Hesabım
    Bal Ülkesi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Bal Ülkesi

    Oscar'ın ezberbozan belgeseli..

    Yazar: Onur Çakmak

    Doğa; havsalamızı aşan kadim varlığıyla, olanca yalınlığı ve bazen de yabanlığıyla bizleri karşılarken, insanlık her yeni gün yaptığı temaslarda onu hoyratça kuşatmaya, üzerinden anlamsız hesaplara tutuşmaya çalışıyor. Son yıllarda doğayı (veya bir unsurunu) ve insanı birlikte merkezine alan bir belgeseli izlemeden önce şöyle bir içeriğine baktığınızda kafanızda beliren imgeler aşağı yukarı böyledir. Makedon yönetmenler Tamara Kotevska ve Ljubomir Stefanov bu bağlamda Honeyland (Bal Ülkesi) ile bizlere, en zor şartlarda bile uyum gösterebilen insanın yakaladığı ritmi ve yine insanın tür içi rekabete girip temel kurallara riayet etmediğinde ahengin nasıl bozulabileceğini gösteriyor.

    Makedonya kırsallarındaki bir uçurumun kenarında, sanki gösterişsiz bir ayine doğru tereddütsüz ilerleyen kıtanın “son kadın arıcı”sını ve beraberindeki köpeğini takip ederek başlıyoruz. Kendisi gerçekten bu uğraşının sahibi Hatice (Hatice Muratova); drone çekimiyle belirginleştirilen açılışta, kayaların arasındaki hazineyi yani balı titizlikle kontrol ediyor…

    Terkedilmiş bir köyde, yatalak durumdaki yaşlı annesi, köpeği ve kedileriyle barakadan bozma evinde içselleştirdiğini anladığımız bir rutini var. Bunu, elektriğin ve suyun yokluğuna rağmen enerjisinden, radyosundan ve şarkılarından anlıyoruz. Arılar iyiyse o da iyi! Onlarla paylaşımcı, işteş ilişki içerisinde mikro dengeyi sağlamış durumda. Böylece annesi için (Nazife Muratova) gerekli ilaçları, yeme içme ihtiyaçlarını Üsküp’e giderek karşılayabiliyor. Özellikle annesiyle olan hüzünlü diyalogları, yaşlanıldıkça yer değiştiren anne-evlat rollerini de hatırlatıyor. Bu sahnelerde küçücük evin içine izleyen herkesin sığabileceğine eminim.

    Çetrefilli fakat dengeli yaban hayatının içine çok çocuklu, göçebe bir ailenin (Sam ailesi) gelmesiyle Hatice ve annesi için sıkıntılar başlıyor. Bu ailenin geçim kaynağı da aynı, arıcılık. Başlarda biraz çocukların da sayesinde işler sütliman ilerlerken, yeni ailenin babası Hüseyin, Hatice’nin çağrılarını dinlemiyor, çocuklarını düşünerek fazlasını istediği için zamanla komşudan zaruri bir istilacıya doğru evriliyor. Annesinin durumunun da ağırlaştığı süreçte komşu aileden yakınlık kurduğu tek üye, ne yaptığına değil nasıl yaptığına dikkat kesilen çocuklardan biri oluyor.

    Neue Visionen Filmverleih

    Belgeselin bir anlatıcısı yok, olaylar tamamen gözlemciliğe dayandırılmış. Seyirde sanki o anlara tanık olunduğunun hissedilmesi istenmiş. Aslında bu durumun bir altyapısı da var; diyaloglar çoğunlukla Türkçe (Batı Rumeli ağzı) olmasına rağmen Türkçe bilmeyen Makedon yönetmenler, yapım aşamasında kendilerini de bir nevi olan biteni gözlemlerken bulduklarını, oyuncularla iletişimi genellikle vücut diliyle sağladıkları ilginç bir kurgu süreci yaşadıklarını söylüyorlar. Bütün metin daha sonra Makedoncaya çevrildiğinde bazı sahnelerde yakalanan derinliğe oldukça şaşırmışlar.

    Hem iç mekan hem dış mekan çekimlerinde neredeyse hiç ışık desteği kullanılmamış. Ekibin engebeli coğrafyaya adapte olmak ve materyal zenginliği adına bölgede 3 sene harcadığını, yabani arıcılığın izlerini sürdüğünü öğrenince, ortaya çıkan resimlerin başarısını daha iyi okuyabiliyoruz. Teknik tarafında drone, arı sağımlarına yakın plan seçimleri vb. ile yapımın zaten belgesel türündeki standardı bulduğunu, Fejmi Daut ve Samir Ljuma’nın görüntü yönetmenliğiyle kesinlikle sıradan bir akışın bu denli çarpıcı hale gelmesini sağladıklarını söylemek mümkün.

    Belgesel ve uluslararası film dalında ayrı ayrı Oscar adaylığı bulunan Honeyland, damakta yer yer -az da olsa- Into the Wild’ı (Yabana Doğru/2007) da anımsatan bir tat bırakıyor. Buradaki adanmışlık ve kabullenme hali, Hatice’nin son sahnede yansıttığı dirayeti ve umuduyla birleşip kendi yolunda kendi sözünü söylemesi anlamına geliyor. 

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top