmiş en hızlı ve öfkeli bölümü çekmeyi başarmış. Gray’in rejisi senaryonun devasa mantık deliklerine bile aldırış etmemenizi ve perdeden gözünüzü bir saniye bile ayırmamanızı sağlıyor. Oyuncu yönetiminde de başarılı. Charlize Theron’a hem aşık hem de nefret ettiriyor ve Jason Statham’ın asap bozucu mizah yaratma yeteneğini yumruklarıyla kombine etmeyi başarıyor. Yumruklardan bahsetmişken, film bir Jet Li filminde göreceğimiz kadar koreografi marifeti isteyen yakın dövüş sekanslarına sahip ve bu anlar neredeyse araba takibi sahnelerinden daha heyecanla izleniyor.

    Şimdi, yeniden final sekansına gelelim. Charlize Theron’u en son nerede izlemiştik? Mad Max 4… Orada oynadığı Furiosa karakterinin adında Furious olan ve içinden bolca araba geçen bir filme aktarılması kimin fikri bilmiyorum ama şahane! Bu yüzden final sekansı neredeyse bir Mad Max filmine dönüşüyor. Mad Max’teki çölün düzlüğünü buzlar üzerine taşıyan Hızlı ve Öfkeli 8, abartı bizim işimiz diyerek ekibin peşine bir denizaltı takıyor! Evet, bir denizaltı. Aksiyon burada gerçeklikle bağını tamamen yitiriyor. Denizaltıdan atılan bir füzeyi Hobbs’un (Dwayne Johnson) kapıyı açıp eliyle ittirerek karşıdaki aracı patlattığı bir gösteriye bile şahit oluyoruz ama bu neydi şimdi dememize izin vermeyen biri var filmde, her filmin kavuklusu Roman (Tyrese Gibson) burada da büyük şamata yapıyor ve aklımızı karıştırıyor.

    Uzun lafın kısası; Hızlı ve Öfkeli 8, her yaştan çocuklar için çekilmiş bir Bond macerası… Sıcak Küba’da mini etekli kızlar arasında başlayıp buz gibi arktik denizlerde hipodermiye çeyrek kala bitiyor. Büyük bütçe, büyük macera… Senaryo kötü, zaten hiç iyi olmadı ama dublör marifeti gerektiren sahneleri izlemenin seyrine doyum olmuyor. Film bittiğinde akan yazılara bakarsanız filmin asıl kahramanının (oyuncu kadrosundan bile kalabalık) dublör takımı olduğunu görürsünüz. Hollywood bu çılgınlara çok şey borçlu. O yüzden alkışlarım Buster Keaton’ın ruhuna gitsin.

    İşte bu kadar, filmi vadettiği şeyler sınırında izlediğimde oldukça başarılı buldum. Gidin izleyin sonra da spotify’dan soundtrack’ini indirin zira o da çok başarılı ve 9. Filmi bekleyin ama bu filmin finalinde bir veda var, sanırım ekip başı oyunculardan biri o filmde olamayacak ama bulurlar bir çaresini. İyi seyirler…

    murattolga@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top