Hesabım
    Da 5 Bloods
    Ortalama puan
    3,0
    2 Puanlama
    Da 5 Bloods hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    1 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.872 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    25 Kasım 2020 tarihinde eklendi
    “Da 5 Bloods”, senaryosunu da Danny Bilson, Paul De Meo ve Kevin Willmott ile birlikte yazan yönetmen koltuğundaki Academy, Prime Time Emmy ve BAFTA ödüllü Spike Lee’nin hem kendisi hem de diğer yönetmenler açısından sinemadaki “nitelikli film” çıtasını, biraz daha yükseğe çıkardığı sıra dışı bir drama olmuş…

    Siz bakmayın IMDB ve benzeri mecralardaki, “aksiyon” meraklılarınca yazılan yorum ve verilen düşük puanlara…

    Zaten “Da 5 Bloods”, bir aksiyon filmi olmadığı gibi Lee’nin bunu, “Apocalypse Now” (1979) yahut da “Platoon” a (1986) nazire yapmak amacıyla çekmediği de çok açık…

    Ki, dikkatlice izlemeniz halinde, filmin bazı sahnelerinde, Francis Ford Coppola ile Oliver Stone’un bu Vietnam klasiklerine, hani neredeyse “göstere göstere” saygı duruşu yapıldığını da hemen fark edeceksiniz…

    Üstelik filmin bir sahnesinde, “Rambo: First Blood Part II” (1985) ile “Sly” diye isim de verilerek fena kafa da bulunmuş…

    Tabii anlayana…

    Yani buraya kadar yazdıklarımızı şöyle kısaca bir toparlayacak olursak; Lee’nin, bu film aracılığı ile anlatmaya çalıştığı mevzunun, bazılarının bekledikleri, “vur kır ortamından” çok farklı olduğunu söyleyebiliriz…

    Gelin isterseniz öncelikle, “spoilersiz” olarak hikâyeyi özetleyelim ve ardından da aldığımız notlardan birkaçını sıralayalım:

    Vietnam gazisi dört emekli asker, yaklaşık elli yıl sonra yeniden Vietnam’da buluşurlar…

    Birbirlerini “kan kardeşi” olarak tanımlayan, Paul (Delroy Lindo), David (Jonathan Majors), Otis (Clarke Peters) ve Eddie’den (Norm Lewis) oluşan bu ekibin geçmişten gelen çok önemli bir sırları vardır ve o topraklara geri dönüşlerinin ardındaki asıl neden de budur…

    Elbette filmde, sadece bu dört karakter yok…

    “Kıvrak bir zekânın” ürünü olarak, (yorumun finaline doğru sadece “iki özel” örneğine vurgu yapacağımız) “dark comedy / kara mizah” ile de güçlendirilmiş olan konu yol aldıkça, oyuncu kadrosunun da zenginleştiğine tanık olacaksınız…

    Konu demişken de Lee’nin, her zaman olduğu gibi “Amerikan ırkçılık” ve (bu filmde ilaveten istatistiksel rakamları da kullanarak) “Vietnam savaşı” tarihine de sağlam bir resmigeçit yaptırdığını da belirtmiş olalım…

    Ancak bunu yine klasik “duygu sömürüsü” yerine, insanları tarihi gerçeklerle yüzleştirmek suretiyle yapmış…

    Hani öyle ki, verdiği mesajlarla Lee bir anlamda, bu film aracılığı ile “Afro – Amerikan kökenlilere” (ve aslında “yeryüzündeki tüm ezilenlere”) yönelik son bir, “Aklınızı başınıza alın be mübarekler” konuşması gerçekleştirmiş…

    Bunun içinde, ırkçılık, sağcılık ve savaş kışkırtıcılığının dünyadaki ana aktörlerinden biri olan evangelist (yani radikal dinci) Trump’ın seçim sloganı olan "Make America Great Again (Amerikayı Yeniden Harika Yap)" yazılı şapkayı, bir siyahi olan Paul’e giydirmiş…

    Gerçi aynı şapka, 45 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen filmin ilerleyen sahnelerinde, başka kafalarda da gezindi durdu…

    Ama buradaki “kara mizah”ın, artık basit bir “idraksizlik mi” yoksa “Stockholm sendromu” benzeri bir akıl tutulmasının sonucunda mı ortaya çıktığına karar veremediğimiz bir biçimde, Trump ve benzeri siyasilere oy verenlere olduğu da çok açıktı…

    Muhtemelen bu Lee’den, 2020 Kasım ayında yapılacak olan Amerikan Başkanlık Seçimlerine dair ciddi bir ön uyarıydı da…

    Değineceğimiz bir diğer “kara mizah” örneği ise, Vietnamlı sokak çeteleri ile bir Fransız üçkâğıtçının (Jean Reno) iş birliği içinde olmasıydı…

    Zira komünist kuzey ve anti – komünist güney ayrımı olmaksızın Vietnam, tarihte Fransa’nın sömürgeleri arasında yer almaktadır…

    Şimdi tam da bu noktada bize, “Peki, Lee, bununla ne demek istemiş?” diye bir soru da yönlendirebilirsiniz…

    Haklısınız…

    Fakat ilkindeki gibi açıkça kopya vermek yerine bunda da topu, doğrudan “izleyin” diyerek sizin kucağınıza bırakacağız…

    Bitirmeden Lee’nin, sıklıkla başvurduğu “flashback” geçişlerinde, dört eski askeri, aynen “The Irishman” de (2019) olduğu gibi dijital olarak gençleştirme yanlışlığına düşmek yerine, bilinçli olarak ABD’nin uzak doğudaki tetikçileri oldukları “karanlık geçmişleri” ile o tarihlerde yaşanan çürümüşlüklerin tümünün farkına vardıkları “bugünlerini”, aynı bedenlerde karşımıza koyduğunu da belirtmiş olalım…

    Unutmadan, “Fırtına” takım lideri Norman’ın (Chadwick Boseman) ölümüne ilişkin bir sürprize de hazırlıklı olun…

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top