Hesabım
    Hayat Işığım
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Hayat Işığım

    Hayat ışığının titrek mumu!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Venedik Film Festivali’ndeki dünya prömiyerinden sonra bizde gösterime giren The Light Between Oceans / Hayat Işığım bir roman uyarlaması olduğu için kağıt üzerinde daha iyi duran ama filme uyarlanınca ivme kaybetmiş yapımlardan biri. Oysa Venedik Film Festivali’nin ana yarışma bölümünde yer aldığı, yönetmeni Derek Cianfrence’ın Aşk ve Küller’den gelen bir romantizm duygusu olduğuna inandığımız ve oyuncularına büyük sempati beslediğimiz için filmin iyi olduğundan şüphemiz yoktu. Taa ki izleyene kadar.

    Ama filmin ilk yarısında yitmeye başlayan etkisi sonlara doğru bayağı açılıyor. Bunda filmin duygusal atmosferine bir türlü giriş yapamamamız etkili oluyor, oyuncuların duygusal olarak birbirine binen abartısı da filme çok şey kaybettiriyor. Fassbender'in hayat verdiği Tom karakterinin derinliklerine daldıkça biraz fazlaca boğuluyoruz, duygu sömürüsüne varan hallerle kaçmak için tekrar su yüzüne çıkıyoruz!

    Evet karşımızda yerli melodramları yer yer andıran ama bayatlamış bir film var ne yazık. Aslında hikayenin ve karakterlerin sakinliği biraz toplayıcı olabilirmiş ama filmde ‘klasik’liğe kaçan, demode diye tabir edeceğimiz bir sakillik var. Ve yönetmen bunun altından kalkamıyor. Sinematografik olarak yer yer tatmin edici olsa da, sırf görüntülere boğulmuş açılar filmi küçük ve uzak bir adanın içine hapsediyor. Bir anlamda herkesi hapsediyor ve garip bir melodramın içinde debeleniyoruz diyebilirz.

    Filmin Trier imzalı Dalgaları Aşmak’la fener etkisinden dolayı benzeştiğini söylemek mümkün… Filmin bu kadar hayattan uzaklaşıp, hayatlarına ulaşan bir bebekle birlikte canlanması… Sonra hukuksuz bir kararın sorgulama süreci yaratması fenerden etrafa yayılan sönük ışıklar gibi kalıyor. Tarihi fon da aynı cılızlıkla kayaya çarpma etkisi yaratmıyor değil!

    Oysa ıssız bir adada bir savaş atmosferinden çıkmış bir adamın hayatının aşkıyla karşılaşıp peri masalı kıvamına geçmesi çok nostaljik durabilirdi ama film bu güzel duyguyu demode çizgiye taşıyor. Oyunculuklara çok dikkat çekmek istemesem de Fassbender ve Vikander arasındaki ‘gerçek aşk’ filmde avantajdan çok dezavantaja dönüşmüş durumda. İkili arasında ortaya çıkmayan enerjiyi Rachel Weisz ezip geçiyor adeta…

    Velhasıl ortada birçok filmle benzerlik taşıyan ama kendi özgü çizgisini de ortaya koyamayan bir film var. Filmin duygusu geçmediği gibi sürekli bizi ortak etmeye çalıştığı dramı da geçmiyor. Güzel görüntülerin ve güzel oyuncuların hatrına çekmek isteyenler için ufak bir ‘hayat ışığı’ olabilir…

    twitter.com/BanuBozdemir

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top