Kıyamet: en yeniler yorumlar

Öncelikle filmin gerçek süresi 147 dakikadan oluşmaktadır.Apocalypse Now Francis Ford Coppola'nın kaliteli çektiği,iyi bir oyuncu kadrosundan istifade ettiği bir film,Benjamin Willard'ın ve ekibinin Albay Kurtz'e ulaşmaya çalıştığı yolculuğu seyretmek oldukça keyifli,zaten Willard Kurtz'e ulaşınca da ummadığı olaylar başına geliyor, kesinlikle açın ve bu kaliteli sinemanın keyfine varın

Er Ryanı kurtarmak filminden sonra ki en başarılı savaş filmi. Filmin Final cut ve Redux versiyonları da var. 10/9

Niye filim açılmıyor kayıtta oldum ama ekran açılmıyor oyalayıp duruyor nasıl silecem bunu geri bildirim gelmesin e postama

İzlemedim filmi ama bir başyapıt olduğu hakkında çok bilgi edindim. 27 Aralık ı iple çekiyorum. Uzun zamandır bir başyapıt izlemedim

-You smell that?
-What?
-Napalm son! nothing else in the world smells like that. I love the smell of the napalm in the morning, like gasoline smell... it smells like victory... some day this war is gonna end.

Oyuncu kadrosuna ve yönetmenine bakın ve daha fazla düşünmeden izleyin. Bir baş-yapıt karşınızda duruyor. Vietnam da geçen benzerlerini izlemiş biri olarak burun farkıyla bunun en iyisi olduğunu söyleyebilirim. Full Metal Jacket, Platoon...

3 saat 16 dakikanın her yerinde zevk aldım. Martin Sheen, Marlon Brando, Robert Duvall manyak oyuncular ve manyak oynamışlar. Baba'yı zaten hiç konuşmaya gerek yok. O bir efsane. Sinema tarihinin en iyi oyuncusu. Ama Robert Duvall, o nasıl bir karakterdir ve nasıl bir canlandırmadır. Çok iyiydi. Gerçek anlamda eğlendiriyor ve güldürüyor. Bu nasıl bir psikopat diyorsunuz. Hangi kafa yapısına sahip bir insan savaşın ortasında sörf yapar lan. Manyak herif. Çok uzatmayacağım. İzleyin. Sadece izleyin. İyi seyirler... (Criticker: 86, IMDb:9/10)

‘’Sabahları Napalm kokusuna bayılıyorum.’’
Robert Duvall (Lt. Colonel Bill Kilgore

Apocalypse Now, yine, yeni, yeniden. Bitmeyen azap. 4 metrekarelik odanda, tavandaki pervaneyi seyrederken yuvanı özlemek. Yuvandayken de buraları, savaşı, öldürmeyi. Kana, kaosa, dumana ve napalma bulanmış bir yeryüzü toprağında, senden olmayanlardan çıkarma, varoluşun derinliklerinden doğan acının histerisini. Anlamsızca bir intikam duygusunun seni de sarıp, seni de tamamen anlamsızlaştırması ve buruşturup bir kenara atması. Atıldığımız bu yerlerin konforu bizi kesmez olur ve özleriz bir kez daha bu zayıf insanların topraklarını ve onları öldürmeyi. Bu duruma asker iken isyan eden bir albayın avlanmasına sıra gelmiştir.

Coppola 150 dakikalık orijinal versiyonuna 50 dakika daha ekleyerek 200 dakikaya çıkarmış ve ‘’adına ‘Redux’ diyeler’’ demiş. Kasasında 5 buçuk saatlik (330 dakika) bir kurgusu daha var. Bakalım o da gün yüzüne çıkacak mı? Bu 50 dakika içinde, orijinal filmde hiç gözükmeyen Fransız kolonisinin uzun bir sekansı mevcut. Ayrıca bazı taşmalardan da bahsedilebilir. Yani eklenmeseydi de film değerinden bir şey yitirmezdi denilebilir.

Uyarlandığı romanın konusu Nijer’de geçerken –o bölgede bütün kaynakları sömüren bir şirkete gönderilen adamımız isyan eder ve kontrolü ele geçirir ve onu durdurmak için de biri gönderilir- Coppola konuyu Vietnam’a uyarlamıştır. Sıkı bir Nietzsche hayranı olan Coppola, filmine bir çok alt metin yedirerek, Nietzsche tarzı kafayı yemiş 4-5 adamı başrole oturtmuştur. Helikopterlerin saldırısı esnasında, Nietzsche’nin yakın arkadaşı Wagner’den ‘Tannhauser’i çaldırması manidardır.

Görünürde bir savaş filmi gibidir. Aynı zaman da bir yol filmidir de. Uğranılan her yer o tuhaf çılgınlıktan nasibini almıştır. Sanki herkes savaşın yaydığı kutsal bir trans halindedir. Emir-komuta zinciri kırılmıştır. Uğranılan bazı yerlerde komutanın kimde olduğu belli değildir. Albayı (M.Brando) yakalamakla görevlendirilen yüzbaşı Willard, (M.Sheen) yol boyunca albayın dosyasını okurken, bazı şeylerin yazıldığı/görüldüğü gibi olmadığının farkına varır.

Filmin Cannes’daki gösterimi öncesi basın mensuplarının karşısına geçen Coppola artık her şeyin değiştiğini Nietzsche’den bazı alıntılar yaparak vurgular. ‘’Bazılarınızın kameralarında film olmadığını görüyorum’’ der. Dijital kameralara yeni yeni geçilmektedir. Dijital devrimin ayak seslerini ilk duyanlardan biri olarak, filminde de bir çok ilki denemiş, çok zorlu ve uzun bir sürede tamamlayarak ustalığını iyice pekiştirmiştir.

Aklı çevreleyen, sınırlayan ve o iç kısma ismini veren yerin dışına taşmak. Bunu isteyerek ve çılgınca bir dürtüyle yapmak. Kısaca sınırları aşmak için –tehlikeli bir yolculuktur bu- birebir bir görsel şölen. Her anının tadını çıkarın derim…

"8.5 gibi verimli bir IMDb puanına sahip, 2 Oscar ödüllü, Altın Palmiye ödüllü, kadrosunda muhteşem oyuncular barındıran, Vietnam savaşına bambaşka bir ışık tutan, primci ve propagandalı Amerika filmlerinin aksine gerçekleri yansıtan, savaşın zararlarını gösteren, insan psikolojisine savaşın ne derece de gereksiz bir şey olduğunu sokan bir yapım. The Godfather serisi, Dracula, Konuşma gibi beğenilen yapımlara imzasını atan Francis Ford Coppola'nın yönetmenliği altında izlemeye değer bir film daha. Başrolleri Martin Sheen, Marlon Brando, Robert Duvall, Frederic Forrest, Dennis Hopper gibi birbirinden ünlü yıldızlardan oluşmaktadır. Ayrıca geçenlerde en çok gişe yapan oyuncu seçilen Harrison Ford, 20 yıl sonra Matrix ile popülerleşecek Laurance Fishburne'de gencecik halleriyle bu filmde yer almaktadırlar. Vızır vızır helikopter sesleri, güzel bir muzik, ormanlık bir arazi, güzel ağaç görüntüleri ve eşsiz bir alevin tüm ormanı kaplaması eşliğinde atmosfere açılış sahnesinden ayak uydurmak mümkün. Willard'ın görevi devraldığı, Walter Kurtz'un ses kaydının dinlendiği sahnede ki her replik, not alabileceğiniz kadar muhteşem. Öte yandan Robert Duvall, The Godfather'da ki dudak uçuklatan performansını bile geri de bırakabilecek kadar güçlü bir oyunculukla, Albay'lık mevkisinde sörf delisi ve espri canavarı karizmatik bir rolü canlandırıyor. Nedense filmin ilerleyen dakikalarında inanılmaz derece de sıkılmaya başladım, bu Francis Ford Coppola'nın filmin içinde gözüktüğü saniyeden itibaren oldu. Yarım puanı kırmamda ki tek nedende bu. Onun dışında başyapıt düzeyinde bir film şayet bu kadar başarılı çekimler, sahneler, replikler olmasaydı bu kadar başarılı olamazdı kanımca. Filmde olağanüstü bir efor sarfedildiği belli oluyor; zira oyuncular intihar sınırına kadar gelmiş, Coppola'nın dayanılmaz taleplerine sabırla katlanmış ve bu harikulade savaş filmini ortaya çıkarmışlardır. Bana göre bu filmde ki en büyük emek oyuncuların emeğidir, bu film eğer türünün en iyi filmlerinden birisi ve klasiğiyse, bu oyuncular sayesindedir. Ayrıca filmde ki ilk hareketlilik, 40. dakikaya doğru muhteşem helikopter saldırısında gerçekleşiyor. Bu sahne o kadar güzeldi ki, filmde daha öncesinde ne izlediysem hepsini unuttum. Yola çıkan Yüzbaşı ve diğer 4 kişi, harika bir ekip oluşturup tekneyle Kamboçyaya ilerlemeye devam ederken sarsıcı, komik, şaşırtan şeylerde yaşanıyor. Marlon Brando'nun eşsiz oyunculuğu altında Albay Walter Kurtz, söz ve davranışlarıyla hayran olunası bir karakter. Oyunculuk üst düzey, çekim kalitesi, gerçekçilik, görüntü, ses üst düzey. Üst düzey bir film kısacası, izlemeyen çok şey kaybeder."

İzlediğim en gerçekçi ve etkileyici savaş filmlerinden biri...Tarihi filmleri seviyorsanız arşivizde olması gereken bir film..Fakat süresinin gereksiz uzun olduğu bir gerçek..

Sadece "Ve bana katil diyorlar. Siz ne derdiniz, katil katili suçladığı zaman?" repliği için bile 10/10 verilesi bir film. Etkileyici savaş sahneleri, barındırdığı derin felsefe ile Apocalypse Now, ölümsüz bir yapıttır. Film kültürü gelişmemiş insanların attığı negatif yorumlara aldırmayın, izleyin.

dönemine göre görüntü kalitesi epey yüksek ve iyi olan ve Vietnam savaşına farklı bir açıdan bakmamızı sağlayan bir film. gereksiz yere uzaması epey sıkıcı hale getirmiş 6/10

Film baştan itibaren sizi etkisi altına almaya başlıyor..The Doors "The End" ile etkileyici bir giriş yapıyor..Bombalar patlıyor, ormanlar alev alıyor, her tarafta vızır vızır helikopterler..Bu esnada kahramanımız Yüzbaşı Willard (Martin Sheen) yatağında yarı uyanık vaziyette yatmakta, tavan vantilatörü tepesinde..Burada helikopter pali ile tavan vantilatörü arasındaki bağ harika..Sonrasında Willard'ın yaşadığı psikolojik buhran, savaşın üzerinde bıraktığı çarpıcı ruhsal bozukluklar..İşte böyle bir giriş ve devamında Albay Walter Kurtz (Marlon Brando)'ü bulmak uğruna dahil olduğu değişik insan manzaraları, daha doğrusu psikolojileri...Vietnam Savaşının gerçeği bu filmde yatıyor..Bu filmde Amerikan kahramanlığı yok...Yalın bir top, tank, tüfek savaşı yok...İnanmadıkları bir görevin parçası olmuş insanların yaşadığı psikolojik savaş var..Mutlaka izleyin...

İçinde bulunduğu ruh halinden vicdanını rahatsız eden haltlar yediği belli olan Willard son bir görev için çağrılı görev kontrolden çıkmış bir albayın yok ın karargahına giden yol boyunca albay hakkındaki bilgiler willard'ın ona hayranlığını arttırırken bahsi geçen albayın Marlon Brando tarafından canlandırılmış olması nedeniyle seyircinin merakı da bu hayranlıkla birlikte artar.Yönetmen bu merakı filmin sıkıcılığını kapatmak için son derece başarılı bir şekilde kullanmıştır.
Film vietnam savaşını abd'nin hiç de hoşuna gitmeyecek şekilde yansıttığı için ö bu yüzden Coppola filmi için amerikan ordusundan hiç destek alamamış bu boşluğu filipin ordusu kapatmıştı ayrıca savaş karşıtı söylemleri bakımından ö Robert De Niro'mu Al Pacino'mu daha iyi sorusunun mutlak cevabı olan Marlon Brando'nun karakteri ordudan ayrılmış Albay Kurtz'un bir sözü şu şekildedir:
(Gençlerimizi insanların üzerine bomba atmak için eğ bir yandan da komutanları, bu gençlerin uçaklarının üzerine fuck yazmasına izin yazmak "müstehcen" olduğu için !)
Orduda görev yapan Bill Kilgore ise;
(Sabahları napalm kokusuyla uyanmaya bayılıyorum) bugün napalm bombası kullanmak bir savaş suçudur.
Film ses ve görüntü açısından başarılı olmakla birlikte Robert Duwall ve efsane Marlon Brando'nun oyunculuklarıyla sinema tarihine geçmiş filmi efsane yapan bu başarısından ziyade kamera arkasında yaşananlardı bir arama yaptığınızda filmden çok kamera arkasının hakkında konuşulduğunu görebilirsiniz.
Sonuç itibariyle pek beğenmesem de her sinemaseverin en az bir kez izlemiş olması gereken bir film.

İnsan ruhunun karanlığına unutulmaz bir yolculuk.Öncelikle bu bir savaş filmi değil savaş karşıtı film de değil.Tamamen mistik ve psikolojik olarak savaşın insan ruhunda açtığı tahribatlar ve kabus atmosferinde normal kalamaui çıldırmış delirmiş karakter tasvirleri.
Kurtz rolünde bir kez devleşip efsaneleşen Marlon Brando muhteşem ötesi.

-Beni öldürmeye hakkın var.Yargılamaya asla.

Arşivlik bir başyapıt.10/10

Filmde yine heryerde gözümüze Amerikan bayrakları çarpıyor.
Burada yazan süreye bakmayın 153 dk değil film 202 dk film ama son yazıları çıkarsak 197 dk filan sürüyor. Çok uzun olduğu için sizi sıkabilir.
Çok eski bir yapım olduğu için günümüz şartlarında kıyaslamak istemiyorum o yüzden o zamanın en iyi filmlerinden gelebiliyor. Beni çok tatmin ettiğini söyleyemem o yüzden filme puanım 7,4

Filmin Redux versiyonunu izledim. 3 saat 16 dakika sürüyor. Ağır ilerlediği için sıkıcı gelebilir ...

Coppolanın Kıyameti, savaşa karşıt filmler arasında önemli bir yere sahip ...

Filmde, savaşın insan doğasına, insan ruhuna, insan psikolojisine verdiği zararlar çok güzel işlenmiş ...

Savaşların anlamsızlığı, savaşlarda kazanan taraf olmadığı, kaybedenlerin hepimiz olduğu, masum insanlar olduğu mesajı verilmiş ...
Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım, hangi devletin sınırları içinde olursak olalım, hangi sebepler öne sürerlerse sürsünler,
biz insanoğlu, başımızdaki yöneticilere dönüp diyelim ki; Savaşa ve silahlanmaya hayır !!! Bütçeden silahlanmaya para ayırmayın ...

- İçinde iki kişi var, görmüyor musun? Öldüren ... ve seven ... Sen içindeki hangi kişisin, söyler misin?