Hesabım
    Zebani
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Zebani

    Vampirizm değil, alın teri

    Yazar: Fırat Ataç

    Günümüz bağımsız korku filmi sahnesinin özellikle Güney Amerika çıkışlı filmlerinin afişlerinde 'Eli Roth Sunar' cümlesini görmeye fena halde alıştık. İzlediğimiz filmler üzerinden gidecek olursak; Roth'un el verdiği sinemacıların yeteneklerinden ziyade Şilili aktris Lorenza Izzo'ya abayı yakmasıyla açıklanabilecek bu durum, evlilikleri süresince devam edecek gibi. Biz bu seri üretimin vasat altı örneklerine göğüs germeyi biliriz, yeter ki onlar mutlu olsunlar.

    Eli Roth'un fiyasko dehlizlerinde sürüklenen son iki filmi The Green Inferno ve Knock Knock'ta ortak senaristliğe imza atan Guillermo Amoedo, 2012 Şili yapımı felaket filmi Aftershock'ta da resmi kankası/ortağı ile aynı göreve soyunmuştu. O filmin yönetmeni Nicolás López'in The Stranger özelinde kayıplara karıştığını sanmayın zira kendisi Lorenza Izzo'nun da dahil olduğu 'muhteşem dörtlü'nin son parçası ve yapımcı koltuğundaki yerini almış. Kısacası film başlamadan tüm veriler beklentileri düşük tutmamız yönünde.

    Gizemli bir adamın küçük bir kasabaya teşrifiyle açılıyor film. Adam, kayıplara karışan karısını arıyor, karısının artık oturmadığı evdeki çocuk ona mezarlığın yolunu gösteriyor. Hali hazırdaki gizemliliğe bir miktar da yas eklense de kasabanın yerlilerinin bu yası umursadığı yok. Serserilerin dayağına maruz kalıyor, serserilerden birinin babası olan çürümüş polisin burun deliklerini sızlatan kokusunu alıyor, çocuğun yardımıyla hayata tutunuyor.

    Bir dakika? Hayata tutunmak mı dedim? Aslında buna hiç gerek yok çünkü film içerisinde bu sıfat kullanılmamasına rağmen o bir vampir. Tek isteği türünün sona ermesi ve şiddet göstermek konusunda kendisini kontrol edemeyen karısını aramasının da nedeni bu. Gerçekleşen olaylar silsilesi sonunda artık mezarda olan karısı yerine başka türdaşlarıyla uğraşmak zorunda.

    Vampirlik müessesesi yerine kendi mitolojisi yaratmaya çalışan The Stranger, mefhumdan 'hastalık' diye bahsediyor. Ölümsüz, kanla beslenen, ısırıklarıyla insanları dönüştürme potansiyeli taşıyan ve güneşten nefret eden adamın hastalığı, ısrarla telaffuz edilmekten kaçınılan vampirlik olabilir mi? Soru, cevabını kendi içerisinde taşıyor. 'Kanı kendi isteğiyle vermesi durumunda ritüele eşlik eden sözler sayesinde hastalığı kontrol altında tutmak' fikri sayesinde işin içine katılan dini motifler, hastalığa boyut katıyor.

    Korku sinemasında, küçük kasabalar her daim sırların merkezi olmuşlardır. 'Burada olan burada kalır'ın getirdiği gerilim ve çaresizlik hissiyatını duruma iyi entegre eden Guillermo Amoedo, ana karakterini güçlü ama yılgın konuma getiriyor. Hayatını devam ettirmekten çok arkasında buna benzer hayatı yaşayacak kimseyi bırakmama derdindeki Martin sayesinde, insani yanı ağır basan bir hikaye peşinde. Yalnız kendini aşırı ciddiye alan ve anlamlı olmayı bekleyen bu akışta es geçilen ya da 'bir Eli Roth yapımı' olmanın getirisi olarak görebileceğimiz yanlışlar var.

    Bir vampirin etrafta satın alınacak kan yoksa ve insan öldürmek istemiyorsa hayvanlara sarması kabul edilebilir. Peki The Stranger'ın hiç gerek yokken ölü hayvan fetişizmine girmesini nasıl açıklamalı? Yalnızca insanları öldürmeyerek insan yanını ortaya çıkarmak mümkün mü? Ne yazık ki bu tercihte Martin'in anti kahramanlığı ve sağlam duruşunda basiretsizliğe varan izler görüyoruz. Zaten sevilebilecek tek karakter barındırmayan filmin muhtemel özdeşleşme yaratma şansı da elden kaçmış oluyor.

    Filmle ilgili en rahatsız edici ayrıntı ise 'yönetmenin ilk İngilizce filmi' sıfatını elde edebilmesi için oyunculara yapılan dublaj. Bu tip bir küçük kasaba hikayesinin neden Kanada'da geçmek zorunda olduğuna dair mantıklı açıklama yok. Çekimlerin Şili'de yapılması bu maceraya ayrı bir gariplik katıyor.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top