Hesabım
    Ahlat Ağacı
    Ortalama puan
    4,1
    304 Puanlama
    Ahlat Ağacı hakkında görüşlerin ?

    66 Kullanıcı yorumları

    5
    22 Eleştiri
    4
    19 Eleştiri
    3
    6 Eleştiri
    2
    10 Eleştiri
    1
    6 Eleştiri
    0
    3 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Müjdat T
    Müjdat T

    34 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    4 Mart 2019 tarihinde eklendi
    Film malum uzun bir yapıt ancak izlemeye değer buldum. Sabırla izleyebilirseniz güzel noktalara değinildiğini doğal bir ortamdaki gerçekliğiyle görebilirsiniz. Yönetmenin doğallıktan ödün vermediği bu film de gerçekten hayat adına yeni bakış açıları kazandıracak nitelikte diyebilirim. İyi seyirler dilerim.
    Yerim yurdum
    Yerim yurdum

    Takipçi 22 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    8 Nisan 2019 tarihinde eklendi
    bu toprakları çok güzel anlatmıştır. izleme keyfi yüksek.
    nbc yeniliklerini farkettirse de kendi çizgisi koruyor.
    kesinlikle izlenmeli.
    ali u
    ali u

    1 değerlendirme Takip Et!

    1,0
    27 Ocak 2019 tarihinde eklendi
    3 saatim filmde birseyler olacak diye bekleyerek gecti. Tamamen zaman kaybı. Bazi yerlerde gereksiz uzatmislar konusmalari.
    SE A.
    SE A.

    31 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    16 Ocak 2019 tarihinde eklendi
    N.B.C. filmlerine karşı ön yargılarım vardı. Ancak bu film hepsini yıktı diyebilirim. Aslında ne kadar da bizden hikayeler ne kadar gerçekçi, doğal, derinlikli..Muhteşemdi, tebrikler.
    halit a
    halit a

    2 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    13 Ocak 2019 tarihinde eklendi
    Ahlat Ağacı

    Yaklaşık 3 saat süren, bana göre 10 üzerinden 9 puanı hak eden; birbirinden sinir bozucu karakter ve diyalogların işlendiği sanat filmi (...deniyor, ben sanattan pek anlamam ama en azından bilim kurgu, tarih, savaş, romantik vb. olmayan bir film). Gerilim filmi de denebilir, illa adam öldürmek değil sinir bozucu mu değil mi? Al sana gerilim.

    Evimde 4K, Ultra HD, ses sistemi vb. olmadığından, filmi 3 boyutlu sinemada izlemediğimden (ki zaten 3 boyutlu sinema izleyicilerine hitap eden bir film değil, öyle bir gösterimi olduğunu da zannetmiyorum, neyse... ) filmi görüntü kalitesi, kameranın duruşu, çekim hataları gibi detaylarla eleştirme çabasına giremeyeceğim, olsa olsa belki böyle bir savunma çabasına girebilirim.

    Şöyle ki; Çan’dan Çanakkale’ye giden otobüsün bir köşesinde unutulmuş ‘Sarıyer Mecidiyeköy’ tabelası olsa faraza o tabelayı bile görmezden gelebilirdim. Zaten günümüzde İstanbul Esenyurt’ta çekilip film Bursa’da geçiyor diye gösterilen dizi var bildiğim, kimsenin gıkı çıkmıyor maşallah.

    Bazı eleştirilerde karakterlerin; içinde bulunduğu şartlara göre fazla felsefik ve uzun diyaloglarlara girdiğine değinilmiş. Sonuçta bu bir film ve izleyiciye filmdeki karakterler üzerinden duygu düşüncelerin aktarılması gerekir, “İdris hoca ne örüyon? İyi be sen nörüyon?” şeklinde sürüp giden bir filmi zannediyorum anca yönetmenin, oyuncuların hatırına sonuna kadar izleyip ki ,3 saatten bahsediyoruz; sonunda da filme, oyunculara, filmim geçtiği yere sövmeyecek az kişi olacağını tahmin ediyorum. Kaldı ki insanın cümle haline getirememesi o duyguları yaşamadığı anlamına gelmez, ben az kalsın yüksek lisans bitiriyordum ve bu cümlelerin onda birini kurmam, ağzına sağlık ne güzel ifade ettin modunda sonuna kadar izledim.
    spoiler:

    Sinan’ın sorusu karşısında Hatice bir an duraklar cevap veremez, nerdeyse hayal ettiği şeyin böyle bir şey olduğunu izleyicinin hayal gücüne bırakacakken sorunun tekrarında “Işıklı caddeler ve kalabalık sokaklar...” diye cevabı yapıştırır; orda gelecek cevap; o sessizliğin anlamı, kırsal yerde büyümüş, bulunduğu yerden sıkılıp bir arayışa giren için “beş para etmez” şehir koşuşturmasıdır, bundan iyi özetlenemezdi.
    spoiler:

    “Bezelye taneleri gibi, hepsi aynı. Hoşgörüsüz!” Sen de aynı hoşgörüsüzsün be Sinan! Bu arada bezelye ile ne alıp veremediğiniz var? Halbuki Mendel ne güzel ispat etmiş, bezelye taneleri üzerinden; hepimizin benzer, aynı zamanda da ne kadar farklı olduğumuzu.
    spoiler:

    Oyuncular iyi, uzun diyaloglara sıradan oyuncular izletmeyebilirdi kendini, hele ana karakter tam dayaklık bir karakter olduğu halde popüler bir yüz olunca insan ondan yana oluyor haksız eleştirilerine de göz yumuyor zaman zaman.

    Sahnelerden kısa kısa, spoiler içerir:
    spoiler:

    Yazar Süleyman kalkmak için hamle yapar sonra bu diyalogun artık uzayıp gideceğini anlamış gibi oturur, saldırgan bir eleştiri bombardımanı karşısında gardını almış vaziyette... atışmalar sürüp gider ve evet “Nobel Ödülü var gel al” deseler gidilmez, yeterdir artık. Olay artık vücuda sirayet ettiğinde kralı gelse tutamaz. Şahsen, az tanıdığım yapışkan insanların yolda alıkoyması sonucu ve böyle; bu son, gideceğim düşüncesiyle sabrın tükenmesi ve sonrasında gelen karın ağrısı, mide bulantısına, evde yatağa düşmece başıma geldiğinden yazarın ordaki tepkisini anlıyorum, anlatsan da anlamayacak bir sürü insan vardır biri de Sinan zaten. Bir yerden sonra insan görmezden gelmeyi öğreniyor, hatta bazen de görmezden gelindiğini... az tanıdığı birini görüp selam vermeden bir nevi bulaşmadan diyelim yola devam ettiği oluyor.
    spoiler:

    Hoca borcunu ödemiyor ve meslek karakter üzerinden bahis açılacak, resmen polemik yaparak hem meslektaşını hem başrolu bezdirdi, kimsenin dolaylı olarak konuyu “hoca olacaksın borcunu vermemeye utanmıyor musun” demeye getiremeyeceğini bir nevi ispatlamış oldu gerçi direk söylesen de ne utanır ne de borcunu öder o yol tamamen kapanmıştır, bize de o dışardan bir yerden tanıdığımız yarı peltek, ortam koşullarından olsa gerek kaşarlanmış tipin nefsini savunmasını bunu yaparken de her yol mübahtır tavırlarını izlemek kaldı. Köye 1 imam olacaktı sonuçta; sen ağa ben ağa buna kalır tabi, meslek üzerinden karakter eleştirisi de çok yapmamak lazım kanımca. “Zaten hepsi böyle falan... “ demek. Zaten çoğumuz öyleysek ve bir kısmımız da imam oluyorsa elbette şekil A’daki imam da oluyor, şekil B’deki öğretmen ve onu eleştiren diğer öğretmen de...
    spoiler:

    Neden hep imamlar kötü gösterilir tarzı bir yaklaşım var; imam burda biraz kaşar, borcunu vermemiş bir de yolda geçerken elma ağacına dadanmış olumsuz olarak bu iki hareketi var bir de kişilik olarak polemikçi, eşyaya düşkün vb. Borcunu sonra verip vermedi belli değil, yolda geçerken, haram bu, yabancının ağacı dese bu defa da abartılı bulunacaktı. Eşya kendine aitse kime ne, endişe etmesi doğal. Asıl bu kadar felsefe biliyorsa, arada bir ayet hadis falan da bildiğini söylüyor; bence o kadar da kötülenmiş denmez. Ayrıca kumarbaz öğretmen, telefondaki polis ne derece mesleğin yüz akı olduğu ortada...
    spoiler:

    Haftsonu, boş günde evde yalnız oturan arkadaş can sıkıntısıyla bir arkadaşını arar, aslında konuşacak da çok şey yoktur, boşluğu doldurmak için kendi ve mesleği hakkında ne kadar bizce önemsiz detay varsa anlatır durur, biz de her ne kadar ilgili değilsek de ilgilenmediğimizi çaktırmayız arada bir hala yaşıyor olduğumuzu gösterip verileri almaya devam ederiz, o konuşma sürer gider, iki taraf da sıkılmıştır ama telefon kapatılamaz bir türlü. Tekmenin adamın kafasına gelmesi “ihaihaniha” gelinen noktayı gösterir. Eğer konuşmacılardan diğeri dışardaysa yürüyorsa o da yürüyerek geldiği noktayı. Konuşma zorlukla sonuçlandırılır, bir daha uzun zaman aramamak üzere telefon kapatılır. Sanırım bu da arama maliyetlerinin düşmesinin kötü bir meyvesi bize, ne gerek var o kadar uzatmaya... Filmde de bir daha aramamışlar, gerçekte de öyledir.
    spoiler:

    Belediyede geçen diyalog; birine işin düşerse karşılaştığımız, işi yokuşa sürerken üstüne kibirlenmeli konuşmalar, konuştukça cahilliğin daha da açığa çıkması paranın veya makamın hatırına bunların görmezden gelinmesi sinir bozucuyken bir taraftan da tek kelimeyle “Hayır” cevabını hazmedemeyen insanlara karşı makam ve para sahibi insanın haklı çırpınışı olarak da görülebilir. Başkan, o kapıyı söküp atacağına kendini atsaymışsın! Memlekete o kapı kadar faydan olduğundan şüpheliyim.
    spoiler:

    Kum ocağı sahibi; Ana Brittanica koleksiyonu muhatabında bir hayal kırıklığı oluşturuyor ilk izlenim olarak ansiklopediyi gördükten sonra zaten ordaki başka kitapların da kıymeti kalmıyor. Yardım etmeyeceği gün gibi ortadayken üste çıkmaya saçma sapan bahaneler araması, kelime oyunları yapması ne kadar karaktersiz olduğunu gösteriyor. Yine adam gibi hayır diyemeyen bir o kadar da lüzumsuz konuşma enerjisi olan bir tip, bukalemun kılıklı! Günün siyasi durumuna göre şekilden şekile girmekten utanmayan... neyse film de çok fazla detaya girip de ifşa etmekten imtina etmiş sanırım. Çok da irdelememek lazım belki de.
    spoiler:

    Karakter üzerinden oyuncuya saydırmak doğru değil ama; Hazar (Hatice) iki sahnelik yerin var filmde illa suyunu çıkaracaksın, neyse ki kısa kesiyor yönetmen ve filmi kurtarıyor. Tarih kurgu kahramanlık diye Muhafız dizisi var erotik diziye dönüşmüş vaziyette, ordaki karakterin sayesinde, yani dizide sana eczacı, tarihçi, dövüşçü gibi üstün meziyetler verilmiş sen illa yataklara düşüp bel altı vuracaksın. Filmde başka kadın oyuncu da var, mesela Sinan’ın kardeşi; lisede tam en sıkıntılı dönem ön plana çıksa ordan bir sürü malzeme çıkacak. Biraz da popüler (güncel adı çıkmak, fizik görüntü vb.) olmayı kullanarak kadın oyuncuların ucuz yoldan öne çıkmaları mı diyeyim çıkarılmaları mı neyse... Sinan da saçma sapan; aşık oldum bu oyunu bozacağım triplerine girmeyip güzel giden senaryoya çomak sokmadan kendi yolunda gitmeye devam ediyor. Daha sıradan bir oyuncu pekala role uyardı, zorlama bir çaba gördüm orda. Onun dışında; etrafta gören olur endişesi, parmağındaki yüzüğü muhatabın gözüne sokması gayet doğal tepkiler. Hatta çoğu filmde bu tarz sahnelerde dünyadan soyutlanmış gibi oynarlar Adem’le Havva sanki başka kimse yok..., etrafı ara ara kollamak iyidir.
    spoiler:

    Safi spoiler;

    İkindi ezanı için tarikat yurdunda kalmış olmaktan veryansın eden Sinan’ı davranır diye bekledim yok, ters köşe etti.
    spoiler:

    İranlı bir kaç popüler film var Nuri Bilge Ceylan filmleri tarzında hep gıcık olurum filmin sonu yoktur, izleyici ne uygun görürse artık, bu filmde de gidişattan mıdır 2 tane son olsa ne güzel olur diye düşünüyordum, ilk sonu görünce bu film böyle bitmemeli diğer ihtimal nerde diye bekledim. Aynen; iki farklı son var aslında, öyle de bitse olurdu.
    spoiler:

    Parayı kim aldı çıkmadı ya ortaya neyse...
    spoiler:

    Kitap masrafları için bir babalık bekliyordum yok maalesef, ama böylesi daha doğru olmuş, adamın karakteri o, kitabı okumuş olması bile önemli birşey. Sonuçta annesi ve kızkardeşi dahil kimse okumamış kitabı.
    spoiler:
    spoiler:
    mustafa y
    mustafa y

    1 değerlendirme Takip Et!

    2,5
    3 Ocak 2019 tarihinde eklendi
    Nuri Bilge Ceylan, Nuri Bilge Ceylan diyerek fanboyluk yapanlar görüyorum.. Bunlara hiç gerek yok. Saat sabahın 5i haliyle tüm algımı verememiş olsam da toplum adına güzel, derin konular işlenmiş onları büyük oranla idrak edebildim uykusuzluğuma rağmen. Halen izlememiş olanlara tavsiyem uykunuz olmadan, şikayetlenmeden, kendinizi vererek izlemeniz olacaktır. Beklentimin altındaydı bu güzel kadroya bakılarak. O kadar abartılmasına lüzum olmadığını düşünüyorum. İzlemesem de olurdu hatta çok iyi olurdu uyku düzenimi katletmeme değmedi çünki
    ldren k
    ldren k

    1 değerlendirme Takip Et!

    1,0
    2 Ocak 2019 tarihinde eklendi
    Film izleyice geçmeyen bir filmdi 3 saat fazla olmuş ve konuşmalar çok uzun ve sıkıcı hiç beğenmedik
    Baris Can Y
    Baris Can Y

    6 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    29 Aralık 2018 tarihinde eklendi
    Beğenmeyenler, konuyu anlamadıkları için beğenmemişler. İşte sırf izlemiş olmak için izledikleri için anlamamışlar. Hayatın her alanında benzer bir yer var. Her konu, her yerden bir şeyler işlenmiş güzel bir film. Oyuncu kadrosuna ve yönetmenine diyecek bir şeyimiz yok. Muazzam, kusursuz. Adı yeter. Nuri Bilge Ceylan yani daha ne olsun. Neredeyse her filmin altında şu yorumları bulabilirsiniz ; "Param boşa gitti, "Saçmasapandı" , "İğrençti" fragmana bakılarak, puanlamaya bakılarak filme gidilmez. Sen beğenirsin, ben beğenmem. Ben beğenirim, sen beğenmezsin. Bunlar kişisel görüştür. Ama hiçbir film "berbat, iğrenç , çok kötü, zaman kaybı, para kaybı" denilecek kadar kötü değildir. Sonuçta emek verilmiş, o emeğe saygı göstermek gerekir. İşinize gelmemiş ondan beğenmemişsiniz. Halbuki çok güzel şeyler anlatılmış, güzel mesajlar verilmiş.
    Ünal D
    Ünal D

    25 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    24 Aralık 2018 tarihinde eklendi
    Yorumlara ve IMDb puanına bakıp izledim herkesin görüşüne saygılıyım,benim görüşüm sanki cep telefonuyla hiç masraf yapılmadan çekilmiş bedava bir film.Nuri Bilge Ceylan'ın kendi tarzı olabilir,film sanat için çekilmiş olabilir,filme bayılanlsr tekrar tekrar izleyenlerde olabilir ben bu 3 saatlik filmi azmettim 3 seferde anca bitirebildim zamanıma yazık oldu fazlasyla 1 saatte anlatılacak konu 3 saatte anlatılmış aynı Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filmi gibi bedava çekilmiş ve diyaloglar gereksiz uzatılmış ben beğenmedim izleyenlere iyi seyirler
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    16 Aralık 2018 tarihinde eklendi
    Filmin ortalarını yeni geçmiştim ki, "taşrada hapsolmak" ile ilgili yeni bir şeyler söylemeyecek gibi hissettim. Üç saatlik süresi hiç sıkmadı, düşük temposuna rağmen son derece akıcı olduğunu söyleyebilirim. Fakat dediğim gibi, yönetmenin en iyi işi diyemem. Senaryo da kimi zaman biraz abartılı geldi. Yazılı bir metinden okumuyormuş hissi uyanıyorsa rahatsız oluyorum. Finalini başarılı buldum. Görülmesi gereken bir film. Daha iyi olabilirdi benim bakış açımla, ancak yine de emeği geçenleri tebrik etmek gerekir.
    Murat K.
    Murat K.

    Takipçi 188 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    14 Eylül 2018 tarihinde eklendi
    Mezun olduğumda (halihazırda 3.sınıftayım.) ataması pek kolay olmayan bir daldan öğretmen adayı olacağım ve okunmayacağını (okuma oranı %1 olan ülkede okunmaktan ne bekliyorsak artık...) tahmin ettiğim bir kitap yazma fikrindeyim.(*)Bu yüzden Sinan karakteriyle bağ kurmam hiç de zor olmadı.Her şeye rağmen şakacı,umutlu ama hep kaybeden baba ve çoktan hayattan bezmiş,yorgun anne sanki benim ebeveynlerimdi.

    Ne yapmak istediğinizi asla anlamayan Sinan'ın deyimiyle "dar kafalı" , üzerlerine toplumun kurşunlarını geçirmeyecek birer zırh geçirmiş insanlar topluluğu da bir o kadar tanıdık.

    Oyunculuk,prodüksiyon pırıl pırıl... sadece bazı diyaloglar fazla şairane ve uzunca... Teşekkürler NBC ve ekibi...

    *):Belki ben de Sinan'ın "kanki"si gibi öğretmen olamayınca telefonda tekmelediği eylemcileri anlatarak eğlenen bir polis olurum... kim bilir?!
    mumillica
    mumillica

    Takipçi 52 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    14 Ağustos 2018 tarihinde eklendi
    Nuri Bilge Ceylan’ ın sekizinci filmi Ahlat Ağacı, belirli bir hikayeye sahip olmadan baş karakter Sinan’ ın kendi kitabını bastırması üzerinden birçok konuya değiniyor. Yönetmenin en iyi filmi olmasa da yılın en iyi filmlerinden biri olarak anılacaktır.

    Film epizotik bir anlatımla ilerliyor. Kimi bölümlerin uzun kimi bölümlerin kısa sürdüğü bu sahneler filmin matematiğini oluşturuyor. Adeta Sinan ile beraber normal bir yaşam içinde belli başlı yaşamış olduğumuz tüm duygularımızı ve hissiyatlarımızı bu bölümler sayesinde tekrar düşünme fırsatı yaşıyoruz. Filmin tümüne yayılmış bir alt-metin filmin sonuna kadar devam ediyor: Baba-Oğul ilişkisi.

    Her bir bölümde yeni bir konuşma – tartışma alanına giriyoruz. Eski kız arkadaşı ile aşk ve sevgi üzerine, yörenin yetiştirmiş olduğu tanınmış bir yazar ile edebiyat dünyası ve ilkeler üzerine, bir iş sahibi ile iş dünyası üzerine, eski ve yeni bir imamla din üzerine ve aralarda baba ve oğulun çeşitli nedenlerle çatışmaları.

    Filmin çatışma merkezi olan baba karakteri emekliliğine az kalmış fakat kumar saplantısı yüzünden tüm itibarını yitirmiş, borç içinde, ailesiyle olan ilişkisini de bozmuş bir sınıf öğretmeni. Sinan ise kendi yolunda ilerleyen, ailesini çok da umursamayan, tek derdi kendi kitabını bastırmak isteyen yeni mezun bir sınıf öğretmeni. Sinan babasını film boyunca işe yaramaz olarak adlandırıyor. Aslında en büyük korkusu, istemeyerek de olsa isteyerek de olsa babası gibi olmak, belki de bu yüzden ondan haz etmiyor. Aynı mesleğe sahip fakat kpss ye çalışmamış herhangi bir beklentisi yok, yazarlık yolunda ilerlemek istiyor. Babadan kaçmanın bir yolu olarak görüyor. Kitabı bastırınca bu lanetten kurtulabileceğini düşünüyor ama kitabı bastırmak onu öyle bir duruma sokuyor ki, o kuyunun içine girip kazmayı vurdurabiliyor.

    Nuri Bilge Ceylan, Bir Zamanlar Anadolu’ da ile beraber hikaye anlatıcılığını da değiştirdi. Görselliğin üzerine diyalogları da arttırdı ve karakterleri çoğalttı. Kış Uykusu’ nda tiyatral ve görsel bir anlatım beraberinde bol ve uzun diyaloglu sahnelerle destekledi. Bu sefer epizotik bir anlatım ve bol karakterli bol konuşmalı hatta komik bir film var karşımızda. En iyi filmi değil belki ama onun gözünden farklı arayışlar seyretmek keyifli oluyor.

    Teknik anlamda diğer filmlerine oranla çok fazla kusuru bulunuyor. Bilinçli bir tercih mi yoksa aceleye mi gelmiş pek anlaşılmıyor fakat çok da rahatsız ettiği söylenemez. Bazı bölümlerin uzun oluşu kimi seyirciyi sıkabilir.

    Oldukça kalabalık kadroda, bu zamana kadar gördüğümüz tüm filmlerinden daha fazla ünlü oyuncu barındırıyor fakat başrol oyuncusu bir youtuber: Aydın Doğu Demirkol. Her sahnede var olan oyuncu rolünün üstesinden fazlasıyla geliyor. Ayrıca bir komedi oyuncusu olan Murat Cemcir de baba rolünde sırıtmıyor.

    Ülkemizin sayılı ödül sahibi ve sinema sanatını bir üst sıraya taşıyan yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan, Ahlat Ağacı ile farklı bir biçim ve anlatım yöntemi deneyerek bize farklı bir lezzet ve görsellik sunuyor. Hem tadı güzel hem de leziz fakat o klasik sos konmamış gibi. İyi seyirler… mumillica.net
    Cihangir Katipoğlu
    Cihangir Katipoğlu

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    4,5
    22 Temmuz 2018 tarihinde eklendi
    Nuri Bilge Ceylan’dan anlatım yönüyle doğal, derin ve bir o kadarda felsefik olan Ahlat Ağacı adeta izleyenleri etkisi altında bırakan bir film. Anlatım ve olay örgüsü itibari ile karışık, çokta akıcı olmayan ve sabır isteyen bir film bu yüzden filmin 3 saat 8 dakika olmasına şaşmamalı. Her ne kadar akıcı olamasa da bu filmin olay örgüsünde anlattıklarına hiçbir şekilde zarar vermiyor. Bütün film boyunca aklınızda bir sürü soru işareti oluşuyor ve sonuna yaklaştıkça bu soru işaretleri artıyor kendinize “Ne anlatmaya çalışıyor acaba?” diyorsunuz. Son sahnesiyle karşılaşınca her şeyin bir cevaba varacağına kanaat getiriyorsunuz. Nitekim hepsine cevap veriyor ama o cevaplarda yeni sorular doğuruyor.

    spoiler: Filmin olay örgüsü Sinan karakterinin çevresinde dönüyor. Konusu itibari ile “Sinan oldum olası edebiyatla ilgili bir genç adamdır ve yazar olmak istemektedir. Anadolu'da doğduğu köye dönen genç adam kitabını bastıracak parayı bulmak için tüm enerjisini harcamaya başlar ancak babasının geçmişten kalan borçları başına dert olacaktır...” olarak tanıtılıyor. Şimdi bunun biraz derinine inelim. Sinan kendisinin de filmde belirttiği gibi insanlara tahammülü olmayan, çevresindeki her şeyi ve herkesi eleştiren ve geldiği köyü yadırgayan bir insandır. Elindeki taslağı bir kitap haline getirmek için önce belediye müracaat eder. Fakat halkın yanında olduğunu belirtip, halkın sorunlarını dinlediğini ve halka yardım ettiğini belirterek kelimelerle şov yapan Belediye Başkanı konuşmalarından daha öteye gidemez ve Sinan’a yardım edemeyeceğini söyler. Ama onu kumtaşı ocağı işleten İlhami’ye yönlendirir ve ona yardım edebileceğini, kitapları çok sevdiğini ve böyle yardımlarda elinin açık olduğunu belirtir. İlhami’yi ziyarete giden Sinan, İlhami’nin kitaplığında 3-5 kitap ve bir ansiklopedi serisi olduğunu görünce aklında soru işaretleri oluşur. Ama konuşmaya devam edince İlhami’yle fikir çatışmasına düşer. Çanakkale’de yaşam kültürünü anlatmayı isteyen Sinan, Çanakkale’de tarihi güzellikleri ve şehitliği anlatmasını isteyen İlhami’yle anlaşamaz. İkilinin sohbetleri belirli bir yerden sonra kitap bastırma konusundan çıkar. İlhami birden hayat hikayesini ve firmasını nasıl kurduğunu anlatmaya başlar buradan da anlarız ki İlhami sığ bir vizyona sahip ve okumadığı için okuyanlara karşı aşağılık kompleksini bastırmaya çalışıyor. Sohbet sonunda realist bir şekilde sohbete yaklaşan Sinan, İlhami tarafından kabul görmez üstü kapalı ve biraz da küstahça reddedilir. Zaten normal şartlar altında da yardım etmeyeceği belli olur. Bu konuşmadan da Sinan’ın insanlara karşı tahammülünün olmadığını ve gerçekleri açık bir şekilde dile getirerek yapılan konuşmaları tercih ettiğini anlarız. Yolda yürürken tesadüfen Hatice’yle karşılaşan Sinan sohbet etmeye başlar. Anlaşılan Hatice istediği hayatı yaşayamamakta ve metropol şehre özenmekte dolayısıyla Sinan’la beraber o da bu köyü yadırgamaktadır. İstemediği birisiyle evlendirilecek olan Hatice’nin psikolojisi hepten darmadağın olmuştur. Sohbet esnasında bir gülüp bir ağlayan Hatice, kendisini dinleyemediğinden yakınmaktadır. Çınarın altında öpüşen ikili birden Hatice’nin Sinan’ın dudağını ısırmasıyla farklı bir boyuta geçer. Hatice çalıştığı tarlaya dönerken Sinan ise kanayan dudağıyla şoktadır. Hatice’nin bahsettiği altınlar içindeki odada bulunan akrep sıfatı burada Hatice’nin kendisinden daha öte değildir. Hatice’nin düğününü uzaktan arkadaşlarıyla izledikten sonra içmeye giden arkadaş tayfasının içindeki Hatice’nin eski sevgilisiyle gerçekleri ortaya döktüğü için tekme tokat kavgaya giren Sinan arkadaş grubunu orada kaybeder daha da yalnızlaşmaya başlar. Ve dudak yarası daha belirgin bir hal alır. Çanakkale’ye sınavları için giden Sinan çalışmadığı sınavdan pek bir şey ümit etmemektedir nitekim öğretmenliği isteyip istemediğinden o da emin değildir. Sınav çıkışı bölge tarafından yazdığı kitaplarla itibar gören Süleyman’ı gören Sinan, yazarla koyu bir muhabbete girer. Taşra edebiyatının sempozyumunda okunan taşra mektubu, su katılmamış taşralı başlığıyla sempozyuma katılmayı reddeden ve bunu mektubunda açıklayan birisinden bahseder. Yazar ise mektubu “Fazla önemsediği bir topluluk karşısında utandığı için konuşmaktan korkan, bu zayıflığını kabul etmek zorunda kalmamak için de bu eksikliğine felsefi bir kılıf uydurmaya çalışan toy bir gencin çırpınışları” olarak görür. Sinan ise aksini iddia eder edebiyatın daha ileri gidebilmesi için mutlak yalnızlığın varoluşunu ve taşra edebiyatının bir merkezinin olamayacağını olsa bile bunun bir merkez olmadığını savunur. İkilinin arası git gide gerilir ve yaşının da verdiği bir sabırsızlıkla Süleyman Sinan’a bağırarak kendisini anlamadığını insan sinirlendiği ve vücuduna kramplar girdiği zaman hiçbir şeyi önemsemediğini açık bir dille ifade eder. Konuşmadan dili yanan Sinan geri adım atar ve Süleyman kendisinin yüzüne gerçekleri vurduğu için rahatsız olur. Sinan karşısındaki kişiyle empati kuramaz ve hala haklı olduğunu içten içe geçirir. Sinan’ın babasından bahsedersek geçmişinde yaptığı hatalarla akıllara kazınmış, sabırlı, kadere inanan ve eli avucunda koşan bir insandır. Geçmişinde kumar batağına düşerek itibarını ve elindeki bütün mal varlığını kaybetmiş ama bütün bu kötü alışkanlıklarına tövbe ederek öğretmenliğine devam eder. Sürekli iyilik peşinde koşmaya çalışır ama gel gör ki geçmişi peşini bırakmaz. Sürekli geçmişiyle yargılanır. Evde cebinden parası çalınan Sinan göz ucuyla babasını suçlar. Babasına saygısını iyice yitirir. Toplumun ve ailesinin gözünde lekeli olan babasının tek isteği kırsaldaki evinin önünde ki kuyuyu kazıp oradan su çıkartarak kurak toprakları yeşertmek ve hayvancılık yapmak. Kitabını basabilmek için babasının köpeğini gizlice satan ve bundan pişmanlık duymayan bunu çok normal görerek içselleştiren Sinan, babasının kağıtlara köpeğinin resmini çizerek aranıyor yazmasını ve geceleri ağladığını annesinden duyunca yaptığının artık bir hata olduğuna karar verir. Bencilliğiyle artık çevreye zarar vermeye başlayan Sinan için değişimin temelleri yavaştan atılmaya başlanır. Nihayet kitabını basan Sinan hedefine ulaşmış olur. Çanakkale’de ki kitapçıya kitabını satılması için bırakan Sinan bir kitabını da imzalayarak annesine verir ve buna çok sevinip duygulanan annesi ağlamaya başlar. Kitabın sadece basılması bile annesinin yüreğinin masumluğunu gözler önüne serer. Annesi her ne kadar düşük bir vizyondan bakarak yorumlasa da bu olayı içlerimizi ısıtmaya yeter. Kalan kitaplarını evde bırakan Sinan askere gidip gelir. Geri döndüğünde babası emekli olmuştur ve kırsala taşınmıştır. Emekli parasıyla kız kardeşine yeni telefon alındığı ve evdeki bazı eşyaların değiştiği gözlemlenir. Evde Sinan’ı annesi ve kız kardeşi karşılar. Sinan kitabının okunup okunmadığını merak eder ve sorduğunda kız kardeşinin ve annesinin kitabını okumadığını öğrenir. Üstüne üstlük bıraktığı kitapların küflendiğini görünce içten içe kırılır. Babasını merak eder ve annesi ona, dedesinin evinin bodrum katında yaşadığını söyler. Dedesinin evinin bodrum katında toz toprak içinde ve örümcek ağlarıyla olan odaya giren Sinan sandalyeye oturur ve gözüne babasının cüzdanı çarpar. Babasının cüzdanını açar ve içinden sadece bir gazete kâğıdı çıkar. Gazete kağıdında Sinan’ın kitabının tanıtıldığı bölüm kesilmiştir. Bunu gören Sinan duygulanır ve babasının kırsaldaki evine doğru yola koyulur. Babasıyla karşılaşan Sinan babasıyla muhabbet etmeye başlar. Konu kitaptan açılınca babası “Bu kitap benim en yakın arkadaşım hiç yanımdan ayırmıyorum” der. Ve Sinan giderek babasının şefkatini ve kalbinin büyüklüğünü hissetmeye başlar. Şefkat karşısında vurulmuşa dönen ve şaşıran Sinan artık eskisi gibi olmayacaktır. Babası uyuya kalır ve uyandığında hayvanlara ot verir. Kamera bizlere Sinan’ın kuyuda kendini astığını gösterir. Aslında burada tek ölen şey Sinan’ın önyargıları, kendini dünyanın kurtarıcısı gören bakış açısı ve egosudur. Kuyuya bakan babası Sinan’ı kuyuyu kazarken görür. Aklına her geleni söyleyen, her şeye muhalif olan, bencil, hedefine ulaşmak için elindeki tüm imkanları etik açıdan doğru olmasa da uygulayan yani kısacası hayata uyum sağlayamayan birsinin baba sabrı ve şefkatinde nasıl değiştiğini gördük. Ana karakterin yanında din, aile kültür, insan diyalogları, toplum, taşra hayatı, doğallık gibi öğelerde yanında cabası. Film müziği daha iyi olabilir miydi? Hazar Ergüçlü, filmde sadece bir sahnede oynamasına rağmen neden film afişinde yer alıyor? Aklımdaki soru işaretleri.
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.438 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    16 Temmuz 2018 tarihinde eklendi
    bu filmi eleştirecek kadar film ve dizi izlemişliğim maalesef yok. Bu ülkeni değil röntgenini MR'ını çekmiş tek kelimeyle muhteşem 9/10
    Duru M.
    Duru M.

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    28 Haziran 2018 tarihinde eklendi
    Filmin neden beğenilmediğini anlayabilmiş değilim. Diyaloglar gayet doğal, adeta gerçek hayattan fırlamış gibi. Tam bir sanat filminden ve Nuri Bilge Ceylan'dan beklenecek performansı bize sunduğuna inanıyorum. 3 saat gibi uzun bir süre olmasına rağmen film, her saniyesinin hakkını verip, oyunculuklar, kamera açıları ve daha nicesi ile tam bir görsel şölen sundu. Çoğu film ana karakteri yüceltip kusursuz göstermeye çalışır. Ancak Ahlat Ağacı, ana karakterin hataları üzerine kuruluydu diyebiliriz. Aslına bakılırsa sadece ana karakteri değil, bütün karakterleri sorguluyordu. Her bölümünde, her sahnesinde başka bir insanın ahlakı sorgulanıyordu. Bu, benim için iyi bir filmden beklenecek bir şeydi. Kısacası film her yönüyle izlenmeyi ve başka bir göz tarafından gözlemlenmeyi hak ediyor.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top