Hukuk öğrencisi olan Tomasz Giemza, kalbini genç bir kız olan Gabi’ye kaptırır. Gabi’nin dikkatini çekmeye çalışan Tomasz, aynı zamanda ailesinin saygısını kazanmak için de çabalar. Bu sırada Tomasz, popüler olan ancak ahlaki açıdan şüpheli yöntemlerle çalışan bir PR ajansında iş bulur. Bu sayede Gabi’yi etkilemeyi umut eden genç adam, kısa sürede işinde oldukça başarılı olduğunu kanıtlar. Sosyal medya karalama taktiklerinin karanlık dünyasında başarıyı yakalayan Tomasz, bir süre sonra işin olumsuz sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalır.
Hadi yine iyisiniz! “Bi sürü film, bi sürü dizi var bu Netflix’de. Hangisi seyretsem de kaliteli bir gece geçirsem” diye düşünmeyeceksiniz. Verecem talkımı, yiyeceksiniz salkımı.The Hater | Sala samobójców. Hejter | Polonya | 2020Netflix’in sağ üstteki çan ikonunda gelen uyarısını görmesem filmi izlemeyecektim. Açtım, baktım. Filmin fragmanının küçük resminde banyoda olduğu belli olan abinin biri, yere serdiği havlu üzerinde otomatik silah ve fişekleri diziyor/düzenliyordu. İlgimi çekti. Sonra her zaman yaptığım gibi kontrol ettim. Avrupa (Polonya) filmi olduğunu, raiting değerlerinin de yüksek olduğunu, seyredilesi bir film olduğunu okudum. Sosyal medya, sanal kötülükler falan ilgimi çekti. Bir de Best Narrative Feature dalında Yönetmeni Jan Komasa’nın ödül aldığını okuyunca dedim tamam, seyredeceğim. Bir taraftan da inşallah diyorum Festival Filmi tadında olmaz. Niye mi? O zaman “dadından yinmez” de onun için. Şaka yapıyorum, sazanlamayın.Doğal olarak oyuncuların hiç birini tanımıyorum. Filmin başrol oyuncusu daha önce aynı durakta çalıştığımız için tanıdığım ama şimdi tanımamazlığa getirdiğim bir Taksi Şoförüne benziyordu. Hepsi bu. İşin kötüsü filmin başında bu teşbihe varmış olmamdı. Filmin sonuna kadar eski meslektaşımı izledim yani.Film, başından itibaren alıyor ve götürüyor. Ufak tefek abartılar var ama sonuçta film bu. Olacak o kadar. Döngüsü, kurgusu, montajı...Her şey yerinde ve kıvamında. Müzikler... Hele o müzikler... Her notada Avrupa’da olduğunuzu hissettiriyor size. Böyle bir ortamda başka müzik dinleyesi de gelir mi insanın?* Bilemiyorum. Çok hoş ve yerindeydi. Yap bozun en önemli parçalarından biriydi.Spoiler vermeden filmi seyretmeniz için daha nasıl güzelleyebilirim bilemiyorum. Fakat, elimizden düşürmediğimiz telefonların alet ettiği sosyal medyanın istendiğinde nasıl tehlikeli ve tahrip edici bir silah olduğunu, büyük şirketlerin bu konuda nasıl acımasızca davrandığını, reklam sektörünün nasıl kabuk değiştirdiğini görecek ve film bittiğinde sosyal medyaya bakış açınız değişecek. Gerçi bu konu üzerine çok film yapıldı ama bu bana etkileyici geldi.Film super, çok güzel, olağan üstü değil! On üzerinden altı veririm. Ama şu sıralar doğru dürüst film bulma lüksümüz de yok. Hele ki Netflix’de.** Eli ayağı düzgünken seyredin derim.* Ortam hayat biçiminizi doğrudan etkiler. Ben yaşadım, biliyorum. Eminim siz de yaşamışsınızdır. Nası yaa? Diye soruyorsanız; sadece dikkat etmemiş ondan farkına varmamışsınızdır.İstanbul’da çalışıyorum. 80 sonları sanırım. Her dakika kitap okuyorum. Yolda, vapurda, otobüste... Tuvalette Orhan Pamuk bitirdiğimi hatırlıyorum. Sonrasında İzmir’e döndüm. İnanır mısınız elime kitap alasım gelmedi. Almadım da...İstanbul öyleydi. Ortam; çok önemli...** Netflix’de diziler tamam da filmler ı-ıh. Şimdiye kadar sekiz ve yukarısı bir filme rastlamadım. Ha, yenilerden bahsediyorum. Eski ve klasik/kült sınıfına girmiş filmler konumuz dışında.
Yorumları göster
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.