“La trinchera infinita / The Endless Trench”, hikâyesini, Luiso Berdejo ile beraber yazan Jose Mari Goenaga’nın Aitor Arregi ve Jon Garaño ile birlikte yönettiği tarihsel bir dönem draması…
Prömiyeri, 22 Eylül 2019’da San Sebastián Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 31 Ekim 2019 tarihinde İspanya’da gösterime girmesinin ardından 28 Şubat 2020 tarihinde de Netflix platformunda yayın akışına dâhil edilerek vizyona sokulan filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, 1936 yılındaki İç Savaştan 1969’daki genel af günlerine kadarki süreçte, (diktatör Franco ile özdeşleşen ve 20 Kasım 1975’deki ölümü ile son bulan) faşizmin kucağına düşmüş İspanyasından dikkat çeken bir kesitin, bilmeyenlere ibret olacak bir dil ile anlatıldığı bu sıra dışı filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, faşist diktatörlüklerin, (i) muhalifler üzerinde estirdiği korku rüzgârının yanı sıra (ii) (kontrolünü tamamen ele geçirdikleri medya aracılığı sayesinde yaptıkları) propaganda ile sürekli beyni yıkanan halkın durumu ve (iii) (diktatör sever) emperyalist Amerika’nın (değişmez) tutumunun (iv) “tarihsel gerçeklere sadık kalınarak” anlatıldığı destansı bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
İsterseniz tespitimizdeki bu “dört” hususu şimdi biraz daha detaylandıralım:
1. Muhalifler, yani (1936 – 1939 yılları arasındaki İspanya İç Savaşını kaybeden) Cumhuriyetçiler üzerindeki baskı, 33 yıl boyunca evinin içinde özel olarak tasarlanmış duvarlar arasında yaşamak zorunda kalan Higinio (Antonio de la Torre) tiplemesiyle filme damgasını vurmuş…
Zaten böyle yapmayıp da ortaya çıksaydı Higinio, tanıdığı pek çok Cumhuriyetçinin başına geldiği biçimde ya asılarak idam edilecek ya da içinde çürüyeceği zindanı boylayacak yahut da (en iyi olasılık olarak) sınır dışı edilecekti…
2. Propaganda ile beyni jöleye çevrilen halka ise Higinio’nun, TV’de gördüğü kadarıyla Franco’yu “kibar” bulduğunu söyleyen karısı Rosa (Belén Cuesta) ve rejim tarafından yasaklanmış olmasına karşın eşcinsel ilişkilerini gizlice devam ettiren (ve evde Higinio’ya yakalanan) ikiliden daha da güzel bir örnek olamaz…
Zira bunların her üçü de politikaya (aslında ülkede olan bitene) karşı tamamen duyarsız bir hal almışlar…
3. Kendi arka bahçesindeki diktatörlüklerin hamisi Amerika’nın, İspanyollara sık sık bol miktarda çocuk yapmaları telkininde bulunan (koyu Katolik) Franco’nun faşizmine yönelik, bir anlamda ona ve yaptıklarına bütün dünyada meşruiyet de kazandıran sevecen tutumu, elbette ki, tarihte ne bir ilk ne de son…
4. Senaryo kategorisinde, San Sebastián dışında İspanya’daki diğer tüm festivallerde Almodóvar’ın “Dolor y gloria / Pain and Glory” sine takılan filmin hikâyesinin gerçek dışılığı hakkında tek bir laf eden dahi yok…
Ki, bu da aslında, (aynen bizimde yaptığımız araştırmalara göre) döneme dair yapılan tarihsel saptamalarının tamamının dibine kadar doğru olduğu anlamına geliyor…
Eğer Almodóvar’ın filmi ile aynı yıla denk gelmeseydi, İspanya’yı 92. Academy ödülleri töreninde temsil edecek film olacağına kesin gözüyle baktığımız “La trinchera infinita” da oyuncu kadrosunun performansı ile teknik yeterlilik açısından da herhangi bir eksiklik mevcut değil…
Ancak bitirmeden, filmin aralarında kadife sesli Julio Iglesias’ın da yer aldığı, insanın ruhuna dokunan müziklerine de özellikle dikkat çekmek isteriz…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; iyi film izlemeyi tarz edinmiş sinemasever dostlara, “Aitor Arregi , Jon Garaño ve Jose Mari Goenaga isimli üç İspanyol’un filmlerini de takibe almayı unutmayın” diye seslenerek kullanmak istiyoruz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de olumsuz puan veya yorumlara aldırmadan “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler