Hesabım
    Aşk Ağlatır
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,0
    Çok Kötü
    Aşk Ağlatır

    Doksan dakikalık bir kafa karışıklığı…

    Yazar: Ali Ercivan

    İsminden dolayı romantik bir film olduğunu düşünebileceğiniz Aşk Ağlatır’ı tanımlamak aslında oldukça zor. Atıf adlı genç bir yazar etrafında dönüyor senaryo. Zengince bir ailenin kızı olan sevgilisi Lale tarafından aldatılmış, terk edilmiş. Fakat Lale ile hala arkadaş. Onun yeni sevgilisi ile yaşadığı sorunları dinliyor. Genelde işe yarar tavsiyeler de vermiyor ama çeşitli iskele ve mendirek üstlerinde dolaşmayı belli ki çok seven Lale ona içini dökmekten vazgeçemiyor. Bu sırada Atıf kendine bir ev arıyorken, izbe bir ahşap binada köpeğiyle birlikte oturan yaşlı bir adama (berduşa mı demeli?) yardım ediyor. Köpeğinin ölümüne dayanamayan adamı evine kadar götürüyor. Ve o gece adam da ölüverince, eve kendisi yerleşiyor. Ansızın bir akşam merhumun küçük torunu Melis karşısına çıkınca da Atıf’ın hayatının odağı tamamen değişiyor. 

    Melis sara hastası. Annesi ölmüş. Onu erkeklere peşkeş çekmeye hazırlanan mendebur bir kadının yanında yaşıyor. Atıf, küçük kızı himayesi altına alıyor. Aralarında bir dostluk başlıyor. Hatta kız kendince Atıf’a aşık oluyor.

    Hepsinin yanında bir de Lale ve ailesinin öyküsü ilerliyor. (Az kaldı, lütfen okumaktan vazgeçmeyin…) Lale’nin şımarık zengin sevgilisi Barış’ın babası olan Samim, aslında Lale’nin babasına düşman! Detaylarını öğrenemediğimiz bir dava sonucunda ellerinde ne var ne yoksa mahkeme kararıyla alıyor. Bu sırada Samim’in Atıf’ın evine gelip ondan yardım istediğine de şahit oluyoruz. Aslında Melis’in ve dedesinin hayatında da önemli bir rol oynuyor bu Samim. Anlayacağınız, tesadüfler tesadüfler…

    Bunları uzun uzun anlattım çünkü bu öykünün içinden çıkabilmeniz için öncesinde birinin size bunları izah etmesinde fayda var. Eksik veya birbirinden kopuk sahneler, duygu devamlılığı göstermeyen karakterler, zaten mantık silsilesi içinde ilerlemeyen bir öykü… Aşk Ağlatır’ı içinden çıkılması ve hatta anlamlandırılması zor bir bulmacaya dönüştürüyor. Filmin yaratıcıları da montajda bunun farkına varmış olacak ki bir noktadan sonra Atıf’ın ve Lale’nin kafa seslerine yüklenip her şeyi bize uzun uzun anlatmaya çalışıyorlar. Tabii keşke bunu altmışıncı, sekseninci dakikada değil de filmin giriş bloğunda yapsalarmış…

    Bütün bunların ötesinde, her şeyden önce yönetmenin bize anlatmak istediği öykü nedir, onu anlamakta zorlanıyor insan… Bu filmi neden yapmak istemiş? Amacı, gayesi ne? Filmin bir odağı olmadığı için, karşımızdaki kopuk kopuk olaylar yığını bir bütünlük oluşturamıyor. Zaten insanın içinden çıkamadığı o kadar çok detay var ki… Örneğin, Samim aynı sahne içinde oğlunun Lale ile evlenmesini isteyen ve istemeyen bir adam olarak anılabiliyor. Samim’in niyeti ne, inanın ben çözemedim. Veya Lale’nin ailesi, durumu ağırlaşan Melis’i bir hastaneye yatırma işini, evlerini barklarını bırakıp İzmir’e yerleşeceklerini bahane ederek erteliyorlar. Ama hemen ertesi sahnede öğreniyoruz ki İzmir’e iki hafta sonra gidecekler. İki hafta ya! İki hafta sonra taşınacaksınız diye çocuğu doktora götürmemek de neymiş?! Ölüyor kız, öyle basit bir nezle değil ki bu! Seyircinin bu tür mantıksızlıkları gözden kaçırması mümkün değil!

    Bir iki örnek daha vermeden edemeyeceğim… Annesi, Lale’den hayattan kopmuş, depresyonda bir insan olarak bahsediyor. Ama hemen akabinde Lale’yi bahçe işleriyle ilgilenip çilek toplarken görüyoruz. Yönetmenin kafasındaki “depresyondaki insan” imajı bu mu sahiden? Küçük Melis, kendisine evini açmış, sevgi gösteren biri varken, neden sürekli sokaklara düşüp dilencilik yapmaktan bahsediyor? Yönetmenin kafasında bunların hepsinin bir açıklaması vardır belki… Ama film hiçbirini anlatamıyor. Doksan dakikalık bir kafa karışıklığı sadece karşımızdaki! Dolayısıyla yönetmenin hissetmemizi beklediği hiçbir duygu da bize geçmiyor.

    Bir de son jenerikte filmin Dostoyevski’nin Ezilenler’inden uyarlandığı yazılınca, insan sahiden ne diyeceğini şaşırıyor. Karşımızdakine bir senaryo demek bile zor. Dostoyevski referansı, Aşk Ağlatır’a birkaç gömlek büyük kalıyor.

    Filmle ilgili olumlu bahsedebileceğim unsurlar, sanat yönetimi ve mekan kullanımının başarısı. Ayrıca başta Kerem Fırtına olmak üzere yan rollerdeki birkaç oyuncunun, filmin bariz ölçüde üstüne çıkan doğal oyunculukları… Ceyda Ateş de karakter denemeyecek denli zayıf rolüne hayat katabilmek için elinden geleni yapıyor doğrusu. Ama her şekilde, 88 kopyayla vizyona sokulan bu filmi büyük bir hezimet bekliyor. Ve ne yazık ki bu hezimetin çok haklı gerekçeleri var. Felaket göz göre göre gelmiş.

    Twitter: aliercivan

    YouTube: Paralel Kurgu

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top