Hesabım
    Zavallı
    Ortalama puan
    2,9
    3 Puanlama
    Zavallı hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.884 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    10 Haziran 2021 tarihinde eklendi
    “Oiktos / Pity”, senaryosunu da, “The Lobster” (2015) ve “The Killing of a Sacred Deer” (2017) gibi Yorgos Lanthimos filmlerinin hikâyelerinde de imzası bulunan Efthymis Filippou ile birlikte yazan Babis Makridis’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…

    Prömiyeri, 19 Ocak 2018’de Sundance Film Festivalinin yarıştığı Dünya Sineması bölümünde yapılan ve 28 Eylül 2018 tarihinde Yunanistan’da vizyona giren filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…

    O nedenle bizde bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…

    Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce yine filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, “zavallı bir adam” olarak görülme takıntısı ile yanıp tutuşan ve bunun içinde yalanlarla gerçeklerin birbirine karıştığı antik Yunan tragedyalarındakini andırır tarzdaki olayları kurgulamayı kendine iş edinen sıradan bir avukatın hikâyesinin anlatıldığı oldukça çarpıcı bir “dark comedy / kara mizah” olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    Giannis Drakopoulos’un başarı ile canlandırdığı bu avukat, sakin bir denizde süzülerek giden bir yelkenlide keyifle yolculuk yapmak yerine fırtınalı bir denizde azgın dalgalarla boğuşarak ilerleyen bir yelkenlide endişe ve korku içinde yolculuk yapmayı tercih eden bir insanın ruh haline sahiptir…

    Yani bir anlamda rahat, avukatımıza batmaktadır…

    Zira onun tek derdi, ne pahasına olursa olsun “The Champ” (1979) filminin final sahnesinde, aldığı yumruklar sonucunda boks ringinde yere yığılan ve öylece de ölen babası Billy’nin (Jon Voight) ardından hüngür hüngür ağlayan (ve vizyona girdiği yıl Ankara’daki bir sinema salonunda izlerken gördüğümüz kadarıyla filmi izleyen herkesi de salya sümük ağlatan) küçük T.J. (Ricky Schroder) gibi sürekli ağlamaktır…

    (Ki, bu filmdeki performansı ile Schroder, henüz daha 10 yaşında olmasına rağmen, “Hair” (1979) filminin yıldızı Treat Williams’ın da aralarında bulunduğu rakiplerini geride bırakarak “Sinemada Yılın Yeni Erkek Yıldızı” kategorisindeki Golden Globes ödülünü de kazanmıştır…)

    Peki, biz bu rahatın avukatımıza batma halini nasıl mı anlıyoruz?

    Eğer filmi dikkatle izleyecek olursanız, Efthymis Filippou ve Babis Makridis ikilisinin filmin finaline doğru avukatımıza yaptırdıkları zekâ dolu bir hamle nedeniyle bu ruh halini siz de hemen fark edeceksiniz zaten…

    Aslına bakarsanız Mozart’ın piyano sonatı ve Beethoven’in 9. Senfonisindeki Ode to Joy yerine sözlerini de kendi yazdığı hüzünlü bir şarkıyı tercih eden avukatımızın durumu çok da yeni ve orijinal bir şey değil…

    Bırakın bu filmin hikâyesini yazanları, William Shakespeare’i dahi derinden etkilediği düşünülen Michel de Montaigne, “Essais / Essays / Denemeler” (1570 – 1592) isimli ünlü eserinde bu hastalığı, aşağıya alıntıladığımız konuyla ilgili paragrafta olduğu gibi çok net bir biçimde tanımlamış vakti zamanında:

    “Kendimi kaptırmamaya çalıştığım çocukça, yakışıksız bir huyumuz vardır: Dertlerimizle dostlarımızı acındırmak, kendimize vah vah dedirtmek. Başımıza gelenleri büyütür, şişirir, karşımızdakini ağlatmak isteriz, neredeyse. Başkalarını kendi dertleri karşısında soğukkanlı gördük mü överiz, ama soğukkanlılığı bizim dertlerimize karşı gösterdiler mi darılır, kızarız. Dertlerimizi anlamaları yetmez, yanıp yakınmalarını isteriz. Oysaki insan sevincini büyülterek anlatmalı, üzüntülerini kısaltarak. Kendine yok yere acındıran, gerçekten dertli olunca acınmamayı hak eder. Durmadan vahlanan kimse vahlanılmaz olur. Kendini canlı iken ölü göstereni ölü iken canlı görebilir herkes. Öylelerini gördüm ki, eş dost kendilerini gürbüz, keyifli görecek diye ödleri kopar, iyileşmiş sanılmamak için gülmelerini tutarlardı. Sağlık, kimseyi acındırmadığı için, nefret ettikleri bir şey olurdu. İşin tuhafı, bu gördüğüm kimseler kadın da değildi.”

    Elbette, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu filmde olan biten, bizim burada “spoiler” vermeden kısa bir fragman tadında sıralamaya çalıştıklarımızla sınırlı değil…

    Emin olun, Babis Makridis’in kara mizahın dibine vurduğu “Oiktos / Pity” de keşfedilmeyi bekleyen daha pek çok şey var ve biz onları, yorumumuz sonrasında meraka kapılarak filmi izleyecek olan sinemasever dostlara bırakalım istedik…

    Tabii, sinema denilince aklına yüksek bütçeli Hollywood prodüksiyonları ve üçüncü sınıf Uzak doğu aksiyonları gelenler ile komedinin sadece Recep İvedik’ten ibaret olduğunu düşünenlerin uzak durması koşuluyla…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; “El Hijo / The Son” (2019) filminin yorumunda yazdıklarımızı bir kez daha tekrarlamış olmak pahasına, yeterli bütçelere sahip olamadıkları için uluslararası arenada ses getirecek filmler çekemediklerini söyleyerek sızlanan “yerli ve milli” sinemacılarımıza, “Bu tür filmleri izledikten sonra sizin asıl sorununuzun finansal yetersizlik değil de (hazır müşteride varken) içinize işlemiş olan kolay yoldan para kazanma hırsı ve vizyon eksikliği olduğunu çok daha iyi anlıyoruz” diye seslenerek kullanmak istiyoruz…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz son derece sade ama bir o kadar da etkileyici bulduğumuz bu sıra dışı film için önerimiz de, eğer halen izlemediyseniz olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler…
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top