Hesabım
    Ölü Gelin
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Ölü Gelin

    <b>Tim Burton’dan</b> Öpülesi <b>Gelin</b>

    Yazar: Murat Emir Eren

    Yıldız Savaşları serisi sona erdi,Yüzüklerin Efendisi heyecanı biteli iki yıl oluyor. Matrix serisi keza öyle. Popüler sinema dahilindeki bu heyecanı hep canlı tutan yapımlar bittiğinde, sinema namına heyecan verici hiçbir olayın kalmadığını, bir nevi sinemasal kıyamete yaklaşıldığını düşünen çok kişi oldu, bunlar yazıldı çizildi...

    Bu sadece averaj izeyicinin kaygısı değildi esasında. Billy Wilder gibi, John Frankenheimer gibi bir çok usta yönetmeni, usta aktörü de yitirmişti sinema. 90'lı yıllarda son şahlanışını yaşayan bir çok janr sıkıntı içersindeydi. Romantik-Komedi çoktan nekahat dönemine girmiş, gerilim gittikçe sıradanlaşmış ve hali hazırda komedi diye bir şey kalmamışken, popüler sinemadan, büyülü fenerden beklentiler çok azalmıştı. Ama umutsuzluğa düşmemek için aslında bir çok nedenimiz de var.

    O da Clint Eastwood, David Lynch, Martin Scorsese, Pedro Almodovar, Zhang Yimou gibi ve en nihayet Tim Burton gibi yüce zihinlerin hala film çekiyor oluşu. Janrların ve de star sisteminin çöktüğü şu günlerde, yıldız yönetmenler ve yönetmen sineması dimdik ayakta. Tim Burton da, tarzından ödün vermez hali ve istikrarlı pürmealiyle son harikasını bizlere hediye eyledi, Tim Burton'dan Ölü Gelin ile yine bir çok hissi damarlarımıza aynı anda enjekte etmeyi bildi...

    Ölü Gelin, Burton sinemasının tüm çekici ve de kalıtsal özelliklerini bünyesinde barındıran, son derece başarılı bir animasyon. Bu afiş tanıtım yazısı kıvamındaki kelamı boşuna etmedim. Zira film, Burton'la ömrü hayatında ilk kez karşılaşanların mest olacağı, yönetmenin öldüm bittim takipçisi olanların ise aşk tazeleyeceği türden özellikler taşıyor. Neler mi bunlar?..

    Burton filmlerinin (animasyon yahut film ayırmıyorum) temel özellikleri, sıkı sıkıya bağlı olduğu dışavurumcu görsel yaklaşımıdır kuşkusuz. Ancak bu karanlık ve gotik ögeler içeren görsel estetiğe Burton'ın ruhundan çıkarıp eklediği bir yön var. O da "samimi", "içten" ve ne kadar korkunç bir görüntü olursa olsun iç kaldırmak yerine yüzde saftirik bir gülümsemeye yol açan enterasan karakterler kuşkusuz... Tim Burton'dan Ölü Gelin bundan yana hayli etine dolgun, cezbedici, coşturucu bir malzeme zenginliğine sahip. Bu nitelikleri haricinde hikaye yapısıyla da film, Burton'ın şimdiye kadar perdeden ateşleyip tam aort mahallimize sapladığı hissiyatları rahatlıkla yeşertebilecek özellikler içeriyor.

    Bir zaman ve mekan verilmemesine karşılık, 1800'lü yılların Hollanda'sı diyebileceğimiz bir yerde, karanlık ve puslu sokaklarda geçen film, görücü usulüyle tanışıp çok sevdiği Victoria ile evlenmek üzere olan utangaç genç Victor ve onun evlilik yemini provası yaparken yanlışlıkla uyandırdığı Ölü Gelin'in öyküsüne odaklanıyor bildiğimiz üzere. Yani bizleri hem helak eylemek, hem Burton sinemasının damıtıldığı bir dolu kazanın içine itivermek için hikaye her şeye sahip. Victor'un ölüler diyarına yaptığı yolculuk, Ölü Gelin'in; Victor'u mezarında yıllardır beklediği kocası sanması, sonradan ortaya çıkan ve hikayeye göbeğinden bağlı olan hüzünlü öyküsü, Victor ve Victoria'nın aşkı tam da telef edecek türden öğeler. Ama bununla beraber film son derece eğlenceli, komik sahnelere de gebe. Zaten tam da buralarda film kıvamını bulup, sıradan bir öykü olmaktan çıkıyor.

    Filmde Burton'a eşlik eden diğer animasyon sanatçısı Mike Johnson'ın etkilerini de görmek mümkün. Zira filmin genelinde bir Burton hakimiyeti olsa da, bir çok karakter aslında tam da ondan alıştığımız tiplemeler değiller. Ancak Ölü Gelin ve Victor, gerçek anlamda Burton'ın bağrından koptuğu açık seçik görülen karakterler. Bu açıdan görsel manada filmin ne denli muhteşem olduğunu tahmin edebileceğinizi umuyor, susuyorum.

    Müzikal sahneleri, ismini anmadan edemeyeceğimiz Danny Elfman'ın her zamanki deha işi müzikleri ve şarkı sözleriyle film gerçekten defalarca izlenmeyi hak ediyor. İşte burada bizim isyanımız devreye giriyor. Böylesine görsel ve işitsel bir filmi, Dolby Digital sisteme sahip en azından bir kaç salonda değil de, TÜM TÜRKİYE DAHİLİNDE sadece İstanbul Modern Sanat'ın tek salonunda vizyona sokup, hapsedenleri tez elden kınıyorum. Aferin size...

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top