Hesabım
    Kayıp Aranıyor: Debra Winger
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Kayıp Aranıyor: Debra Winger

    <b>Rosanna Arquette</b> Kimi Arıyor?

    Yazar: Zeynep Berik

    Son zamanlarda belgesel yapımların izleyici kitlesi eskisine göre arttıysa da, konu sinemada belgesel izlemeye gelince, festival meraklıları dışındakilerin tüylerinin diken diken olduğu fark ediliyor. İnsanlar gündelik yaşamda olup bitenlerin dışında, ulaşamayacakları hedeflerin gerçekleştiği öyküleri veya kendi yaşamları ile sinemadaki karakterler arasında bir bağ kurabilecekleri yapımları tercih ediyor. Kaplanlar, yarasalar, kuşları konu alan belgeseller ise, yaşamdan bir o kadar uzak gelebiliyor şehirli televizyon izleyicisine. Hayata dair görüntüler, 'reality show'lar sayesinde tatmin edebiliyor insanları. En azından öyle düşünülüyor. Aslında tüm bu show'ların izlenme oranının çokluğu, paranoyak bir toplum oluşumuna ne kadar emin adımlarla ilerlendiğinin kanıtı.

    Perde arkası gerçekleri, merak edip de sormaya cesaret edemediğiniz konuları açığa çıkarmak gibi bir misyon üslenebiliyor belgeselciler. Bowling for Colombine ve Fahrenheit 9/11 ile zirveye çıkan Michael Moore, bu işi gayet iyi tutturmuş görünüyor. Belgesel filmlerin popülaritesinin artması, yapım için bir kamera ve kurgu makinesinin yeterli gibi görünmesi, anlatacak derdi olan ve olmayan, ama yine de film yapan bir sinemacı kitlesi çıkarıveriyor ortaya.

    Kayıp, Aranıyor: Debra Winger'ın belgesel film tartışmalarının ne tarafında kaldığı ise soru işareti. Filmin fikri ve yönetimi Amerikalı ünlü oyuncu Rosanne Arquette'e ait. Oyuncunun ilk belgesel deneyiminde, kendini de oldukça ön plana çıkardığı bir performans dikkat çekiyor. Filmin konusu düşünüldüğünde, Arquette'nin kamera karşısındaki varlığı haklı bir tutum. Kadın oyuncuların sorunlarına ışık tutmaya çalışan Arquette, aklınıza gelebilecek, akıl fikir sahibi olan ve olmayan birçok meslektaşı ile röportajlar yapıyor. Her biriyle kendi evlerinde veya dışarıda tek başlarına konuşmuş, sonra bir de onları yuvarlak yemek masası toplantısına çağırıyor. Pek çoğunu dinledikten sonra, neden bazılarının aptal kadın rollerini oynamak zorunda olduklarını anlıyorsunuz. En azından, film endüstrisinin yaptırımlarını ve kadınların kendi mesleklerini icra etmek adına katlandıkları zorlukları dinleme fırsatı buluyorsunuz.

    Röportajlardan ortaya çıkan şu ki, Hollywood erkek egemen bir endüstri, ve kadın oyuncuların işlerinin gidişatını belirleyen yine erkek gözü. Erkeklerin gözleri ise nedense hep kadınların akılları değil bedenleri üzerinde geziniyor. Oyunculuk ikinci planda kalıyor. Filmdeki "oyuncular", Sharon Stone, Debra Winger, Salma Hayek, Rosanna Arquette'in kızkardeşi Patricia Arquette, Whoopi Goldberg, Jane Fonda. Rosanna Arquette farklı yönelimlerde oyunculuk deneyimlerine sahip kadınlarla yaptığı röportaj seçimlerinde oldukça doğru görünüyor.

    Kadınların, hayatta en iyi ve tek yapabildikleri işin oyunculuk olduğunu ifade etmeleri, mesleklerine duydukları tutkudan olabilir. Diğer bir taraftan, oyunculuk dışında başka bir iş yapmayı tercih etmeyi bile düşünememeleri, onları bir nevi aciz de kılabilir. Whoopi Goldberg gibi kadın olma haline mesleki açıdan da olumlu bakan ve hatta bunun işe yaradığını düşünenler de yok değil. Kadınlar mesleklerini sürdürürken aynı zamanda anne ve eş de olmak gibi bir sorumlulukları var. Tüm bu sorumluluklar onları bir seçim yapmak zorunda bırakıyor. Seçim ise, "modern kadının" problemleri ve söylemlerine alternatif değil. Estetik ameliyat olmak, genç görünmek ve böylece hep gündemde kalmak, erkek egemen toplum ve kadınların mesleki problemleri gibi sorunsalları bankacı bir kadına sorsanız, paralel bir yolla dile getirirdi.

    Filmi ilginç kılan ise, oyuncuların filmde anlattıkları dertlerin sahibinin, yine kendilerini beyazperdenin büyüsünde görmeye alıştığımız kadınların hayata dair sorunları olması. Bir de Debra Winger var tabi. Bir dizi Oscar ödülü adaylığından ve büyük yapımlarda gösterdiği başarılı performanslardan sonra kayıplara karışan Winger'dan adını alıyor film. Her ne hikmetse, oyuncularla röportajlar ne Winger'ı arıyor ne de soruyor. Oyuncunun birkaç kez bahsi geçiyor ve herkes kendi derdine geri dönüyor. Winger ise filmde ayıp olmasın diye sonlara doğru beliriyor. Kayıp ya, en baştan beri filme start veren o olsa, filmin büyüsü kaçar. Winger çıkıyor, kendi hayatına ve "iş dünyasına" dair birkaç söz söylüyor ve gidiyor. Ara ara belirdiğinde, artık bulunmuş bir kadın o. Kayıp konusunun ne olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşamamak elde değil.

    Birilerinin çıkıp, kaybettiğim kişiliğimi arıyorum, ama sinema bunu her adımımda elimden alıyor dediği bir arena mı bu? Debra Winger da sonunda kendi özüne mi ulaşıyor? Yoksa, yaşamın getirdiklerine hem isyan ederim hem de boyun eğerim duruşu mu bu, pek anlaşılmıyor. Hollywood'da kasting ajansı dışında, büyük yapım şirketi sahibi olan kadınlar var mı, merak ediyorum. Varsa niye daha çok yok, yoksa neden acil duruma geçilip, film şirketi kurulmuyor? Kurtlar sofrasının payları çoktan belirleniyor gibi. Bu sofraya oturmaya çalışmak bile oldukça büyük risk. Bilinen bir şey var ki, film yapan kadın oynayandan daha az. Arquette'in bu belgeseli yapma konusunda kararı ve cesareti ise küçümsenecek boyutta değil.

    Fikir belki iyi, fakat birçok noktasında yetersizlikler dikkat çekiyor. Sinemadayım, bu film de epey uzadı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Çünkü film, erkek sesine ve perspektifine neredeyse hiç kulak vermiyor. Kadınların ne çocukları, ne kocaları, ne de mesleki deneyimlerine dair görüntüler yok. Belli ki bu bir tercih ve sinema perdesinde yavan kalıyor. Yanımda ardı ardına belgeseller döktüren bir arkadaşım oturuyor. Bay adı lazım değil, onuncu dakikadan sonra esnemeye başlıyor. Film hem uzun, hem de çok kadınsı olsa gerek! Dönüp fısıldıyorum, sabret ve izle! Filmden sonra bir itirafta bulunuyor: " 'teyzeler de düzüşür', 'göğüslerim sarkmış ve fark etmemişim' " lafları iyiydi.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top