Hesabım
    Kare
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Kare

    Ağzınız Açık Kalacak!

    Yazar: Ali Ercivan

    Yılın en önemli ve en zeki filmlerinden biriyle karşı karşıyayız bu hafta. Birkaç sene önce Turist (Force Majeure) filminde erkeklik halleriyle sağlam dalga geçen İsveçli yönetmen Ruben Östlund, bu kez Kare (The Square) ile hedefine topyekûn güncel sanat dünyasını yerleştiriyor.

    Bir modern sanat müzesinin ünlü küratörü Christian’ı takip ediyoruz. (Claes Bang’ın filmi taşıyan performansına ne kadar övgüler düzülse az!) Sorumlusu olduğu müze, Kare adlı yeni ve çok tartışılacak bir enstalasyon hazırlığındayken, Christian bir sabah yolda imdat çığlıkları atan bir kadına yardım edeceğim (ve bir kahraman gibi hissedeceğim) diye tufaya gelip cüzdanını ve telefonunu çaldırıyor. Onun eşyalarını geri alma çabası ve müzedeki sergi hazırlıkları iç içe ilerlerken; Östlund sadece bu sanat sepet işlerinin değil, Batı dünyasına özgü insan ilişkilerinin de sahteliğinin portresini çıkartıyor.

    Daha ilk dakikalarda niyetini açık ve net belli ediyor yönetmen. LED ışıklarla tarif edilmiş bir kareden ibaret sanat eserinin müzenin önündeki alana yerleştirilmesi uğruna, görkemli bir heykelin vinçlerle yerinden kaldırılışını ve bu işlem sırasında düşürülüp paramparça edilişini gösteriyor bize. O karenin altında, herkesin eşit ve özgür olabileceği demokratik bir alan yaratmak gibi fikirler var. Ayrıca günümüzde değişen sanat tanımının da bir özeti gibi. Enstalasyonların, performansların çağında artık sanat. Goril taklidi yapan, yedi yirmi dört bu rolden çıkmayan bir adam da müzenin sergilediği performanslardan biri mesela... Christian, kendisiyle röportaj yapmaya gelen Amerikalı gazeteciye (Elisabeth Moss’tan kısa ama muhteşem bir performans daha), “Şimdi çantanızı oradan alıp şuraya koysam, artık ona sanat eseri diyebilir miyiz?” diye sorduğunda, güncel sanat tanımlarının eğilip bükülebilirliğini en yalın haliyle ifade ediyor. Gazetecinin cevapsızlığı ve kafa karışıklığı da günümüzde insanın modern sanatla ilişkisine dair çok şey söylüyor.

    Östlund’un sinemacı olarak en hayranlık uyandırıcı tarafı, bu fazlasıyla entelektüel alanlarda inanılmaz bir mizahla geziniyor olması. Kare çok zeki, çok sofistike ama çok da komik bir film. Yönetmen güncel sanatla, onu yapanlarla, onu müzelerde sergileyenlerle, o müzelere para yatıranlarla, hatta buralara gelip sanat eserlerini izleyenlerle dahi kıvrak bir zekayla uğraşıyor, acımasızca dalga geçiyor.

    Mülteci meselesi, son dönem Avrupa sinemasında sıkça karşımıza çıkan bir tema ve kaçınılmaz olarak Kare’de de kendine yer buluyor. Christian’ın çalınan eşyalarını geri almaya çalışırken muhatap olmak zorunda kaldığı dilenciler, evsizler filmin vicdani kalbini de temsil eder hale geliyorlar bir bakıma. Christian’ın dünyasını altüst eden sorunlar, aslında bir cüzdanla telefonu geri almak için hayatını darmadağın ettiği küçük mülteci oğlanınkilerin yanında bir hiç. Fakat kendi eylemlerinin, çocuk yaşta yabancı bir ülkede çalışıp ailesine destek olması gereken bu oğlanın hayatına nasıl etki ettiğini hesaplayamayacak denli bencil bu İsveçli entelektüel, başarılı adam.

    Kare’nin en büyük sıkıntısı, ele aldığı mevzulara dair olabildiğince çok şey söyleme derdi. Zaman zaman, hepsi aşırı zeki ama birbirinden bağımsız, kopuk skeçler izliyormuş hissi verebilecek kadar... Bu da özellikle son 20-25 dakikasında kendini iyice belli ediyor. Filmin en can alıcı sahnesi, müzenin bağışçılarının da katıldığı bir yemekte sergilenen goril performansı. Östlund’un sivri dili ve cesareti bu sahnede gerçekten insanın şaşkınlıktan ağzını açık bırakacak noktalara gidiyor. Dehşet içinde kalacağınız ama bir yandan da kahkaha atmaktan geri duramayacağınız, 2017’nin en akılda kalıcı sahnelerinden biri bu. Hemen ardından yine en az o kadar güçlü bir sahne geliyor. Çocuklarıyla birlikte evine dönen Christian’ın apartmanın merdivenlerinde göçmen çocukla (filmin bir diğer müthiş performansı da bu ufaklıktan geliyor) karşılaştığı sahne, filmin bütün meselelerinin artık çözüm noktasına ulaştığı bir zirve anı. Ardı ardına gelen iki efsane sekans, ister istemez seyredende final duygusu oluşturuyor. Fakat film burada bitmiyor ve kaçınılmaz olarak o yüksek duygu düşüşe geçiyor.

    Östlund’un Christian’ın yolculuğunu, dönüşümünü tamamlamak istediği ve hala söyleyeceği şeyler olduğu muhakkak. Fakat söylediklerinin bir kısmı tekrar, bir kısmı tali... Bir okul gösterisinde, sanat eseri olarak tanımlanmamış, kimsenin o gözle bakmadığı başka bir karenin içinde akrobatik jimnastik şovlarını yapan öğrencilerin sekansı gibi filmin ana referanslarına değen birkaç fikir, filmin önceki bloklarına yedirilmiş olsa; bazı yaratıcı ama ana öyküden uzaklaşan fikirlerden de vazgeçilebilse, daha sıkı ve hatta kusursuz bir film olabilirmiş Kare. Ancak karşımızda Altın Palmiye’nin 2017’deki sahibi duruyor yine de! Daha söze gerek yok herhalde...  

    Twitter: aliercivan

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top