Singin'in the Rain, yapım yılı (1952) ve tematiği dikkate alındığında, günümüz için daha manidar bir anlatıma sahip bence. Çünkü kamera önündeki sanatçıya bakarak tiyatroya, tiyatro oyuncusuna daha doğrusu çıplak ve katışıksız sahne performansına öykünmeyi anlatıyor. Romantik komedi ya da iyi bir müzikal deyiverip geçemeyiz bu filme. Bugün izlendiğinde daha manidardır diyorum çünkü sinema, teknolojiyle kol kola girmiş ve oyuncunun performansı aksak bile olsa bir takım rötuşlarla, suni katkılarla kamera önündeki oyuncuyu şişirmiştir bugün.Film kendisini sinema büyüsüne kaptırmışlarla, oyunculuk yaptığını zannedenlerle, sinema camiasının, kamera önündeki gösterişin ve sunumların yapaylığıyla dalga geçmekle başlıyor. Güzel görünümlü, kılık kıyafeti yerinde bir aktrist Lina (Jean Hagen). Sessiz sinema izlediğinizi düşünün, bu kadının ses ve aksan problemi olduğunu bilmiyorsunuz, her şey yolunda işte. Kadın sahnede, yapacağı birkaç iş var. Sarılmak, ıslak ıslak bakmak, küsmüş gibi yapmak filan...Kamera önündeki kadın oyuncu böylece ünleniyor, baş rol arkadaşı erkek zaten ünlü. Gazeteler, deklanşörler, geceler, kokteyller... Derken sinemada suflaj ve seslendirme teknikleri kullanılmaya başlıyor. Başlayınca n'oluyor dersiniz. Ne olacak, takke düşüp kel görünüyor. Birileri o kadına bir ses yakıştırıyor. Hani bizim Cüneyt Arkın'a, Aliye Rona'ya yakıştırdığımız sesler var ya işte ondan. Ses harika kadın güzel. Kadınla bütünleşiyor ses, cazibe artıyor. Yani o dönemde sesi olmadan kadın bir oyuncu olarak performans sergileyemiyor mu diyemeyiz. Çünkü sinema henüz gerçekliğini, anlatım özerkliğini kazanmış değil. Bir takım müzikallerden, danslı-figürlü anlatımlardan ibaret o dönemde çekilen filmler. Reji, plato, film bütçesi gibi kavramlar yok sayılır. Harika dans gösterileri sergileyen birkaç becerikli adam, güzel ve genç bir kadın oyuncu, yağmur, güneş, aşk, dudaktan öpüşme bitti. Sinema filmi deyince buydu yani. O yıllarda çekilip de bugün baş yapıt sayılan birkaç eser aşmıştır bu temayı. Teknolojik sinemanın günümüz izleyicisine hediye ettiği, oyuncu performansının dışındaki materyaller olmayınca iş kamera önündeki oyuncunun salt becerisine, izleyiciyi çekmesine kalıyor. Beceri işte, kişisel yetenek.Yani sözü bugünün oyuncusuna getirmek istiyorum. Ne kadar yetenekli günümüz sinema sanatçısı? Ezberlenmiş ya da spontane mimiklerin dışına kaç oyuncu çıkabiliyor? Yani tamam yeteneklilerdir, öyleler de. Ancak, sinema, tiyatronun çıplak anlatımından uzaklaştıkça oyuncular hep hazıra konuyorlar gibi geliyor bana. Eskiden kesinlikle bu iş daha zordu. Bana öyle geliyor yani... Şu filmdeki dans figürlerini böyle mükemmel sahneleyemezseniz o filmi kim izler ki?? Aşk anlatımı filan işin hikaye kısmı. Filmin ismi bile bugün o filmden anlayabileceğimiz şeyin çok uzağında. Hatta komik bile... Singin'in the Rain deki dans gösterilerini mutlaka izleyin. Harika, bayıldım.Bu film artist yakıştırmasını bol keseden dağıtmayalım için yapılmış. Yani o köylü aksanlı, oyuncu bozuntusu ( filmin anlatımı öyle) aktristi seslendiren kız var ya, yani esas kız. O kıza artist dememiz gerekiyor. Kız arkada. Moda deyimle işin mutfağında. Ve sahne sanatları için eğitim almış. Ağır başlı, bilgili, yetenekli. Jülieti seslendirecekse daha önceden eseri okumuş, tonu biliyor, aşka yatkın... Yani böyle, bir şeyleri gayet iyi yapmak, fevkalade becerikli olmak gerekiyormuş eskiden görsel bir sanatı sunabilmek için'miş...