Hesabım
    Doğruluk Mu Cesaret Mi?
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Doğruluk Mu Cesaret Mi?

    Doğruluğu seçtim Blumhouse!

    Yazar: Fırat Ataç

    Blumhouse, sonu gelmeyen seriler Insidious, The Purge ve Paranormal Activity ile doldurduğu kasasını, son iki yılın sürpriz hitleri Split, Get Out ve Happy Death Day ile iyice sağlama aldı. Özellikle Get Out ile girdiği Oscar yarışı sayesinde ‘görece daha ciddi’ filmleri de hikayesine dahil eden şirket, ‘düşük bütçelerden kazanılan büyük kazançlar’ konusunda başa oynamaktan vazgeçmeyecek gibi görünüyor.

    3.5 milyon dolarlık bütçesine rağmen, sadece A.B.D’de 3000’i geçik salonda vizyona giren Truth or Dare da bu dengenin getirisi olarak muhtemel bir başarı hikayesi olacak. Lakin seleflerinden farklı olarak daha şişik bir egonun yansıması olması, bu başarının yalnızca maddiyatla sınırlanması anlamına da gelebilir. Şirketin daha önce girmediği bir topa girerek filme yakıştırdığı orijinal isim ‘Blumhouse’s Truth or Dare’, bu kendine güvenin ‘yanlış zaman, yanlış mekan, yanlış insan’la ortaklaşmasını ne yazık ki değiştiremiyor.

    Peki kim bu ortak? 2005’te başka bir gençlik korkusu olan Cry Wolf ile ilk uzun metrajına imza atan, dikkatli takip edenlerin Kick-Ass’in devam filmini berbat etmesiyle hatırlayabileceği Jeff Wadlow. Yönetmen, dişleri sökülmüş Final Destination ile It Follows’un ayarsız karışımında ne gerilim ne de kötü film büyüsü sunabiliyor bizlere.

    Bahar tatilini Meksika’ya giderek değerlendiren bir grup arkadaş, barların, gece kulüplerinin güvenilir ortamını geride bırakıp bir yabancının peşine takılıyorlar. Eski bir kilise, 10 kişinin döndürdüğü bir şişe tekila ve oynanmaya karar verilen ‘doğruluk mu cesaret mi?’ oyunu. Ortam aslında ruh çağırma seansına uygun. Bizimkiler onun yerine otel odası ya da sahilde daha verimli oynanabilecek ‘doğruluk mu cesaret mi?’ye sarılıyorlar.

    Oyun bitse de beraberlerinde getirdiği şey ise lanet olası bir lanet! Kafalarında dönen ses ve etraflarındaki insanların suratlarının değişimiyle vuku bulan süreci bitirmek için malum soruya cevap vermek yetmiyor. ‘Doğruluk’ dersen mutlak doğruyu, ‘cesaret’ dersen mutlak cesareti göstermek zorundasın. Yoksa ölürsün. ‘Doğruluk’ deyip işin içinden sıyrılmak kolay ama lanet onu da düşünmüş. İki ‘doğruluk’ denirse, bir kere ‘cesaret’ denilmek zorunda. Zaten tam bir soap opera mantığında yaşayan bu gençlerin aşk ilişkileri, travmaları birbirine kazık atmak üzerinden kurulu olduğundan ‘cesaret’ seçeneği çoğu zaman daha mantıklı.

    Bu tip filmler için ölüm ilanı niteliğindeki MPAA sınıflandırmasının taktığı kelepçelerle yol almaya çalışan Jeff Wadlow, şok unsuru devreden çıktığı için tansiyonu yükseltmek durumunda. Ne yazık ki ‘slasher’a eklemlenen doğaüstü örgü bu sefer çalışmıyor. Çoğu zaman film kendi kendinden sıkılıyormuş gibi görünürken, bu hale oyuncular da destek oluyor.

    Bizzat başroldeki karakterin söylediği ‘suratlarına kötü bir Snapchat filtresi yapmış gibi görünen insanlar benimle konuşuyor’ cümlesi bile filmi özetleyebilir aslında. Bu cümleye zeka pırıltısı olarak bakmak için fazla iyi niyetli olmaya gerek olmasa da Blumhouse’s Truth or Dare her dakikasında iyi niyetinizi suistimal ediyor. Zamanının çoğunu olan bitene değil de araştırma sürecine ayırmasıyla kötü film büyüsünü de kaybetmesi, geriye bir yapım şirketinin ego törpülenmesini bırakıyor.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top