Hesabım
    Gelinim Olur musun?
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Gelinim Olur musun?

    Ötekini Düşlemek

    Yazar: Ertan Tunç

    Eskiden Hint Sineması'nın çok önemli bir işlevi vardı. Dünyanın "öteki" kısmı içindeki en büyük ülkelerden biri hakkında kültürel, siyasi, ahlaki ve en önemlisi de iktisadi fikirler vermek. Derken 1 milyara yaklaşan bir nüfusun yapılmak zorunda bıraktığı istihdam politikası sebebiyle Bollywood Sineması denen sinemanın biraz çivisi çıktı. Birkaç dolar için filmde oynamayı kabul eden yüzlerce hatta binlerce insanın gözüktüğü filmler furyası başladı. Video kuşağını ve ilk özel televizyonlar devrini Bollywood sineması başarıyla atlattı hatta eskiden Yeşilçam'ın yaptığı müthiş bir şey daha yaptı: Ülkedeki sinema salonlarında Amerikan sinemasını devirdi.

    Bugün gelinen noktaya bakıldığında Bollywood Hollywood, Muson Düğünü, Hayatımın Çalımı Beckham ve nihayetinde sinemalarımıza gelen Gelinim Olur Musun ile beraber Hint Sineması'nın oyunu kuralına göre oynamaya başlamasına rağmen, hem biçim hem de içerik açısından özlerinden kopma eğilimi içine girmiş gözüküyor.

    Nasıl Türkiye'de bir zamanlar Bunuel, Roy Hill, Coppola kopyaları türetildi ise, Hindistan'da da uzun zamandır durum ne yazık ki böyle. Gurinder Chadha'nın yönetmenliğini yaptığı, bir iki kişi hariç kadroda başka yabancı bulundurmayan Gelinim Olur Musun filmi; Jane Austen'in bir zamanlar ençok-satan romanı Pride and Prejudice'dan uyarlanmış. Jane Austen romanı uyarlayan bir Hint filmi takdir edersiniz ki ölü doğmuştur. Tıpkı bizim Shakespeare uyarlamalı tiyatro oyunlarımız ya da Star Wars benzeri filmlerimiz gibi.

    Filmi inceleyecek olursak; karşımızda tam anlamıyla bir müzikal olduğunu söyleyemeyiz. Bazen arka arkaya danslarla bütünleşen iki hatta üç şarkı dinlerken bazen çok uzunca bir süre hiçbir müzikli-dans göremiyoruz. Bu müzikal açıdan dengesiz dağılımın yanında senaryonun yine de çok güzel anlar içerdiğini söyleyebilirim. Ama bu da romanın gücünden kaynaklanıyor. Aishwarya Rai'nin güzelliği ve Nitin Chandra Ganatra'nın performansı haricinde filmin Hindistan'dan aldığı pek fazla bir şey yok.

    Filmin Hint kültürü hakkında söylemeye çalıştığı şey, filmin varoluşunu (biçem + içerik açısından) açıklıyor. Hindistan'ın fakir ama güzel bölgelerindeki insanların zenginliğe ve güce duyduğu özlem. Filmde; bizim İngiltere dediğimiz ama dünyanın UK(United Kingdom-Birleşik Krallık) diye tanıdığı bir ülkeye duyulan hayranlık ve hali hazırdaki en büyük imparatorluk olan Amerika Birleşik Devletleri'ne duyulan sempati had safhada.

    İnsanlar Yeşil Kart için (algılama açısından iyi bir gelecek için) kızlarını verme (gelin etme) yarışına giriyorlar hatta Yeşil Kart için evleniyorlar. Çok zor günler geçirmiş ve geçirmekte olan bir nesilden beklenebilecek bu davranışa rağmen filmin masalsı yanı hikayeyi yabancı filmler eksenine oturtuyor. Filmde parası için evlenilecek olan kişilere karşı aynı anda aşık da olunuyor. Aşık olunan kişiler de zengin çıkıyor. Ve bir masal da olduğu gibi bütün beraberlikler mutlulukla sonuçlanıyor. İşte bu noktada nerede Satyajit Ray nerede Gurinder Chadha diye sormadan edemiyoruz.

    Kurtuluş için, çıkış için özlerden bu kadar kopmaya ne gerek var? Uluslar arası dağıtımı hedefleyen bir Hint filmi olarak yoksulluğu, dini inanışları ve Kast sistemini yok saymış olabilirsiniz, mutlu bir son için bütün kızları sevdikleri zengin erkeklerle evlendirmiş olabilirsiniz ama bu UK ve ABD methiyesi yakışık aldı mı? Defalarca çekilmiş, dizileri yapılmış bir Amerikan filmini/hikayesini, özlerinden Harivamşa'yı, Ramayana'yı, Mahabharata'yı çıkarmış Hindistan'a uyarlamak yakışık kalmamış.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top