Hesabım
    İnatçı Bir Adam
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    İnatçı Bir Adam

    Boynu bükük bir film..

    Yazar: Alper Turgut

    İran işi “İnatçı Bir Adam” filmini, Antalya Film Festivali’nde seyretmiş ve hayli etkilenmiştik. Uluslararası yarışmada en iyi yönetmen ödülünü de kapan yapıt, yönetmeninin yasaklı olması ve ülkesinden çıkışına izin verilmemesi sebebiyle, resmen boynu bükük kalmıştı. Yaratıcısından mahrum bırakılan bir filmin öyküsü bu…

    Düşünsenize; İran iktidar çevresinin, kendisine “Düşman için film çekiyorsun, sen bir vatan hainisin!” demesine karşın, asla geri adım atmayan, özgür sanat ve bağımsız sinema aşkına bedel ödemeyi göze alan bir yönetmene, imrenilmez de, ne yapılır? Aslında İnatçı Bir Adam’ı, “Dürüst Bir Adam” adıyla seyretmiştik, yedi ayda, dürüstlüğü bırakıp, mevzuyu, inada bindirmeye mi taşıdı bu adam, hayırdır? Bu film adlarını, kafanıza göre uydurmaktan vazgeçseniz, ne güzel ve şık bir hareket olacak ya, her neyse… Aslında filmin orijinal adı olan Lerd, tortu demekmiş. Ve üstelik Tortu, filme cuk oturuyor, belirteyim. Özgünlükten şaşmayalım arkadaşlar, yani mümkünse.

    Evet, rejisör Muhammed Resulof, yine ve yeniden çarpık sistemi tokatlıyor. Dayatılan kirlenmeye ve malum yozlaşmaya, başı beladan kurtulmayacak olsa da dur demeyi deniyor. Neler neler yaşadı bugüne dek, 20 yıl film çekmeme cezası mı ararsınız, pasaportuna el konulması mı, altı sene hapis cezası (sonra bir seneye düşürüldü ve kefaletle serbest bırakıldı) alması mı, hangisini anlatalım? Tek de değil ha, yönetmenler Cafer Panahi, Alireza Khazani, Keywan Karimi, Tahmineh Milani, yapımcı Mohammad Nourizad, oyuncular Pegah Ahangarani ve Marzieh Vafamehr, şu an aklıma gelen, bedel ödeyen sinemacılar. Ama bakınız; baskı, sansür ve tehdit koşullarında ve tüm beyin göçü dalgası karşısında, İran sineması, yerelden evrensele ulaşmayı, bariz başarıyor, asıl ders almamız gereken şey bu, sistemin çarkında öğütülmek pahasına, o çarka ait olmamak. Ne güzel şey! Bizim sinemacılarımızın çoğu ise devletten destek isteyip, bağımsız sinema yapacağını düşünüyor, hayret kere hayret!

    Kahramanız Reza, eski bir idealist ve rejim muhalifidir, eşi ve çocuğunu yanına alır ve üniversitedeki işinden ayrılır. Başkent Tahran’dan, itinayla taşraya kaçılır, yeni bir hayata alışmaya çalışır. Okulda müdür olan karısı Hadis, süs balığı yetiştiriciliğine soyunan kocasının en büyük destekçisidir. Ancak o bir yabancıdır ve seçimler yapmak zorundadır, haliyle uyum sağlamak ile dik durmak arasında, kısa sürede bocalayacaktır. Çünkü sistem, öğütmek, boyun eğdirmek ve kendine benzetmek üzerine kuruludur. Sende olanı almak, çalmak, zor kullanmak, güçlünün biricik gayesidir. Şirketle, bankayla, kötü adamlarla tanışmak, kaçınılmazdır. Vicdan muhasebesi baskındır, korunması ve kollanması gereken bir aile varken savaşmak, hiç de kolay değildir. Yerel idareyle kol kola olan şirket, temiz suyu keser, onlar için ekmek parası demek olan balıklar telef olur, borçlar birikir, kötü adamlar kapısına dayanır. Şimdi karar vaktidir, kendine dair değerli ve önemli olan her şey, kuşkusuz sınanacaktır. Ve hakkını aramak, bazen kandırılmak demektir, ne yazık ki…

    Her koşulda kadrajını konuşturan, sözünden sakınmayan, emeğini ve alın terini, ezber bozmaya adayan yönetmenlere hasret kalmışken, isyanınızı peliküle döken yasaklı bir yönetmenin bu güzelim filmi kaçmaz, kaçırılmaz. Ne yalan söyleyeyim, filmi seyrederken, kendi memleketimden çok şey buldum, yok artık dedirtecek kadar, yalan, dolan, talan, işte ne ararsan… Coğrafya kaderimizse şayet, komşumuza benzeyeceğiz elbette, İzlanda’yı andıracak halimiz yok! Hah! Gündelik hayatta, biz daha iyi durumdayız diyebilirsiniz, haklılık payınız da ziyadesiyle mevcut. Lakin onlar da sinemada daha iyi, yoksa şüpheniz mi var?

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top