Hesabım
    Elizabethtown
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Elizabethtown

    Yakın ve Özel...

    Yazar: Ertan Tunç

    Hayatı fena halde kötüye gitmekte olan ayakkabı tasarımcısı Drew Baylor'un uçuş görevlisi Claire Colburn sayesinde kendisini ve dünyayı keşfetmesini anlatan bir film Elizabethtown. Tam intihar etmek üzereyken, babasının ölüm haberini alan Drew'in hayatını ve kendisini sorgulamasına sebep olan Claire güzel bir kadındır. Drew de tahmin edildiği üzere yakışıklı bir erkektir. İkisi de bekardır. Yavaş yavaş bir ilişki yaşamaya başlayan Claire ve Drew, hayatın ne kadar güzel, ne kadar yaşamaya değer olduğunu öğretirler izleyicilere.

    Hayatın birçok noktasını ıskalamış Drew'ı oyuncu bile olup olmadığı henüz şüpheli Orlando Bloom, canayakın, iddialı, kendinden emin güzel kızı Kirsten Dunst oynuyor. Popülerliklerinin doruğunda iki genç oyuncuyu ve iki iyi oyuncuyu (Susan Sarandon, Alec Baldwin) kadroya almak sadece bütçenizi 57 milyon dolara çıkartır; hepsi bu. Sesli film çıktığından beri filmlerin özü senaryodur.

    Say Anything, Vanilla Sky ve Şöhrete İlk Adım gibi önemli filmlerden tanıdığımız yönetmen Cameron Crowe'un son filmi Elizabethtown, yaratıcı bir metin gerekliliğini unutuvermiş, sıradan bir romantik komedi. Kendi türüne dair hiçbir iddiası yok çünkü bu bir kişisel film. Tıpkı filmde olduğu gibi, hayatı pek de içaçıcı gitmiyorken babasının ölüm haberini alan bir yönetmenin, kendisi için çektiği ve kendine saklamak istediği özel bir film bu.

    Crowe'un babasının ölüm haberini alışı, babasının öldüğü yer, babası ile olan ilişkileri, ailesi ve akrabalarıyla olan ilişkilerine dair bir film. Çözümlemeye çalıştığı hisler, davranışlar, yolculuk esnasında hayalini kurduğu bir çekip-çıkarma aparatına dair düşler, hepsi Crowe'a özel şeyler. Böyle olunca da neden filmin ilk uzunluğunun üç saati aştığı, festivallerdeki versiyonun neden iki buçuk saate dayandığını anlamak mümkün. Bizim karşımızda iki saatlik bir versiyonu var, o bile sıkıcı ve gereksiz bir sürü çekim, bir sürü sahne, bir sürü diyalog içeriyor. Çünkü bunlar yönetmenin hatırlamak istediği anılar ve düşler de ondan.

    Bir film olarak değerlendirmek gerekirse, Elizabethtown'un temelde en önemli eksiği Bloom'un rolünü yanlış yorumlaması. Ne intihar ederken, ne aşık iken, ne de ailesiyle beraberken herhangi bir duygu sergileyemiyor. Sanki onun yerine Camus'un Yabancı'sı geliyor cenazeye. Sanki aşkı Yabancı yaşıyor. Bu inandırıcılıktan yoksun oyunculuk bilinçli bir seçim mi onu bilemiyoruz. Belki de burada da Crowe bizleri kandırmış ve kendini andıran birini şekillendirmiştir.

    Kasaba ahalisi, Drew'in annesi ve kız kardeşi de -belki de kesilen sahnelerden dolayı- neden bu filmde olduklarına dair bir ipucu sunmaktan uzaklar. Jessie Baylor karakterine dair merakı da karşılamıyor karşımızdaki senaryo. Filmin dramatik yanını teşkil eden cenaze ve sonrasındaki değerlendirmeler, bizi Drew'in açmazlarını çözen cevaplara götürmekten aciz. Filmin merkezindeki en önemli karakter, rolünün hakkını sonuna kadar veren Kirsten Dunst. Zaten yönetmen de bunu fark etmiş olacak ki, kasaba sahnelerinde ve kalabalıklar içindeki sahnelerde Dunst'a biraz iltimas geçilmiş ve Drew için bir tür arınma teçhizatına dönen bu güzel kızın sahip olduğu tüm duygular seyirciye yansıtılmış.

    Filmin çok güzel müzikleri olmasına rağmen, müziklerin filmin önüne geçmiş olması rahatsız edici bir olgu. Sinema seyircisi güzel bir sahnenin müziğini hatırlamaya çalışırsa fazla bir sorun yoktur, güzel bir müziğin çaldığı sahneyi hatırlamaya çalışırsa, senaryonuzla ilgili ciddi bir sorun vardır. Yine de filmin soundtrack kaydının, DVDlerinden daha çok satacağı kanaatindeyim.

    Crowe'u ve doğal olarak da sanat yönetmeni Beat Frutiger ve görüntü yönetmeni John Toll'u da ayrıca tebrik etmek gerekir. Filmin çekimleri klasik sinemanın minimum gereklilik çizgilerinin çok çok üzerinde, fevkalade başarılı görüntülere sahip. Crowe'un yetersiz senaryosunun en can alıcı kısmı ise, hiç şüphesiz, gece boyu süren telefon konuşma sahnesi. Bu sahne, hem bir ilişkinin doğumuna, hem neden monotonlaştığına hem de neden sona erdiğine dair sayısız ipucu veriyor. Birkaç komik durum esprisi ve romantizm replikleri de senaryonun diğer artıları.

    Bir dizi felaketin ardından hem gerçek aşkını, hem de kendini bulan yakışıklı adam filmlerine çok rastladık. Bu anlamda romantik-komedi duvarına yeni bir tuğla koyamayan bir film Elizabethtown. Burton'un Büyük Balık'ınden etkilenmiş bir baba-oğul dramı da içeren film daha çok yeni bir aşkın getirdiği olumlu hava üzerine bir romantik-komedi olarak görülebilir. Orhan Gencebay'ın "Kararan bahtıma bir ışık verdin / Daha önceleri nerelerdeydin?" parçasının metne dökülmüş hali gibi duruyor. Cameron Crowe kendi yarattığı ve kendisini tarif eden karakter Drew Baylor'un öğrendiği bir şeyi yani "hata ile fiyasko arasında büyük bir fark olduğunu" öğrenememişe benziyor. Elizabethtown, kadın erkek ilişkileri üzerine kurulu diğer filmleriyle kıyaslandığında Crowe'un, en güçsüz filmi olarak kendisini gösteriyor.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top