Gülse Birsel genel olarak güzel bir işe imza atmış. "Aman ben altyazılı film izleyemiyorum" diye hayıflanan ebeveynlerin keyif alacağı türden bir film olmuş. 7'den 70'e diyemiyorum ama en azından 16 sından 70'e hitap etmeyi başaran bir film. Aslında tipik bir İstanbul arka sokaklarında geçen aile komedisi, abartılı gözü iğneleyen oyunculuklar yok. Karakterler çok orijinal değil , birçok oyuncu daha önce başka dizilerde canlandırdığı karakterleri bu film içinde yeniden canlandırmış desek yeridir. Burada gülse birsel'i pek eleştirmiyorum, pavyoncu tiplemesi kim yapabilir, adanalı görgüsüz zengini kim canlandırabilir mantığı ile oyuncu seçimine gidilince, Türkiye'de kısıtlı bir oyuncu profili olduğu aşikar. Sözümün diğer yarısı yer yer spoiler içerebileceği için, filme gitmeden önce merak içinde araştırma yapan kitleye özetle, "gidin, bir şey kaybetmezsiniz, verdiğiniz paraya üzülmezsiniz, anlık dertlerinizden uzaklaşıp biraz da yüzünüzde tebessümle ayrılabilirsiniz." diyorum.
NOT: Devamını filme henüz gitmemiş olanlar bence okumasınlar.
Gelelim eğri oturalım doğru konuşalım bölümüne. Bence gülse birsel tabiri caizse denizi geçip çayda boğulmuş. Türk filmlerinde maalesef aşamadığımız bir konu var, olayları bağlamanın en kolay yolunu seçip herşeyi hiç olmayacak tesadüflere bağlıyoruz. Komedi filmlerinde dozu az olduğunda sırıtmayan bu yöntem maalesef bu filmde sık sık karşımıza çıkıyor. Hatta filmin son çeyreğinde bende şu şekilde bir fikir oluştu "Gülse birsel senaryoyu yazarken artık sıkılmış", kendince "aman şurası da böyle olsun, o tesadüf şuraya gelir, kadını görür, bu onun gerçek babası çıkar iş çözülür." diye düşünmüş.
İstanbul'dan kalkıp adana'ya düğüne gidiliyor, Babayı ifşa edecek tek kişi avizeci bacanak, ta düğün evine avize takmaya, Anneyi ifşa edecek tek kişi de düğünde klarnet çalmaya yine istanbul'dan adana'ya gidiyor. Yuh artık.
Bu karakterlerin yolunu kesiştirmek için illaki mucizevi bir tesadüfler zinciri mi olması lazım.Bir diğer konuda filmin sonunda yaratılan intiba , alenen verilen mesaj şu şekilde, hayatlarını o yada bu nedenle salaş,ucuz,merdiven altı mekanlarda kazananlar namuslu olamazlar. Böyle ailelerden kız alınmaz yada dünürlük yapılmaz. Tam bu verdiği fikri acaba büyük bir babacanlıkla, yapıcı bir konuşmayla toparlayacak mı derken gülse birsel yangına körükle gidiyor ve
"Ana benim hanımda az namussuz değilmiş, gitmiş sütçüye vermiş, bizde de namus noksan olduğuna göre çocuklar evlenebilir"
Gülse birselin bu görüşte bir insan olmadığını köşe yazılarından biliyorum,hele ki Türkiye'de dayatılmaya çalışılan ahlak anlayışına ne kadar karşı olduğuna ve samimiyetine tüm kalbimle inanıyorum ama dedim ya filmin sonu sanki bıkkınlıktan aceleye gelmiş gibi. Ve artık bitsin de nasıl biterse bitsin ruh haliyle sonlandırılmış. Genelde eleştirilen bir konu kısmı olan filmde küfür kullanılmasını , haksız bir eleştiri olarak buluyorum, bu küfürler Türk halkı olarak hepimizin dilinde, 10 yaşındaki çocuklar daha beterlerini kullanıyor. Birçok Türk filmine nazaran ilk kez küfürler gereksiz telaffuz edilmemiş, yerli yerinde , dozajında. Kendimce puanlayacak olsam 10 üzerinden 8 vererek bu ay izlenecek filmlerin baş sıralarına yerleştiririm, herkese iyi seyirler.