Hesabım
    Albatrosun Yolculuğu
    Ortalama puan
    3,1
    3 Puanlama
    Albatrosun Yolculuğu hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    1 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Cengis A.
    Cengis A.

    Takipçi 2 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    4 Kasım 2014 tarihinde eklendi
    ALBATROSUN YOLCULUĞU
    Yeni Medya - Doğan Gülbasar’ın, Cengis T. Asiltürk röportajı:
    Doğan Gülbasar: Romancı ve yönetmen olarak söz edelim sizden.
    Cengis Temuçin Asiltürk: Ben dört yaşındayken okuma-yazma öğrendim. Günün birinde roman yazacağımı ve film çekeceğimi sanırım o günlerde de biliyordum. Bunda, kuşkusuz içine doğduğum ailenin büyük rolü var. İlk kitabım lise ikinci sınıf öğrencisiyken basılmıştı. Öğretmenlerin verdiği cesaretle; on beş yaşında birisi için epey iyi sayılabilir, sokakta şair gibi yürüyebilmek için (daha sonraki yıllarda) başarılı bulmadığım şiirlerden oluşan bir kitabım yayınlanmıştı. Ova Yayınları hayır dememişti. Lisede, evet ya lisede! Yazdıklarını şiir zannetmek kolaydır o yaşlarda... Kendini şair diye tanıtmak da... Öyle bir yanılsama, öyle bir hata içindeydim. İkinci şiir kitabım İsyan Çiçeği basıldığında üniversite öğrencisiydim. On yedi yaşında ilk kısa filmimi çekerken, “Tamam, başlıyor” diye düşündüğümü anımsıyorum. İnkılap Yayınları Roman Ödülü’nü alarak basılan Sırlanmış Zamanın Gölgesinde adlı romanım epey ilgi çekti. Muleta adlı romanım yakında çıkıyor.
    Doğan Gülbasar: Sinema serüvenin nasıl başladı?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Deliler gibi film izleyen biriydim. Arı Sineması’ndan çıkıp Sun Sineması’na koşarak kim bilir kaç filme yetişmiştim, ama sinema hakkında bir fikrim yoktu. Belki de vardı! Yaş on altı. Borsa Lisesindeyim... Okula giderken, bulvarda bir film afişi gördüm. Şehrimizi ödüllendirmek isteyenler, Breathless (Nefes Nefese) filmini getirmiş. 400 darbeyi gerçekleştirdim, yani okulu kırdım. Filmi tercih etmiştim. Filmi bir haftada on yedi defa üst üste izledim. Bazı günler üç seans iki suare! Büyüleyici rüyalarda yaşıyordum. Hayatım, bir sinema salonuna hapsedilmiş o filmdeki yaşantılara aitti adeta. Dışarıdaki hayat tüm derinliğini yitirmişti. O halde sinema hakkında bir fikrim vardı. Sonra şirkete mal getiren bir geminin İçel Limanı’na yanaştığını öğrendiğim an beynimi bir kurt oymaya başladı. Sevkiyatı organize etmek üzere yola çıktığımızda, Adana-Mersin yolunda aklımda tek şey vardı: O gemiye atlayıp, okyanusun öbür tarafına, Amerika’ya gidip film çekmek! Hollywood filmlerine bayılıyordum. Tamam! Öyle de; kamera nedir, oyuncu kimdir, set neresidir, senaryo nasıl bir şeydir, kurgu işin neresinde? Amerika'ya giden gemiler kıtanın neresine gidiyor? Hollywood ne tarafa düşer? Hiçbir fikrim yok! Peki, nasıl olacak o iş? Durgunlaştım. Arabayı kullanan dayım, ara sıra göz ucuyla bakıyor! Mallar TIR’a yüklenirken, gemiye girip saklandım! Nefes bile almıyorum çuvalların arasında. Beni bulup kıyıya bıraktılar! Gemi çekip gitti. Geminin arkasından bakarken, deliler gibi ağlamaya başladım. O puslu manzarayı anımsadıkça halen içim ağlar.
    Doğan Gülbasar: İlk kısa filmleriniz?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Sanırım benim hiç kısa filmim yok! O başka bir format. Benim “kısa” filmlerim, uzun filmlerin kısaltılmış halidir. Dünyanın birçok festivalinde gösterildi onlar. Özgürlük Tutkusu, Esrime, Komik Ölüler Ülkesi, Ateşe Pervane Olan Kelebekler, Düş Akıntıları... Bu filmler, VHS kasetlerde iyi korunamadıkları için bugün adeta izlenemez halde.
    Doğan Gülbasar: TRT yılları?
    Cengis Temuçin Asiltürk: TRT Drama Programları Müdürlüğünde on yıl kadar çalıştım. Bu sırada Ömer Kavur, Tülay Eratalay, Cafer Özgül gibi yönetmenlere asistanlık yaptım. Orada uzunlu-kısalı birçok televizyon filmi çektim. Dramalardan Sorumlu TRT1 koordinatörlüğü gibi önemsediğim görevlerde bulundum. Film çekmek için İstanbul’da olmam gerekiyordu, TRT’den istifa ettim.
    Doğan Gülbasar: Kendinizi sanatçı/auteur bir yönetmen olarak mı, işinin uzmanı yönetmen olarak mı görüyorsunuz?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Yönetmenlik payesi önemli değil benim için. Film çekiyorum. Bu, roman yazmak gibi benim için. Hikâye anlatmak istiyorum, anlatıyorum. Doğru kurulmuş bir film, bir filmden ibaret değildir. O hayatın tüm kurallarıyla örüldüğü için, hayatın tüm görüngülerini kendi içinde gösterir. Bunu bazen gizleyerek (izleyicinin imgesel yolla kendi zihninde kurmasına yol açarak) yapar. Yönetmenin “doğru” bir film kurabilmesi için, tüm egolarından arınmış olarak (burası karışık biraz; belki de tam tersine tüm egolarıyla işe kalkışarak) ortaya çıkması, yani hikâyeyi, duyguyu, atmosferi, oyuncuları, dolayısıyla filmini layığınca yönetmesi gerekir. Böyle bir yönetmenlik, sistemi çalıştırabilme becerisini, kolektif bilinci, kolektif çalışabilme esnekliğini gerektirir; uzun vadeli düşünmeyi zorunlu kılar. Bu tarzda çalışmak, son kertede kolektif çalışma becerisinden ayrışır, yönetmeni yalnızlaştırır. Paylaşılamaz ve sorgulanamaz olan işte bu yalnızlıktır. Bir yönetmenin ödün vermemesi gereken de, işte bu prensip olmalıdır. Çünkü yönetmenliğin sorgulanacağı tek mecra, onun filmde gözlenebilecek yaratıcılığıdır. Ben film çerken de roman yazarken de kayıp bir zamanın peşindeyim... Saatlerin kadranında gösterilemez olan, yaşanmamış ya da unutulmaya yüz tutmuş bir zaman bu... İçine doğduğum aileyle ilgili... Kendimle ilgili... Yenilgilerimle ilgili... Yanlışlarımla ilgili... Sevgiyle ilgili... Sinema bir yaşantılar evreni kurmaktır. Yeniden kurmaktır onu... İnsanlık, masumiyetini bir yüz yıldır kaybetti. Belki de öyle bir masumiyet hiç olmadı. Bilmiyorum. Bir düşünmek lazım... Filmin ya da romanın (anlatının) kurmaca evrenine ait gerçeklik, niteliği neredeyse her zaman müphem olan o sözüm ona gerçeğin kendisinden daha masumdur... Ben yitirilmiş bir zamanın içindeki o masumluğu filmlerim ve romanların aracılığıyla yeniden kurmaya çabalıyorum.
    Doğan Gülbasar: Albatrosun Yolculuğu filminin senaryosu nasıl ortaya çıktı?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Senaryoyu yazarken; Dostoyevski, Salih Bolat, Çehov, Camus, Panait Istrati, Marquez, Sait Faik Abasıyanık gibi yazarların eserlerinden yararlandım. Onların soluğunu içimde hissettim. Filmin temel amacı; hikâyeyi görsel öncelikli anlatmaktı. Daha doğru bir tanımla, hikâyeyi izleyicilere yaşatmaktı.
    Doğan Gülbasar: Nedir, Albatrosun Yolculuğu filminin hikâyesi?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Hikâye çok önemli! Anlatacak, duygu(lar) yaratacak bir hikâyeniz ya da bir fikriniz yoksa zaten film çekmezsiniz. Öykü ‘bizatihi elde var bir’ olmalı. Çok iyi bir hikâye yakalamış değilseniz film çekmemelisiniz. Tabi ki onun nasıl anlatıldığı, yani filmin biçimsel düzleminin nasıl kurulduğu da önemli? Biçimi nasıl kuracağım? Son yıllarda sinema izleyicilerinin de biçime hak ettiği değeri vermeye başladığını görüyoruz. Kamera rejisiyle kurgusal sahneyi kıyaslayan bir izleyici oluştu. Film; dili olan, dolayısıyla kurulmuş yapıdır. Başlı başına bir serüvendir. “Filmin sonunda ne olacak?” Âşıklar ayrılsa ne olur, birleşse ne olur? Kaçak yakayı kurtarsa ne olur, yakalansa ne olur? İki sonuç da dünyanın sonu değil! O halde, filmde ne olacağı kadar, nasıl olacağı, yani serüvenin süreci de önemli. Ben, “bir Şey söylemek” istediğim için film çekiyorum, roman yazıyorum. Hikâye anlatmak benim varlık nedenim... Derslerimde de, bilgiyi bir hikâye içinden geçirerek anlatırım. Albatrosun Yolculuğu, durumu ajite etmeyen, her anı titizlikle kurulmuş, son derece insani, ama biraz da iç acıtıcı bir film. Bu filmde mutsuz âşıkların, sahtekârlıkların, kanun kaçaklarının, yaşamın kıyısına tutunmuş kişilerin, yolculuk sevdalısı savruk insanların serüvenleri şiirsel bir sinema dili ve panoromik görüntülerle anlatılmaktadır. Her filmde resim önemlidir, ama bu filmde çok daha önemli. Görünürde (yüzeyde) anlatılan hikâyenin altında (derin-yapıda) toplumun şairlere zalim ve paranoyak bakışı sorgulanmakta.
    Doğan Gülbasar: Yönetmen için, “anlatıcı” mı demek istiyorsunuz?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Yönetmen denen kişi, Walter Benjamin’in de önemini vurguladığı çağdaş hikâye anlatıcısı değil mi? Say ki, Nikolay Leskov kalemi bırakmış ve film çekiyor... Neyse işte!
    Doğan Gülbasar: Niçin edebiyat uyarlaması?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Sinema ile birçok sanat arasında ilişki kuruldu, bu konuda değerli çalışmalar ortaya çıktı. Tamam, neredeyse her sanat ile sinema arasında eğreti de olsa bu ilişki kurulabilir. Sinemanın şiir ve romanla bağları öteki sanatlarla kıyaslanamayacak kadar güçlü. Sinema, biçimsel düzlemde şiirle neredeyse aynı yolu izler; öyküsel düzlemde ise romanla ilişkisi sıkıdır. Hatta ondan bağımsız olamazmış gibi görünür. Edebiyat uyarlaması zordur, ancak estetik ya da atmosfer açısından avantajları da azımsanamaz bunun. Bu nedenle roman-film benim için önemli. Salt senaryo kuru kalıyor, ne yaparsanız yapınız. Roman yazılan kalem ile film çekilen kameranın yakınlığı da biliniyor.
    Doğan Gülbasar: Sanat ve Endüstri filmleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Sinema pahalı bir alandır. Bu nedenle kimi filmlerin ekonomik bir değer olarak ortaya çıkması, dolayısıyla izleyiciye ulaşması gerekir. Buna herkes saygı duymalı. Çorap, tuğla ya da benzeri bir eşya üretip satmakla film üretip satmak arasında fark görmüyorum. Endüstri filmlerinde her kültür düzeyinden insanın anlayacağı ve içinde yaşatabileceği bir hikâye çizgisi oluşturulmaya çabalanır. Senaryo yazılırken, öyküsel düzlemde izlenmesi ve anlaşılması kolay bir örgü oluşturmaya özellikle dikkat edilir.
    Kimi filmlerin “sanat filmi” adı altında bilinçsizce küçümsendiği ya da bilinçsizce yüceltildiği bir gerçek. Bu filmlerde, herkesin keyifle izleyeceği bir öykü üstte akıp giderken, alt-metinde estetik bir değer, farklı bir anlatım gerçekleştirilmesi amaç edinilebilir. Her kesimden izleyicinin kayıtsız kalamayacağı film evreni kurmak bana hep mümkün görünmüştür. Dmytryk’in sözünü anımsıyorum: “Otuz yıllık sinemacıyım; bir hikâye iyi anlatıldığında anlamayan izleyiciye hiç tanık olmadım.” Bilindiği gibi, film-yapı her şeyden önce zihinsel süreçtir. Onun kendine özgü kuruluşu vardır. Dil iyi kurulduğunda, iyi bir senaryonun iyi bir film olmaması için hiçbir engel yoktur.
    Doğan Gülbasar: Farklı bir bakış açsı bu? Bu felsefeniz, Albatrosun Yolculuğu filminize nasıl yansıdı?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Yüksek Lisans ve Doktora tezimi sinema dili üzerine hazırlarken de, Ömer Kavur, Tülay Eratalay, Cafer Özgül gibi önemsediğim yönetmenlere yardımcılık ederken de, kendi filmlerimi (TRT için ya da başka kurumlar için) çekerken de, sinemanın bu özgün anlatım dilinin ileriye götürülebilir olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldim. Özel filmler yapabileceğim inancını bende bu süreç oluşturdu. 1991-2007 yılları arasında çektiğim kısa filmler ve TRT için çektiğim uzunlu-kısalı televizyon filmleri de, bu arzumu pekiştirdi. Roman yazılacaksa onun roman diliyle, şiir yazılacaksa onun şiir diliyle, öykü yazılacaksa onun öykü diliyle yazılmasının; resmin, resim diliyle yapılmasının gerekli olması gibi, filmler de öncelikle sinema diliyle kurulmalıydı. Bu nedenle, yönetmenlerin bir tek çekimin dahi hesabını vermesi gerektiğine inandım. Bu hem etik açıdan, hem görüntüyle bir hikâyeyi yaşatma açısından böyle olmalıydı. Sinema, öyküyü izleyiciye sinemanın diliyle yaşatmalıydı; çünkü sinema görüntüyle hikâye anlatma, dahası görüntüyle hikâyeyi yaşatma sanatıydı.
    Albatrosun Yolculuğu filmi bu bilinçle yazılmış ve yapılmıştır.
    Doğan Gülbasar: Tutkulu bir yapınız olduğu söylenebilir mi?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Evet! Galiba öyle... Gerçek dünya sıkıcı geliyor. Bu nedenle roman yazıyorum, film çekiyorum. Monitörün başında ya da elimde kalemle daha mutluyum. Romanımın bir sekansını yazmışım, kahvemi yudumluyorum ya da dekupaj çalışıyorum, filmin bir sahnesini kuruyorum. Tanrı beni bunlarla ödüllendiriyor, daha ne isteyebilir insan?
    Doğan Gülbasar: Üretken bir akademisyensiniz. Sinema kitaplarınız olduğunu biliyoruz.
    Cengis Temuçin Asiltürk:Alanınızla ilgili fikriniz ya da bir sözünüz yoksa nasıl bilim insanı olacaksınız? Tembel insanlar okur, aktarır. Düşünen yeni bir şey söyler; söylenmemiş olanın, ayrıntıların peşindedir. Sinemada Diyalektik Kurgu, Sinemada Şiirsel Anlatım ve Sinemada Yaratıcı Yönetmen adlarında bilimsel eser niteliğinde üçleme kitabım yayınlandı. Başka kitaplarım var. Söyleyecek ve yaratacak hep yeni bir şeyler vardır. Çünkü hayat süreğendir.
    Doğan Gülbasar: Albatrosun Yolculuğu’nun Ankara Galası ve ardından İstanbul Galası geçtiğimiz günlerde yapıldı. Siz Adanalı bir yönetmensiniz, niçin ilk galayı memleketinizde yapmayı düşünmediniz?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Aslında ilk gösterim Adanalılar için yapıldı, ama İstanbul’da... Borsa Liseliler Adana’dan geldiler... Öyle olsun istedim; önce Adanalılar izlesin, sonra Ankaralılar, sonra da İstanbullular, daha sonra da Fransızlar... Çünkü filmde serüveni anlatılan şair Adana’dan yola çıkar. Ankara ikinci durağı. Orada olgunlaşır, İstanbul’a (Şiiristan’a) gider. Oradan da Fransa’ya davet edilir. Gösterim süreci de bu sıralamada olsun istedim.
    Doğan Gülbasar: Oyunculardan bahsedebilir miyiz?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Salih Bolat ile birlikte bu ikinci filmimiz. Büyülü Gerçekler’de Ata Naci’yi canlandırmıştı. Kendisine inancım tamdı. Memnunun performansından... Şermin’i canlandıran Ufuk Kaptan’ın işine büyük bir aşkla bağlılığı beni derinden etkilemiştir. En büyük artısı özgüven... Bana sarsılmaz bir inanç duyması da benim şansım. Ufuk Hanım elastik, inatçı, adeta objektif oyunculuğu için yaratılmış birisi ve çok titiz. Hakiki bir insan bir kere... Şermin, canlandırılması kolay görünen, ama hiç de kolay olmayan bir kahraman; Ufuk Hanım’la tam istediğim(iz) gibi bir Şermin yarattık diyebilirim. Şenol İpek azimle çalıştı, düşündü, titizlendi, kendisiyle ve canlandırdığı Kemancı’yla hesaplaşmasını yaptı. Sonuçtan yüzde yüz memnunuz. Ercan Kesal, Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun adlı filminde gördüğüm an, bir daha asla silinemeyecek izler bırakmıştı bende. Kusursuz oynadı diyebilirim. Çekimlerde, aynı oyun yeniden ortaya çıkmaz mı acaba diye, bizden (kameradan, ışıktan, çevre seslerden) dolayı aynı planı tekrar alırız korkusu yaşadığımı itiraf etmeliyim. Nilüfer Aydan, daha çekim sırasında, beni ortama-sete yabancılaştırp sinema perdesinin karşısına getirdi. Betül Arım ve Önder Paker zaten bilinen ustalar. Çok değişik ve genç yüzler de var tabi; Zeynep Solman Kul, Ebru Doğdu, Kerem Can San, Başar Alemdar, Fatih Efe Karakaplan, Sena Çolak gibi...
    Doğan Gülbasar: Yeniden oraya dönmek istiyorum; Albatrosun Yolculuğu film hangi sınıfta yer alıyor? Gişe filmi, festival/sanat filmi?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Tuzaklarla dolu bir soru! Bu tür ayrımlara, böylesi kavramlara nasıl yaklaşacağımı bilmiyorum ben. Hayatım boyunca iyi filmler ve iyi kurulamamış filmler gördüm; ayrımı böyle koymak istiyorum... Bir film çok sayıda kişi tarafından izlendiği için kötü film olamayacağı gibi, az sayıda kişi tarafından beğenildiği ya da çoğu kişi tarafından anlaşılmadığı için de sanat filmi, nitelikli film olamaz! Once Upon A Time in America (Bir Zamanlar Amerika), Before The Rain (Yağmurdan Önce) çok sayıda insan tarafından izlendi, beğenildi. Bunlar hem gişe filmidir, hem sanat filmidir, hem de festival filmidir. Önemli olan anlayarak bakmak... Şu an, gişe filmi ve festival filmi denilerek ortaya nasıl bir fark konulmak istendiğini de anlamamış olabilirim(!). Başarılı bir film, benim için sanat yapıtıdır. İzleyiciyle nerede hangi koşullarda, kaç kişiyle buluştuğunun önemi yok. Albatrosun Yolculuğu hangi kategoriye girer? Hayatla, kendinizle, dünyayla, gaiple derdiniz yoksa film çekmeyin! Başka işler de var hayatta. Bir şey “söyleme” arzusu duymalısınız; müzik yapma, şiir yazma, roman yaratma, resim yapma arzusu gibi, önüne geçilemez bir arzu. Ben, bir şey söylemek istediğim için film çekiyorum. Albatrosun Yolculuğu da bu nedenle çekildi. Her yaştan, her eğitim düzeyinden insan izledi filmimi, anlamayan bir kişiye bile rastlamadım, ama bu filmin sanatsal yönden çok katmanlı ve güçlü bir film olduğunu da biliyorum.
    XXXX: Albatrosun Yolculuğu’nu ne kadar sürede çektiniz?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Zihnimde beş altı ayda... Sette ise 36 iş gününde. Kurgu çalışması çeşitli nedenlerle iki yılda tamamlanabildi. Sonuçtan son derece memnunum.
    Doğan Gülbasar: Yeni film projesi var mı?
    Cengis Temuçin Asiltürk: Her yıl birkaç senaryo geliyor, ama bir türlü gerçekleşmiyor, filmler çekilemiyor, tamamı yapımcıların ekonomik sorunları nedeniyle... Sinemanın koşulları çok ağır. Yapımcılar için de ağır... Kanımın fazlaca ısındığı bir senaryo geldi. Onun üzerinde çalışıyorum. Genç ve işlerinde titiz bir yapımcı olan Raşit Görgülü’nün bir projesi. Güven telkin eden bir kişi Raşit Bey. İlk kez kendi yazmadığım bir senaryoyu çekeceğim. Kendi kurmadığım farklı bir dünyaya giriş... Heyecan verici...
    Doğan Gülbasar: Adana hem tarihsel hem de günümüz koşulları açısından sinema sektöründe önemli bir kent. Adana'yı anlatan ya da Adana'da çekmek istediğiniz bir film var mı?
    Cengis Temuçin Asiltürk: On yıldır üzerinde çalıştığım, kendi romanımdan uyarladığım bir proje var: Ölüyaprak Vuruşu. Benim büyük düşüm o... Biraz pahalı geliyor yatırımcılar için. Çok özel ve hiçbir sinema izleyicisinin kayıtsız kalamayacağı bir film olacağını biliyorum... Ama ben biliyorum. Bunun önemi yok! Bir yapımcının çıkıp bunu bilmesi lazım. Sezgileri güçlü bir yapımcı bu projeye yatırım yapsa asla pişman olmayacaktır. Bekliyorum... Olay güneyde bir kentte başlıyor; Adana, Mersin, Antalya, Hatay ya da Muğla’da... Ölüyaprak Vuruşu adlı senaryoyu okuyup, “sanat filmi olabilir” diyen yapımcıları anlayamıyorum. Bu senaryodan, Babam ve Oğlum kadar kolay anlaşılabilir bir film çıkacağını anlamamalarını gerçekten anlayamıyorum. Fikret Kuşkan, “Babam ve Oğlum’dan sonra oynamayı istediğim tek proje Ölüyaprak Vuruşu” diyor. Mete Horozoğlu, “Bir yerden bir milyon dolar bulmalıyız” deyip duruyor Ölüyaprak Vurşu için. Serap Aksoy, “Mal varlığımı ipotek edip bu filmi çekelim” diyor. Böyle bir şeyi kabul edemem... Tomris Giritlioğlu, “Cengis, çok güzel bir senaryo” diyor. Görüntü Yönetmeni Uğur İçbak, “Filmografimde özel bir yeri olacağını biliyorum... “ diyor. Ama önemli olan bir yapımcının çıkıp bir şey demesi...
    Doğan Gülbasar: Teşekkür ederiz, bize zaman ayırdığınız için.
    Cengis Temuçin Asiltürk: Ben teşekkür ederim.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top