Hesabım
    Gitme
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Gitme

    <b>Gitme</b>’nin Cazibesi

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Sırtını güçlü, absürd karakterlere, inancımızın sınırlarını zorlayan pahalı görsel efektlere veya hayret verici olaylara dayamaksızın, sinemasal kurgunun bütün kılıçlarına kuşanarak yola çıkan yönetmenlere hayran olmamak elde değil. Sadece birkaç dakika süren sıradan bir olayı ya da saniyelerle ölçülen bir duygu akışını saatlere yayarak, en ince ayrıntısına kadar irdeleyebiliyorlar çünkü. Kesişen Yollar ve Düşler Ülkesi filmlerinden hatırlayabileceğimiz Marc Forster da böyle bir yönetmen bana kalırsa.

    Kurgusuyla yabancılaştıran, şaşırtan ve seyircinin merak duygusunu filmin sonuna dek korumasına yardımcı olan biri. Son çalışması Gitme de, en basiti en karmaşığa çevirerek merak seviyesini daha da yükseltiyor ve çözümleme kabiliyetimizin sınırlarını zorluyor.

    Film, bir trafik kazası sekansıyla açılıyor. Daha sonra da soluğu hikayesinin etrafında döndüğü az sayıdaki karakterleri tanıtmakta alıyor. Buraya kadar her şey sıradan bir film formatında ilerlerken, bir anda zamandan ve mekandan kopmamıza neden olan hareketli geçişlerin sayısı artıyor. Hikaye insan gözünün göreceği biçimde değil de, insan gözünün zihninde yaratacağı biçime uydurularak gösteriliyor. Ve bu durumda film de tamamen insanın rüya görme aşamasında kendiliğinden yarattığı doğal fakat tekinsiz bir montaj tekniğine kavuşuyor.

    İnsan beyninin uyku esnasında bir anda mekan değiştirip bir rüyadan başka bir rüyaya geçmesi ne kadar alışıldıksa, filmdeki bu atlamalar da bir o kadar doğal geliyor. Marc Forster bununla de yetinmeyip, bu rüya estetiğini hikayenin her aşamasına yayıyor. Bizler rüya gördüğümüz sırada nasıl bilinçaltımızın bütün kapılarını sonuna dek aralayarak, farklı karakterleri farklı görünüşlere büründürüyorsak (kız kardeşimizi annemizin suretinde görüyorsak örneğin), Forster da aynı yöntem sayesinde film içinde karakterleri karşı karşıya getiriyor, aynalıyor.

    Ve ortaya Richard Linklater'ın Waking Life'ını andıran, seyircinin aklını zorlayan değişik bir bulmaca çıkıyor. Aslında son derece rahat çözülebilecek bir olay, başarıyla insan aklının karmaşık yapısına mal ediliyor. Seyredenleri, eninde sonunda beynin değişik fonksiyonları ve bilinçaltının işleyişi üzerine düşünmeye iten en önemli gerekçelerden diğerleriyse hikayenin temellendirildiği farklı mitolojiler ve bu mitler ışığında bambaşka bir konuma yerleşen New York şehri.

    Belki de senaryo yazarı David Benioff'un, bir önceki çalışması Truva'dan ilham alarak Yunan Mitolojisine özgü hikayelere bol bol yer verdiği, karakterlerine ölüler ve yaşayanlar arasındaki sınırların kalktığı bir dünyanın deneyimlerini yaşattığı, onlara kim olduğunu bilmeme, unutma ve azap çekme gibi özellikler yüklediği Gitme, aslında tam bir kolektif bilinçaltı yorumu. Daha önce sözünü ettiğimiz hareketli geçişler ve bütün insanlığın bilinçaltında yattığını varsaydığımız çeşitli mitolojik özelliklerin vurgulanmasıyla bir kişinin rüyası birden fazla kişinin ortak görüşüne hitap edebiliyor.

    Herkesin aynı düşünüp, aynı hissettiği sadece bir rüyanın tasviri ile anlatılabiliyor. Marc Forster'ın anlatım zenginliğiyle aktarılan bu duygu, sadık görüntü yönetmeni Roberto Schaefer'in keskin kavrama yeteneği sayesinde daha güçleniyor. Bütün insanlığın ortaklaşa rüyaları birbirinin içine yedirebilen bu görüş, New York'u da zaman zaman tekinsiz bir yer altı şehrine, zaman zamansa bilinçaltının labirentlerine çeviriyor.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top