Hesabım
    Yol
    Ortalama puan
    4,4
    507 Puanlama
    Yol hakkında görüşlerin ?

    37 Kullanıcı yorumları

    5
    14 Eleştiri
    4
    19 Eleştiri
    3
    2 Eleştiri
    2
    2 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    KaliteTAKİP
    KaliteTAKİP

    Takipçi 873 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    7 Ocak 2009 tarihinde eklendi
    yılmaz guneyden bı mıras olarak goruyorum bu fılmı ızlemeyen arkadaslar cok sey kaybetmıssınız mutlaka ızleyın derım hak verıceksınız sıddetle tavsıye edıyorum 10/10
    nskmourinho
    nskmourinho

    Takipçi 998 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    10 Aralık 2010 tarihinde eklendi
    Adı üstünde bir yol filmi.Filmin konusunu zaten arkadaşlar yeteri kadar anlatmışlar benim yeniden bir şey eklememe gerek yok.İzlemeyenlerler kesinlikle izlesinler geç kalmış olsalarda.
    tarhansimsek
    tarhansimsek

    Takipçi 592 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    21 Ekim 2007 tarihinde eklendi
    İlk izlediğim zaman oluşan ağır duygusallığı atmak zor olmuştu. Hele de filmin yurt dışında seslendirilecek kadar bu ülkeyi korkutmasına bir anlam vermek sanat adına ne kadar da utandırıcıdır. Senaryosundan oyunculuğuna kadar sağlamından bir film. Hele de filmle ilgili yapılan belgeseli izledikten sonra film daha da bir anlam kazanıyor.10/10
    tamerercig
    tamerercig

    Takipçi 61 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    24 Ağustos 2003 tarihinde eklendi
    dünyada enbüyük türk yönetmeni olarak hala YILMAZ GÜNEY bilinir..onun adına dünya televizyonlarında belgeseller bile yapılmıştır...ama türkiyede değeri daha yeni anlaşılmaya başlamıştır...eskiden biri YILMAZ GÜNEY''in filmini seyrediyorsa solcu , kominist diye ithamlarda bulunulurdu...ama ya şimdi!! iki yıl öncesine kadar hayatımızda kaçtane YILMAZ GÜNEY filmi seyretmiştik!?! işte ne olduysa son iki yılda oldu...dünyanın kabul ettiği bu büyük yönetmeni biz daha yeni yeni kabul ediyoruz... filmlerini tekrar yada çevrilmesinden 15 yıl sonra ilk defa sinemalarda seyretme olanağı buluyoruz...VCD standlarında filmleri en üst sıralarda yer alıyor...adını şimdiye kadar gazetelerden yada kitaplardan duyan genç nesil onunla yeni yeni tanışmaya başlıyor...hiç bir kitabını okumamış yada hiç bir filmini seyretmemiş insanın düşünceleri bile YILMAZ GÜNEY''in filmini seyredince değişiyor...peki YILMAZ GÜNEY''i dünyada bu kadar büyük yönetmen-senarist yapan neydi?? birincisi o halkdan biriydi...halkını ülkesini çok iyi tanıyordu ve gördüklerini yaşadıklarını perdeye yansıtıyordu...toz pembe hayaller içinde yaşayan halkda gerçekleri tüm çıplaklığıyla perdede görünce isyan ediyor gerçekleri kabullenmek istemiyordu..herşeye rağmen YILMAZ GÜNEY halkını perdeye yansıtmaya devam ediyordu...sonuçta perdede gördüklerimiz beyensekte beyenmesekte bizim kültürümüz bizim insanımızdı...o tamamen bizi yansıtıyordu...insanların bu olayları kabullenmesi 20 yıla yakın bir zaman almıştır...halbuki herşeyi ozaman görüp kabullensek belki ülkemizde , sinemamızda insanımızda şimdikinden çok farklı yerlerde olucaktı...yeni yeni kabulleniyoruz diyoruz çünkü o zamanlar dehşetle perdede seyrettiklerimizi artık her akşam televizyonumuzda haberlerde seyrediyoruz...ve bu artık bizim için sıradan her zamanki olaylar olarak belleğimize yer ediyor...yıllar ilerledikcede yazarlarımızın yönetmenlerimizin işide daha zorlaşıyor...çünkü öyle bir ülkede yaşıyoruzki yakında komedi filmide dram filmide çevrilmiyecek yada yazılmıyacak duruma geliyor...bir süre sonra neyi filme alalımki diyeceğiz!?!...komedi yapmak istesek haberleri seyredince vazgeçiyoruz...dram yapmak istesek haberleri seyredince vazgeçiyoruz...çünkü komedinin alasını dramanın okkalısını nasıl olsa halk haberlerde görüyor...artık film tarzında haberleriyle , müziklerle duygu sömürüleriyle yani ağlanacak halimize gülerek bunları seyrediyoruz ...


    gerçek bir hikaye vardır...yurtdışından bir profosör konferans vermek amacıyla ülkemize geliyor...havaalanında profosöre sorular soruyorlar...bir soruda hiç türk yazarı tanıyıp tanımadığı oluyor...o da AZİZ NESİN''i çok iyi tanıdığını bütün hikayelerini okuduğunu ve çok geniş hayal gücüne sahip büyük bir yazar olduğunu söyler...bundan bir ay sonra ülkesine dönmekte olan profösöre tekrar sorarlar...nasıl ülkemizden memnun kaldınızmı?? profosörde çok memnun kaldığını söyler ve ekler...ben AZİZ NESİN''nin geniş hayal gücüne sahip büyük bir yazar olduğunu söylemiştim ...ama kardeşim AZİZ NESİN geniş bir hayal gücüne sahip değilmiş ki!! adam ne görüyorsa onları yazıyormuş!!

    bu aslında bizim için trajikomik bir hikaye...ülkemizdeki böyle insanları sırf bize gerçekleri gösteriyor diye yargılamadıkmı!?!UĞUR MUMCU''ları AZİZ NESİN''leri,YILMAZ GÜNEY''leri hep aynı akıbet beklemedimi!?!

    yurt dışında türk sinema tarihinin en önemli ödülünü hatta dünyanın en saygın ödüllerinden biri olan CANNES film festivali en iyi film ödülünü bir türk yönetmen almadımı?...anlattığı hikaye beyensekte beyenmesekte bizi anlatmıyormu?bütün dünya bu içten yüreğe ses vermedimi?perdede kendi kültürümüzü hatta kendi kendimizi eleştirmemizi alkışlamadılarmı? sonuçta dünya YILMAZ GÜNEY''e bir yönetmen olarak bakıyor...faşist,kominist,muhafazakar yani hiç kimse bunlarla ilgilenmiyor!! onlar sadece perdede anlatılanlara bakıyor...o kişinin samimiyetine o kişinin anlatımına o kişinin sanatına bakıyor...ve bizdeki bu kafalar değişmedikce belkide uzun yıllar hala en büyük türk yönetmeni olarak YILMAZ GÜNEY''i bilecekler!!!


    türk sinemasının en büyük filmlerine bir göz atın,bakın bakalım ne görüceksiniz? bütün o büyük filmler iyi kötü bizi anlatır...bizim kültürümüzü anlatır...yani şimdiki medyatik yönetmenlerin çektiği sözüm ona avrupayi filmler gibi değillerdir...ZÜĞÜRT AĞA,SÜRÜ,DUVAR,MASUMİYET,YOL,ZÜBÜK,KİBAR FEYZO,EŞKIYA ve sayamadığım bir çok başyapıt niteliğindeki filmlerimiz...bunların hepsi bizim kültürümüzün ürünleridir...sırf oyuncu kadrosuyla insanları filme çekmek yerine sırf konusuyla-senaryosuyla insanları sinema salonlarına çekmeyi başarmalıyız... işte biz kendi özümüze dönersek kendi kültürümüzü anlatırsak yani kendimiz olursak o zaman hayalini kurduğumuz OSCAR''a bile gidebiliriz...ama bu gidişle kendi kimliğimizi kaybettiğimiz şu günlerde anlatacak bir kültürümüz bile olmayacak...kendimizi kaybetmeden herşeyi yoluna koyarak yada en azından herşeyi düzeltmeye çalışarak buna sahip çıkmalıyız... yeterki biz kendimiz olalım!
    zodiac-kadir
    zodiac-kadir

    Takipçi 36 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    8 Mart 2010 tarihinde eklendi
    aşırı bi yılmaz güney hayranımıyım hayır ama bu film benim izlediğim en iyi türk fimidir.
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.438 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    16 Kasım 2014 tarihinde eklendi
    sadece bir film değil bir dönemin sosyolojik tüm çarpıklıklarını ortaya koyan bir yapım 8/10
    jamesbond-2
    jamesbond-2

    Takipçi 1.684 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    28 Ocak 2010 tarihinde eklendi
    O dönemin tüm çarpıklıklarını harika bir şekilde anlatmış ve insanı derinden etkiliyor.Çok zor şartlarda altında çekilmiş bir film ama buna kesinlikle değmiş.9/10
    throughout
    throughout

    Takipçi 367 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    16 Eylül 2012 tarihinde eklendi
    Ikinci izleyisimde kesfettigim filmlerden biri oldu.. çok etkili ve düsündürücü.. insan hayatlarina odaklaniyor film, siyasete degil.. sadece 1 sahnede hoslanmadigim bir ifade vardi .. bunun disinda çok sevdim filmi.. son derece derin ve etkili.. 9/10
    beck31
    beck31

    Takipçi 1.383 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    7 Nisan 2008 tarihinde eklendi
    Cok basarılı ve duygusal bir film, izlenmeli izlenmedi ise.
    emreavcar
    emreavcar

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    10 Ekim 2004 tarihinde eklendi
    baskarakterlerinin hikayeleriyle gunumuzde bile hala seyircisini rahatlikla etkileyebilen bir film. Turk sinemasi'nin kilometre taslarindan biri...(9/10)
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.883 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    2 Nisan 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu, 19 yıllık bir hapis cezası ile yattığı Isparta Yarı Açık Cezaevindeyken yazan Yılmaz Güney'in, "gözü - kulağı" olarak görevlendirdiği Şerif Gören'in yönetmen koltuğunda oturarak çektiği "Yol":

    2022 yılında dahi içinde debelenmeye devam ettiğimiz "siyasal - İslamcı" bir "karabasanın" sorumlusu olan 12 Eylül 1980 askeri diktatörlüğünün iç karartan baskıcı atmosferi ile ülkenin doğu ve güney doğu coğrafyasındaki sosyoekonomik yapısının; beş mahkumun, o bölgelere doğru gerçekleştirdikleri sıra dışı bir yol hikayesi ile gözler önüne serildiği muhteşem bir "melodrama" olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, Costa - Gavras'ın "Missing" i (1982) ile Cannes Film Festivalinin büyük ödülü "Altın Palmiye'yi (Palme d'Or)" de paylaşmasının yanı sıra FIPRESCI ve Ecumenical Jüri Ödüllerini de kazanan; elden geçirilmiş pırıl pırıl bir kopyasını da temin ederek izlediğimiz bu filme, büyük usta Yılmaz Güney'in doğumunun (1 Nisan 1937) seksen beşinci yıldönümü münasebetiyle biraz daha yakından bakalım istedik...

    Yoksa, tarihi bir utanç vesilesi olarak tam 17 yıl sonra Türkiye'de vizyona girebilen bu filmi, İstanbul'daki bir sinema salonun da defalarca izlemiştik zaten...

    ***

    İmralı Yarı Açık Cezaevi...

    Emirlere harfiyen uymayanların, kapalı cezaevine nakledileceğine dair sürekli tekrarlanan tehditleri içeren sıkıntılı günlerin ardından bazı mahkumlar için kısa süreli, seyahat ederek aileleriyle bir arada olabilecekleri "izinler" yeniden açılır...

    Bunlardan ("devrimcilerin" en yakışıklı ağabeylerinden Tarık Akan'ın canlandırdığı) Seyit Ali, babasının yanında kalan karısı Zine (Şerif Sezer) ile oğlunu görmek üzere Konya'ya gitmektedir...

    Ancak Kenan Evren askeri cuntasının yönettiği ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı yaşanıyor olması sebebiyle, askerlerin nezaret ettikleri kapalı bir mekanda sabahın saat beşine kadar beklemek zorunda kalacaktır...

    Neyse...

    Nihayetinde varır da Konya'ya...

    Varır varmasına da, son iki yıl içinde çok şey değişmiştir baba ocağında...

    Örneğin babası, halen hayattaki annesine ek olarak bir çocuk da doğuracak olan ikinci karıyı da alırken kendi karısı da, çocuğuyla beraber evi terk etmiştir...

    ***

    Aynı esnada Adana otogarındaki otobüsten, diğer izinli mahkumlar; Mehmet Salih (Halil Ergün), Yusuf (Tuncay Akça), Mevlüt (Hikmet Çelik) ve Ömer'de (Necmettin Çobanoğlu) inerler...

    ***

    Derken...

    Seyit Ali, karısı Zine'nin peşinde yeniden yollardadır...

    ***

    Kendisi ile ailesi arasında kalmış olan iki çocuğunun annesi Emine'ye (Meral Orhonsay) kavuşmayı hedefleyen Mehmet Salih ise, vurularak ağır yaralanan arkadaşı Zafer'in de (Turgut Savaş) yaşadığı Adana'dadır ve ona:

    Karısı Emine'nin; annesi, babası ve kardeşleri tarafından içine itildiği ikilemi dillendirmektedir...

    Şöyle ki, karısının ailesine göre; birlikte bir kuyumcu soygununa kalkıştıkları kayınbiraderi Aziz, korkudan terk ederek kaçtığı için polis tarafından öldürülmüştür...

    Halbuki soygunda araç sürücüsü rolünü üstlenen Mehmet Salih olayı, Aziz vurularak yere düştükten sonra kaçtığı biçiminde ifade etmektedir...

    Çok geçmez Zafer, Mehmet Salih'e; korkarak kaçtığını ve Aziz'in de o yüzden öldürüldüğünü itiraf ettirir...

    Şimdi asıl sorun, Mehmet Salih'in karısına bunu, nasıl anlatacağıdır...

    ***

    Gaziantep ve Urfa yolcularından Yusuf, Mevlüt ve Ömer'den izin belgesini kaybetmiş olan Yusuf; arama amaçlı bir askeri çevirmede, tutuklanarak göz altına alınırken Mevlüt, nişanlısı Meral'i de (Sevda Aktolga) göreceği Gaziantep'te iner...

    Birecik'teki köyüne sevinçle koşuşturan Ömer, askerlerce iki kişinin tutuklandığına tanık olur...

    Ki, akşamları bu operasyonlar, üçer beşer insanın öldürüldükleri silahlı bir çatışmaya da dönüşmüştür...

    ***

    Karısının, (kendisin de öz amcası olan) babasının gönderdiği mektupta yazdığı şekilde; Hatay Soğukoluk'taki bir genelev de yakaladıkları karısı Zine'yi öldürerek aile namusunu temizlemek üzere Bingöl Sancak'a gitmekte olan Seyit Ali ile Diyarbakır yolcusu Mehmet Salih, aynı trende karşılaşırlar...

    Ve Seyit Ali bu, son derece namahrem sırrını Mehmet Salih ile paylaşır...

    ***

    Trenden iner inmez sakal tıraşı da olan Mehmet Salih, karısı Emine ve çocuklarını görmek gayesiyle hoş karşılanmayacağını bile bile kayınpederinin evine gider...

    Ancak çocukları ve karısı dışında, kendisine sıcak davranan hiç kimse yoktur o evde...

    ***

    Bu arada Seyit Ali'de karlar altındaki Sancak'a ulaşarak kayınbiraderi Şevket'i (Hikmet Taşdemir) bulur...

    Dakika 52...

    Geride sizleri, Cannes'da büyük ödülü bölüştüğü Yunanlı sinemacı Costa - Gavras'ın "Missing" i (1982) ile Pablo Pablo Larraín'in "Tony Manero" (2008), "Post Mortem" (2010) ve "No" dan (2012) oluşan "Şili Üçlemesi" lezzetindeki; "siyasal sinemanın" baş yapıtlarından biri olan bu filmde, 62 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Keyifli seyirler,
    sasili
    sasili

    Takipçi 162 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    3 Şubat 2010 tarihinde eklendi
    altın küreye aday olan tek türk filmi,tabi cannes altın palmiyeyide kazanan tek filmimiz. oscar yarışında da onemli gelişme kaydetmiştir ama olmamıştır.
    altta bir arkadaşında dediği gibi yılmaz güney yaşasaydı oscar alan bir filmimiz olurdu kesinlikle.
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    1 Kasım 2011 tarihinde eklendi
    Yılmaz Güney hapiste yazdığı bu filmde kendi gerçekçi üslubunu korumuştur. Bu filmde de diğer filmlerinde de olduğu gibi olayları yorumlamaktan ziyade olayları yaşayanların ağızından seyirciye izletmiştir. Sürü; bir aşireti, bir ikiliyi, bir sürüyü ve daha birçok şeyi anlatır. Aşiretler arası çatışmalar, kişiler arası hesaplaşmalar, insan-doğa, insan-insan, insan-toplum ilişkileri dramatik bir kuruluşun içine yerleştirilen malzemenin salt bir kısmını oluşturur. Filmin tümü ise temelde ekonomik zorlamalarla çağdışı kalmış bir toplumun, ezilen kişilerin ve doğan çatışmaların çok geniş bir panoramasını sergiliyordu. - Türk Sinema Tarihi, Giovanni Scognamillo, Kabalcı Yayınevi Sürü filmi bir ülkenin kültürel ve toplumsal eleştirel bir biçimde ve kolayca kavranabilen bir görüntüsünü sunuyor. Bir yanda kadınların sadece bir nesne gibi kullanıldığı, geleneklere bağlı pederşahi bir toplumu, diğer yandan genç bir çiftin bu baskıcı toplum modelini kırmaya çalışmasını görmekteyiz. Oğul Şivan, onu sınırlayan ve ailesine bağlı olmasına neden olan geleneğe isyan etmektedir...-filmde melike demirağ hiç komuşmayan gelini canlandırıyor kocası şivanı çok sevmesine rağmen oda dahil hiç kimseyle konuşmuyor- Filmde, bir sürünün Anadolunun doğusundan batısına trenle taşınması ön plana alınarak, Anadolunun yoksulluğu, çaresizliği ve o günlerin siyasal çelişkileri ve çatışmaları perdeye yansıtılmaktadır. ayrıca "sürü" türk sinemasının uluslararası alanda en fazla ödül sahibi filmidir
    banadolu
    banadolu

    Takipçi 445 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    7 Mayıs 2003 tarihinde eklendi
    senaryo daha iyi olabilirdi belki ama dönemi ve o dönemin insanlarını çok ii yansıtmış
    basakbilgi
    basakbilgi

    Takipçi 354 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    22 Haziran 2007 tarihinde eklendi
    Yılmaz Güney Yol'da Türkiye'nin kendine özel sorunlarını kullanarak en iyi bildiği şey olan töreleriyle ve devletiyle çelişen "çağdaş" Türk insanını anlatıyor; ve bu sayede insanoğlunu da anlatmış oluyor. Geri kalmışlık, cehalet, ezilmişlik, bozuk ve aksanlı Türkçe kullanımı Güney için lanet edilesi, aşağılanası, dalga geçilesi eksiklikler değil. Yılmaz Güney'i birçok Türk senaristinden, yönetmeninden, aydınından ayıran nokta da bu samimiyetidir işte.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top