Hesabım
    Brad'in Durumu: Karmaşık
    Ortalama puan
    3,0
    3 Puanlama
    Brad'in Durumu: Karmaşık hakkında görüşlerin ?

    2 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    16 Şubat 2018 tarihinde eklendi
    Birkaç gün önce İstanbul !f Festivali 17. defa kapılarını açtı ve ben de geçtiğimiz akşam festivali Brad's Status ile başlatmış oldum. Brad's Status, orta yaş krizinden geçen ve bütün başarılarına rağmen hayatında bir eksikliğin olduğunu hisseden Brad'in hikayesini anlatıyor. Film esnasında da Brad'in oğlu ile birlikte üniversiteleri gezmesini izlerken, bir yandan da Brad'in içinde yaşadığı kararsızlıkları görüyoruz. Bu yüzden Brad, hayatında ne yapması gerektiğini düşünmeye ve bu durumu atlatmaya çalışır.

    Normalde bir filmin elinde böyle bilindik bir hikaye olduğunda, senaryo bu durumu seyirciye iyice acınası bir hale getirip duygu sömürüsü yapmaya çalışır. Veya sürekli aynı durumları gözümüze sokarak filmi epey sıkıcı bir hale getirir. Fakat Brad's Status'un en çok sevdiğim yanı, hikayesini oldukça monoton ve samimi bir şekilde anlatışıydı. Çünkü filmi izlerken Brad'in kafasında kurduğu düşünceleri siz de gördüğünüzde, onunla empati kurabiliyorsunuz. Ve film boyunca onun kendi içinde yaşadığı gelişimlerle birlikte siz de onun yanındaymışsınız gibi hissediyorsunuz.

    Üstelik filmin bu kadar iyi olması sadece senaryodan değil, aynı zamanda şahane performanslardan kaynaklanıyor. Yıllardır hep komik rollerde karşımıza çıkan Ben Stiller, bu filmde tartışmasız kariyerinin en iyi performansını sergilemiş. Stiller, hayatın içinden olan bu aile babasını öyle iyi canlandırmış ki, filmde onu adeta göremez oldum. Sırf Stiller'ın performansı için bu filmi izleyebilirsiniz yani. Bir de The Office'den bayıldığım Jenna Fischer'ı ve Michael Sheen gibi renkli bir oyuncu kadrosu da bu filme ayrı bir hava katmış.

    Ayrıca bu film hikayesini sadece Brad'in yüz ifadeleriyle ilerlemiyor, aynı zamanda onun düşündüklerini film boyunca sesli olarak duyuyoruz. Genelde bu durum sırf hikayeyi açıklama babında kullanılıp sinir bozucu bir durum yaratırken, bu filmde bu durum olabilecek en gerekli şekilde ele alınmış (mesela American Psycho'da olduğu gibi). Brad'in filmde sesli düşündüğü sahneler seyirciyi filmden uzaklaştırmak yerine Brad'i daha anlaşılır bir hale getirmiş.

    Bu yıl düşünebileceğinizden daha rezalet olan The Emoji Movie'nin senaryosunu yazmış olan Mike White, şaşırtıcı bir biçimde bu filmi yazmakla ve yönetmekle harika bir iş çıkartmış. Brad's Status, White'ın Year Of The Dog'dan tam 10 sonra çektiği ikinci uzun metrajlı filmi ve ilk filminden her haliyle daha olgun bir işlenişe sahip. Filmin içinde bulunan sahnelerin hiçbirinde heyecan verici bir olay yaşanmamasına rağmen, ana karakter ve durumun yarattığı gerçekçi histen dolayı filmi izlerken hiç sıkılmıyorsunuz.

    Eğer film hakkındaki bazı sorunlarıma değinecek olursam; bazı sahnelerin gereğinden fazla uzatıldığını düşünüyorum (mesela bar sahnesi). Bu sahneler sıkıcı olmasa da eğer biraz kısa tutulmuş olsalardı hikayenin içeriğine dair hiçbir şey değişmezdi. Bir de filmin dramatik yapısının dışında yapılan bolca şaka da vardı. Bence şakaların bir kısmı başarılıydı fakat diğer kısmı da epey yersiz sayılırdı.

    Fakat bunun dışında Brad's Status, beni her haliyle şaşırtan ve izlerken harika vakit geçirdiğim bir filmdi. Hikayenin içeriği yeni kuralları yıkmıyor ve film sonuç olarak kesinlikle kusursuz değil. Ama bunlara rağmen Brad's Status, seyirciye gerçek bir karakter çalışması sunuyor başarıyor ve film boyunca kendinizi bu ana karakterin yerinde buluyorsunuz. Bu tarz filmleri seviyorsanız, bir şans vermenizi öneririm. Tekrar izlenebilirliği olmamasına rağmen izlediğinize pişman olmayacağınız bir yapım. İyi seyirler.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Ben Stiller'ın harika performansı.

    + Hikayenin gerçekçi işlenişi.

    + Çok şey yaşanmamasına rağmen temponun hiç sıkıcı olmaması.

    FİLMİN KÖTÜ YANLARI:

    - Bazı uzatılmış sahneler.

    - Filmin yeniden izlenebilirliği olmaması.

    TOPLAM PUAN: 7.5/10
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.890 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    16 Haziran 2021 tarihinde eklendi
    “Brad's Status”, senaryosunu da yazan Mike White’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…

    Prömiyeri, 9 Eylül 2017’de Toronto Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 15 Eylül 2017 tarihinde Amazon Stüdyoları tarafından vizyona sokulan filmin, 6.5/10 (16.401 oy) ve 3.2/5 (5.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.8/10 (174 yorum) ve 71/100 (40 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar oylamalara katılan sayıları çok yüksek olmasa da, “orta karar” bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…

    Yine de isterseniz bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışalım…

    Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, doğduğu günden itibaren insanı, itildiği bir olimpik havuzda kelebek, kurbağalama, sırtüstü, serbest ve karışık yüzme stillerinin tümünde sürekli yarışıyormuş gibi mücadeleye zorlayan kapitalizmi, bu yarışa ABD’nin seçkin üniversitelerinden birinden mezun olarak 3 – 0 önde başlamış olan Brad’in bakış açısı ile görmemizi sağlayan ilginç bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    Aslında neo – liberal bir bakış açısıyla yazılmış olan filmin hikayesinde, bir iki dokundurma dışında kapitalizme ilişkin öyle aman aman bir eleştiri yok…

    Nihayetinde, Mike White gibi kapitalizmin faziletine inananlara göre ortada eşit koşullarda ve herkese açık olarak yapılan bir yarış var…

    Burada önemli olan husus, önüne çıkan fırsatları değerlendirmesini bilmek…

    Yani hep denildiği gibi doğru zamanda doğru yerde olabilmek sanatı…

    Zaten bunu çok iyi bilen (Ben Stiller’ın başarıyla canlandırdığı) Brad Sloan’ın bütün çabası da, uykularının kaçmasına neden olan yıllık 40 bin doları aşan eğitim ücretine rağmen oğlu Troy Sloan’ın (Austin Abrams) Harvard’a kapağı atmasını sağlamaktır…

    Ki gerçekte karı (Jenna Fischer) koca birlikte çalışmakta olan Sloan ailesinin ekonomik durumu fena da değildir…

    Hatta orta üst seviyede bir burjuva yaşamı sürmektedirler…

    Fakat buna rağmen hep tedirgindir Brad…

    Zira her ne kadar “beyaz adamın tüm ayrıcalıklarına sahip olarak yaşasa da”, halen doğduğu gün içine atıldığı olimpik havuzda bulunduğunu bilmekte ve çaresizce kulaç atmaya devam etmektedir…

    Hadi diyelim, binlerce (farkındaysanız milyarlarca ve hatta milyonlarca demedik…

    Çünkü sistemin en alt katmanında yer alanların işi bu havuzda yarışmak değil yarışılan havuza su taşımaktır) insanın mücadele ettiği bu yarışta ilk üçe giremedin…

    Ona da kafayı takmayacak ve yatıp kalkıp haline şükredeceksin…

    Neden mi?

    E baksanıza Brad’i geçerek tepeye oturan o ilk üçtekilerin hal-i pürmelaline:

    Aynı üniversitede beraber okuduğu arkadaşlarından biri olan Jason Hatfield’in (Luke Wilson) hem kendi şirketi hem de özel uçağı var ama “küçük kızı omuriliklerinden rahatsız” …

    Benzer bir biçimde parasının miktarını bilmeyen ve genç kızlarla gününü gün ederek bir adada emekli hayatı yaşayan bir diğeri yani Billy Wearslter (Jemaine Clement) ise bir “alkolik” …

    Hele köşeyi çok önceden dönmüş olan Nick Pascale’nin (Mike White) hali tamamen içler acısı bir durum…

    TV programcısı ve yazar olarak başarılı olmuş bir başka okul arkadaşı olarak öne fırlamış olan Craig Fisher’in (Michael Sheen) kullandığı homofobik bir ifade ile o da bir “eşcinsel” …

    Yani yersen klasik anlamda, “zengin ama mutsuz” – “zengin ama hasta” masalı tarzındaki bir züğürt tesellisi…

    Peki, filmde anlatılanların hepsi bu kadar mı?

    Elbette değil…

    Bizim anlattıklarımız “spoiler” vermeden yapılan bir film fragmanı gibi oldu…

    Geriye kalanları bulma işini de, yorumumuz sonrasında meraka kapılarak filmin tamamını izleyecek olan sinemaseverlere bırakalım istedik…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; önemli mesajların açık bir anlatım dili ile değil de satır aralarına sıkıştırılarak verildiği filmlerden hoşlanan sinemasever dostlara,” Bu film tam da size göre” diye seslenerek kullanmak istiyoruz…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, eğer halen izlemediyseniz “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler…
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top