Hesabım
    Gençlik
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Gençlik

    Hayat yolculuğunda son durak

    Yazar: Ali Ulvi Uyanık

    "Gençlik (Youth)" adlı estetik hazzı nasıl anlatmalı? Acaba giriş tümcesi, Orson Welles'in tüm dünyanın yinelediği ünlü lafı, "delikanlı sen yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorsun ama ben gençliğin ne olduğunu biliyorum" olabilir mi? Ancak... Paolo Sorrentino'nun, duyguların çapraşıklığını, hayatın şaşırtıcı deneyimlerini ve mutlak gerçek olan ölümle 'ilişkinin' hayatlara vuran gölgesini hikayelerine nakşetme ustalığını düşündüğümüzde, bu tümce yetersiz kalır. Belki bir çıkış noktası olabilir ama o kadar!

    Sorrentino, evrenin belki de en tuhaf armağanı olan hayat yolculuğundaki anlamsızlıkların anlamlarına ve kısa mutluluk anlarına dair en görkemli keşfine, bir önceki filmi "Muhteşem Güzellik"te (La grande bellezza) başlamıştı. Üstelik bu hikayesini, tarih boyunca yüz milyonlarca yolculuğu damıtmış, bilge, çılgın ve güzel şehir Roma'ya adamıştı. Şimdi ise, Avrupa'nın damı kabul edilen Alpler'in İsviçre bölümünde, saflığı, arınmayı, sessizliği vaat eden bir dinlenme ve sağlık merkezi olan otelde insanları farklı anlamlarda 'çırılçıplak bırakıyor'. Burada, tazelenmek için çıplak bedeninizi suyun mucizevi gücüne teslim ederken, ruhunuzun da en mahrem bölgelerini savunmasız duruma getiriyorsunuz.

    Yönetmen, iki ana karakterini inşa ederken, onların en yakınındakilerden başlayarak düzinelerce ayrıksı ve muamma insan tipini sergiliyor. Tipler ve eylemleri, her planı dondurup inceleyebileceğiniz, derinlikli bir gözlemle elde edilmiş, sanki bir ressamın incelikli fırça darbeleriyle çizilmiş tablosundan ayrıntılar gibi (Fellini'nin tipler galerisine saygıyla). İşte, aynı zamanda müstakbel dünür olan Fred Ballinger (Michael Caine) ile Mick Boyle'un (Harvey Keitel), bu yaşlı iki adamın iç muhasebe defterlerini ister istemez açacakları hikayeleri, bu tablonun ana temasını oluşturuyor.

    "Basit Şarkılar"ın (Simple Songs) bestecisi, değerli orkestra şefi Fred kesinlikle emekli olmuş ve Büyük Britanya Kraliçesi'nin son bir konser yönetme teklifini getiren elçisini bile reddediyor. Mick ise tam tersi bir heyecanla, genç ekibiyle birlikte son senaryosunu yazıyor; yöneteceği bu veda filminin, dobra, ağzı bozuk fakat en büyük aktrislerden Brenda Morel (Jane Fonda) sayesinde sinemaya damga vuracağına inanıyor.

    Biri enerjisinin fişini çekmiş, diğeri amatör ruhunu muhafaza ederek gençlerle fikir jimnastikleri yapan iki yaşlının duygu dünyasını saran gelişmeler, onları fikren ve kalben zorlayacaktır...

    Sorular tabii: Bu otel, yeni rolü için kampa girmiş genç oyuncu Jimmy Tree'nin (Paul Dano) işaret ettiği gibi 'korkuların değil tutkuların' kabardığı ve yaşamın finaline doğru giderken geriye sadece duyguların kalacağı bir son durak mıdır? Bir gün, aynen Fred'in kızı Lena (Rachel Weisz) gibi, fena halde ihanete uğrayıp kandırıldığınızda ve yalnız kaldığınızda, bu tuhaf hayat yolculuğu bir umut ışığı sunar mı size? Peki, umut sadece gençlikten mi beslenir?

    Diri bedenlerden, coşkudan, dünyanın hafif, neşeli, umursamaz hallerinden çağıldayarak iki yaşlının gözeneklerinden sızan ve anılarını kamçılayan genç olma halleri perdeden yayılıyor. Ve kuşkusuz, hayat yolculuklarının büyük bölümünü tamamlamış olanların kalplerini sızlatıyor. Ancak, yönetmen son sözünü finalde söylüyor; David Lang'ın bestelediği, Oscar adayı olan şarkı "Simple Song #3", Güney Koreli koloratur soprano Sumi Jo'nun sesi ve yorumuyla evrenin/zamanın belleğine kaydedildiğinde... Yineleyelim: Geriye kalan duygulardır! Ebedi gençlik ise, sadece duygularda yaşar!

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top