Hesabım
    Neon Şeytan
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Neon Şeytan

    Işıklar altında ölümcül oyunlar!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn’in görücüye çıktığı Cannes’da tek kelimeyle skandal yaratan filmi The Neon Demon / Neon Şeytan bizim de aklımızı karıştırarak vizyona giriyor. Filmin birçok girizgahının olması ana meselenin dozunu etkilemiyor, film adeta ünlüler dünyasındaki rekabete koca bir tırmık izi bırakıyor. Yani bunu teorik olarak uzatmıyor, niyetini gayet belli ediyor ama yine de sonunda ufak çaplı bir şok yarattığını söylemek mümkün!

    Film aslında birçok sektörün ortak bileşenine, birbirini kaldıramama, rekabet etme, ayağını kaydırma ve intikam alma meselesine odaklanıyor ama bunu öylesine tür karışımıyla anlatıyor ki… Reklam filmlerinde fazlaca imzası olan yönetmen bir kere filmini uzun bir klip havasıyla taçlandırmayı ihmal etmiyor, araya reklam spotları gibi görüntü atarak etkiyi arttırmaya çabalıyor belli ki. Görsel bir şölen etkisiyle yarattığı korku / vampir etkisini kırmaya çalışırken bolca kullandığı fantastik doz etkisini de yükseltmeye çalışıyor gibi. Filmin konusu oldukça sınırlı. Model olarak Los Angeles’e gelen Jesse’in başından geçenler diyebiliriz kısaca. Bütün sektörün damarlarına sızmış ‘güzellik algısı’ kendi içinde büyük çelişkiler barındırarak, doğal güzellikten uzaklaştıkça içindeki kadınları kusan ama bir yandan da onlara herkesi arkada bırakan güzelliği dayatan kavramlar zinciri, garip bir gönüllü kölelik yaratıyor ama arkasındaki büyük hırsı en sona saklıyor, en derine batırıyor. Tabii Drive filmiyle Cannes’dan yönetmen ödülüyle dönen, Sadece Tanrı Affeder filmiyle tonlama, estetize gibi kaygıları önümüze fazlaca yığan yönetmenin bu filmde de yine patlatma bir tempo tutturduğunu söylemek mümkün. Filmin masumca akan yanına kan, erotizm, şiddet ve sürekli renk pompalayan yönetmenin değişik bir iddia sunduğunu ve bunu nispeten karşıladığını söylemek mümkün!

    Filme dair detayları topladığımızda skandal sahnelerinin çoğunlukla erotizmden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yani hırslarla ve sektörel doldurmalarla gaza gelen kadınların sektörün genç, taze ve güzel kanı Jesse yüklenmeleri, makyöz Ruby’nin kadınların ölü ya da diri estetiğinden fazlaca etkilenen tutumu… Hepsi filme karanlık bir erotizm katıyor, bir yandan deneyselliği de arkasından sürüklüyor. Bu anlamda yabancı basınının üzerinde durduğu Endülüs Köpeği etkilerini çok da barındırmadığını ama Bunuel ve David Lynch tarzının karışımı bir yerlerde dolandığını da söylemek mümkün olabilir Neon Şeytan için.

    Filmin rüya gerçek sahnelerinin artısıyla bazı detayları güzel atlatıyor ama erkekleri kadın dünyasının figüranı ilan etmesi atlanmaması gereken detaylardan. Karizmatik Keanu Reeves bile kadınların kendi arasındaki erotizmini bozamayan bir pansiyon sahibi rolünde. Sonundaki atağı bile öylesine silik ki, Jesse’i kadın dünyasının içine biraz daha itmekten başka bir işe yaramıyor.

    Salt güzellik, daha da güzelleşme üzerine kurulmuş dünyada geri planda kalmalarına rağmen kadınları birbirine düşürenlerin erkekler olması ve aralarındaki savaşa kadınların yalnız devam etmesi de ilginç detaylar! Bir anlamda herkesin kendisine, etrafına ve varolduğu ortamlara bakması açısından ayna görevi gören film, tam da birbirini yeme hikayesi olarak hafızalara kazınabilir! Elle Fanning bu dünyanın kafası karışan masumu olarak rolüyle gayet uyumlu gidiyor, aynı şekilde yolunu şaşıran Jena Malone da!

    twitter.com/BanuBozdemir

     

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top