Hesabım
    Gökteki Kale
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    5,0
    Kusursuz!
    Gökteki Kale

    Miyazaki ile Laputa’ya Uçun!

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Hayao Miyazaki’nin herhangi bir filmini diğerinden üstün tutmak çok güç. Anime dünyasının usta ismi her filminde hayal gücünü ilgi duyduğu başka bir alana yöneltiyor ve bir kez daha orijinal bir filme imza atıyor. Fakat her izleyicinin mutlaka kendisine daha yakın hissettiği Miyazaki filmleri vardır. Özellikle, ütopya ve distopyalara düşkün bilim kurgu okuyucularının ve doğa, teknoloji ve uygarlık gibi konuların izini sürenlerin Gökteki Kale’ye özel bir ilgi gösterdiğine hiç şüphe yok. Miyazaki’nin fantastik kasabası, gökyüzünde hareket eden kahramanları ve bulutların üzerinde ilerleyen alternatif uygarlığı yaşadığımız dünya adına çok şey söylüyor.

    En başta söyleyelim, Gökteki Kale filminde herkes ve her şey bir şekilde uçuyor. Filmin romantik ve serüvenci çifti Pazu ve Sheeta, gökyüzündeki adanın izini sürerken zaman zaman gökyüzünden aşağı düşüyor ve Sheeta’nın gizemli taşı sayesinde yumuşak bir iniş gerçekleştirip yeniden göklerin çağrısına kulak veriyor. İkiliyi takip eden hükümet ajanları ve zaman zaman çocuklarla ortaklık yapan hazine avcısı sevimli korsanlar da kendi uzay gemileri ve jet-ski’leriyle gökyüzünü mesken tutuyorlar.

    Miyazaki’nin filminde sadece beyaz bulutların kapladığı mavi gökyüzü yaşadığımız dünyaya benziyor, onun dışında her şey inanılmaz bir karışımın ürünü. Pazu’nun yaşadığı kasaba, 20. yüzyılın hemen başını anımsatsa da; dağlardan mantar gibi fırlayan evler ve teknoloji zamanı belirsiz kılıyor. Filmin araçları ise devasa uzay gemileri ile buharlı gemilerin bir karışımı gibi. Retro fütüristik bu tasarım, korsanların çiftin sohbetini dinledikleri müthiş sahnede gözüken ev yapımı araçlarla da sürpriz yapabiliyor. Yine korsanların gemisinin bir ucundan bir ucuna asılan çamaşırlar da Miyazaki’nin düşlerinde dolaştığımızı keyifli bir şekilde hatırlatıyor.

    Pazu’nun bir şehir efsanesi olarak merak ettiği, Sheeta’nın korkuyla karışık bir merak duyduğu, diğerlerinin ise yağmalamak ve gücünü elde etmek istediği Laputa’ya ilk gelen doğal olarak Pazu ve Sheeta oluyor. Miyazaki’nin Babil Kulesi’nden ve ütopyalardan esinlendiği bu uçan ada uygarlığı, teknoloji ve doğanın uyum içindeki beraberliğini ortaya koyuyor. Robotların insanlar gibi öldüğü ve bitkinin bir parçasına dönüştüğü, suyun altında bile dünya harikalarını anımsatan minik mekanların olduğu bir Cennet burası. Yetim Pazu’nun rüyaların karşılığını, kız arkadaşının ise köklerini bulduğu bu inanılmaz mekan kısa sürede hükümet ajanları tarafından da keşfediliyor ve iyi olanların kazanacağı bir masumiyeti koruma yarışı başlıyor.

    Bu aralar iklim değişikliğinin iyice hissedilmesine paralel olarak, çevre sorunları beyazperdenin oldukça ilgisini çekiyor. Özellikle Hollywood’da çevre konusunu ele alan belgesellere destek vermek yıldızlar arasında hayli popüler. Çevre konusunu nedense hiç ciddiye almayan ve seçim heyecanı içinde sokaklarda bağıra çağıra gezinen parti araçlarını ve yaz rehavetini dışarıda bırakıp Miyazaki’nin dünyasına teslim olun. Usta, doğayı ve uygarlığımızı tehdit edenin teknoloji değil, içimizdeki hırs olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Çiçek çocuklarını anımsatan dev robotlarıyla, yemyeşil doğası ve huzuruyla Laputa, müthiş bir hayal gücünün ürünü. Ama hayal değil!

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top