Hesabım
    Üç Renk: Mavi
    Ortalama puan
    4,3
    242 Puanlama
    Üç Renk: Mavi hakkında görüşlerin ?

    41 Kullanıcı yorumları

    5
    14 Eleştiri
    4
    19 Eleştiri
    3
    3 Eleştiri
    2
    5 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    22 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    SİNEMANIN KİLOMETRE TAŞLARINDAN OLAN BİR BAŞYAPIT 10/10
    Hiç adetim değildir bu şekilde bir giriş yapmak.Şok oldum suratıma o kadar sert bir tokat patlattıki film yanağımda tarifi imkansız duygularla unutamayacağım bir haz yaşadım buda beni ziyadesiyle memnun etti.Filmin yönetmeni Krzysztof Kieślowski ismiyle daha önce hiç tanışmadım bu filmiyle kendisini çok iyi tanıttı bana.Kendisine neden '' Sinemanın Şairi '' yakıştırması yapılmasınıda bu filmiyle kavramış oldum.Beğendiğim En iyi 5 yönetmen sıralamasını yeniden gözden geçirmemi sağladı o kadar söyleyim.Renklere yüklediği anlam,ufacık bir kamera hareketiyle filmin gidişatına etki edip güzelleşen nokta atışları,renkleri filmde söz sahibi imgeler haline getirerek sanki bizimle konuşuyor algısını yaratma becerisini hayretlikle seyrettim.Boşuna sinemanın şairi dememişler hakederek aldığını bu filmiyle göstermiş.Yönetmene daha çok methiyeler düzerdim ama filme geçiş yapmak istiyorum.Filmin konusu parçalanan bir aile ve bunun ardından yaşananlar üzerinedir. Mutlu ve tatminkâr olduğu varsayılan bir evlilik, seven ve sevilen bir eş ve anne olarak Julie sahip olduğu tüm değerleri ani bir trafik kazasında yitirmiştir. Filmin ilk sahnelerinde meydana gelen kaza izleyici için de bir travmadır. Çünkü izleyici birdenbire daha kim olduğunu bilemediği Julie’yi çaresiz, yalnız, gerçekten acı çeken matemli bir kadın olarak buluvermektedir. Julie kocasının ve kızını kaybetmenin verdiği derin üzüntüyle intihara teşebbüs etmiş ancak başarılı olamamıştır.Başarısız intihar teşebbüsü suret değiştirerek geçmişten kurtulmaya çalışmak haline dönüşmüştür.Film adında geçen mavi rengi temel ve yan anlamlarla işlemiştir. Bundan kasıt bize yönetmen şunu demek istemiştir.Mavi aslında bir renk değildir o durudur,özgürdür,şiirseldir.Film ilk karesinden son karesine kadar vermek istediği duyguyu izleyiciye yoğun bir şekilde aktarmayı başarmıştır. Bu başarıda film müziklerinin payı büyüktür.Öylesine çalışılmıştır ki bazen görüntünün önünde bir algı ve varoluş göstermiştir. Hatta görüntüyü yönetmiştir.Bu yönü ile film yönetmenliğini Roman Polanski’nin yaptığı Piyanist filminide bana ufaktan hatırlattı.Filmde senaristlerin ve yönetmenin izleyiciye aktarmak istediği mesajın bu denli yalın ve şiirsel verilmesindeki bir diğer faktör de Juliette Binoche'ın oyunculuk başarısıdır.Masum,biçimli,ve güzel yüzüyle dominant bir rol oynamaktadır. Mimikleri,jestleri ve hissettirdikleri ile ekranı kaplamaktadır.Binoche’un ölçülü yalın ve başarılı oyunculuğuyla filmi neredeyse tek başına götürmektedir.Diğer bütün karakterler sanki ona hizmek etmek üzerine sunulmuş gibi yani o kadar etkileyici performansı.Parlayan oyunculuğuyla diğerlerini resmen söndürmüş.Binoche'da üzerine yüklenen bu ağırlığı üzerine elbise misali çok iyi giymiş oyunculuğunun doruk noktalarından birini ortaya koymuş.Yönetmenin filmde yaratmak istediği dünya, Julie’nin psikolojik durumunu ve özgürlük çabalarını içeriden yakalama üzerine kuruludur.Bu açıdan baktığımızda film, gereksiz, gözü yoracak, filmi yalınlıktan uzaklaştıracak ayrıntılardan arındırılmıştır. İzleyiciyi yormayan, söylemek istediğini doğrudan söyleyen bir görsel anlatım söz konusudur.Kieslowski, filmin şiirsel ve büyülü anlatımının içinde yer yer sıradışı anlatım teknikleri de kullanmıştır.Bazı sahnelerdeki zaman geçişleri dikkat çekicidir.Mesela zamanın aktığı bir-iki karede yaralı yüzün iyileşmesi peş peşe karelerle ifadelendirilmiştir.Film boyunca bütün dramanın eş rolü üzerinden ilerlemesinin bir kaç sebebi olduğunu düşünüyorum.Öncelikle filmin konusu özgürlüktür.Özgürlük fikrini kadın fenomeni ile eşleştirdiğimizde eş olmak üzerinden işlemek,anne olmak üzerinden işlemeye daha müsaittir. Çünkü eş olma durumunu ' nun filmin kendi yapısı çerçevesinde özgürlük ile ilgili güçlü bağları bulunmaktadır.İkinci bir sebebi ise filmsel gerçeklik ile sosyal gerçeklik arasında farklılıktır.Filmin tamamı Julie’nin solo enstrümanlığını üstlendiği bir konçertoyu andırır. Can alıcı bir giriş, ardından dingin ilerleyen bir çizgi, ve hızlı etkili bir sonuç.Kısacası filmin başından sonuna dek hakim olan şiirsel atmosferi, Juliet Binoche’un hüzünlü yüzü ve Julie karakterine hayat verişi, bir rengi başrole taşıyan üslubu, özgürlük sorununa getirdiği insani yaklaşımı ve bütün bunları adeta notalarla birbirine bağlayan müzikleriyle görülmesi gereken yalın ve sade anlatımıyla dikkat çeken,çok gerçekçi herkesime hitap etmeyen,detaylara ve imgelere önem veren sinema izleyicisinin çok beğeneceği ve tatmin olacağı bir film var karşımızda.Üçleme olarak çıkan filmin ilk halkası Üç Renk : Mavi ,diğerlerini izleme isteği uyandırdı bende.En kısa zamanda onlarada bakacağım hissini bana geçirmeyi başardı.Kieslowski ' nin bizlere servis ettiği göz kamaştırıcı yapıma filmin içinde bir hayli dozda barınan ama benim kısmen biraz daha etkilendiğim bir replikle nokta koyuyorum. İzlemeyenlere altını kalın harflerle çizerek bir daha tekrar etmek istiyorum kaçırmayın..!! '' Artık tek bir şey yapmam gerektiğini öğrendim; hiçbir şey! '' ! 10 / 9.5
    MİRKWOODLULEGOLAS
    MİRKWOODLULEGOLAS

    Takipçi 69 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    6 Ocak 2009 tarihinde eklendi
    muhteşem, mavi cam boncuklu aksesuar, mavi havuz, mavi şeker , mavi jelatin kabı gibi ayrıntılar, müzikler, flüt sesi..ilginç bir dip not..kieslowski küp şekerin 5 saniyede erimesi gerektiğini düşündüğü için onlarca küp şeker denenmiş, kimi 11 ki mi 8 saniyede eriyormuş. 5 saniyeyi buluncaya kadar uğraşmışlar..
    kuzularynsessizli-i
    kuzularynsessizli-i

    Takipçi 804 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    27 Temmuz 2009 tarihinde eklendi
    Fransız sinemasının en iyi örneklerinden. Her sinemaseverin izlemesi gerektiğini düşünüyorum.Filmde dialoglar çok az.. Julienin yaşadıklarını sadece ifadesinden ve ara ara çalan müzikten anlayabiliriz... Film çok yavaş ilerliyor ve anlatımı çok sade...Juliette Binoche mükemmel, abartısız ve çok doğal bir oyunculuk sergilemiş...Üzücü yönü: Julie yeni taşındığı evde fare ve yavrularını görüyor ve kurtuluşu öldürmek yerine o evden taşınmakta buluyor. Daha sonraysa onları komşunun kedisiyle baş başa bırakıyor. geçmişe dair kızını hatırlatan bu sorundan da böylece kurtuluyor. Geçmişi asla unutamıyor, belki de unutmak istemiyor. kızına ait rüzgar çanının taşlarını saklaması bunu en iyi şekilde anlatıyor aslında.
    VcdSamimiyeti
    VcdSamimiyeti

    Takipçi 283 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    30 Ekim 2009 tarihinde eklendi
    Çok basit konu,basit anlatım.Abartılmasına gerek olmadığını düşünüyorum.herkese hitap etmeyebilir.Mesela beni etkilemedi bu film,ama buna rağmen sıkılmadan izledim.
    dolunay946
    dolunay946

    Takipçi 106 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    2 Kasım 2009 tarihinde eklendi
    Üç Renk: MaviFransiz bayrağının renkleri adına çekilen üçlemenin ilk halkası Mavi.aynı zamanda özgürlüğün simgesi?Julie (Juliette Binoche), ünlü besteci olan eşini we kızını bir trafik kazasında kaybeder. Hastaneden çıktığında ilk işi geçmişe dair ne varsa kurtulmak olur. Elinde ne varsa satar,yakar?( telefon defterini yakması geçmişi istemediğinin en belirgin ifadesi) acısıyla yüzleşmemek için geçmişini reddeder biyerde,hiç yaşanmamış gibi davranır. Eşinin Avrupa'nın birleşmesi şerefine hazırlamaya çalıştığı konçertoyu yok eder.. Evden yanına aldığı tek şey kızına ait mavi boncuklu aksesuardır. İstediği tek şey geçmişteki hiçbir gölgenin gelecekte hayaleti olmaması? kalabalık biyerden daire alır kendisine,insanlardan kendini soyutlamakla onlarla içiçe olmak arasında sıkışıp kalmıştır Julie. Kimseye derdini anlatmaz,hiçbirşey paylaşmaz.. Geçmişi geride bırakmak mı yoksa geçmişle hesaplaşmak mı özgür kılar insanı? Bunun cevabını bulmak için kendisiyle savaş halindedir'Kaçışıyla huzur bulmaya çalışır.. ki ne kadar kaçarsa kaçsın geçmişi yok etmek mümkün değildir,konçertonun bi kopyası çıkarılmıştır, ve eşinin arkadaşı tamamlamak vazifesini üstüne almıştır. Geçmiş bundan ibaret değil, birde eşinin sevgilisi wardır;bununla da yüzleşmek zorundadır Julie,yüzleşirde'eşinin arkadaşıyla birlikte konçertoyu tamamlar,kendi yasını da? Geçmişi,yaşanmışlıkları,ölümü kabullenmek özgür kılar insanı,ağlayışı özgür kaldığının en güzel resmi?Filmi birde Annette Insdorf'un yorumuyla izlemek apayrı bir keyifti benim için? Filmde görülen hiçbir şey boşuna değil,her imgeye bir anlam yüklemiş yönetmen. Julie ne zaman geçmişi hatırlasa mavi pırıltılar beliriyor yüzünde,geçmişe sarıldığı an özgür kalıyor benliği aslında. Yönetmenin bu seri hariç diğer filmlerini izleme fırsatım olmadı henüz, ama öğrendiğim kadarıyla yönetmen ana karakterlerin dışındaki insanların hayatları hakkında bilgi vermeyi sewermiş filmlerinde. Bu filmde eylem yapmaya hazırlanan gençleri gördük,ayrıca elindeki şişeyi geri dönüşüm kutusuna atmaya çalışan yaşlı bir kadını... Juliete Binoche'un performansı parmak ısırtacak cinste. Bu kadarmı sakin,ağırbaşlı oynanır; bir yalınlık bu kadar mı çok şey anlatır..Filmin müziği Zbigniev Preisner'e ait. Kendisi filmde küçük bir rol almış;Julie'nin sürekli gittiği cafenin karşısında flüt çalan kişi. Ayrıca müzik, filmin senaryosu hazırlanmadan hazırmış.Filmde çok hoşuma giden sekansların biri de küp şekerin kahweyi içine çektiği sahne.. yönetmene göre bu,Julie'nin içine kapanıklığının simgesi.Siyahtan maviye,geçmişten geleceğe, kabullenişten özgürlüğe geçişin hikayesi? az diyalog,sade anlatım,karamsarlığı iliklerinize kadar hissettirecek oyunculuk wüve müzik,durağan ilermesine rağmen inadına güzel bir film?.
    bernaa
    bernaa

    Takipçi 3 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    11 Şubat 2011 tarihinde eklendi
    Özür dilerim, intihar edemedim diyaloğu ile beni derin düşüncelere daldırıyor julie. dinelediğim en güzel film müziğiyle birlikte. az diyalog, karamsarlığı iliklerinize kadar hissettirecek oyunculuk.müziğin ve julienin bakışlarının sürüklediği müthiş bir melankoli.son sahnede hala ağlıyor olması acının hiç bitmemesi...diğer renkler mavi kadar etkileyemedi beni
    theyurdal
    theyurdal

    Takipçi 550 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    14 Şubat 2021 tarihinde eklendi
    Dramı pek iyi değildi.
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    19 Temmuz 2009 tarihinde eklendi
    üç renkin görece zayıf halkası bana kalırsa.zayıf demek içimden gelmiyor fakat beyaz ve kırmızıya,özellikle kırmızıya nazaran daha az etkileyiciydi sanki.fakat komple baktığımızda renk üçlemesi gerçekten de muhteşem.kieslowskinin sinema dehasına hayranlık duymamak elde değil.mavide diğerlerine göre daha az sembol,daha az renk kullanmış,ve serideki belki de en duygusal,hüzünlü ve ağır film,ortada bir kazanın olması nedeniyle tabii ki.juliette binoche her filminde üstün performanslar sergileyen bir insan,mavide de öyle.son olarak keşke kieslowski yaşama erken veda etmeseydi,şişe cam kumbarasına şişeyi atamayacak kadar yaşlanabilseydi de,sinema tarihine daha nice eserler armağan etseydi.gerçek sinemaseverlerin kaçırmaması gereken üçlemelerden.
    throughout
    throughout

    Takipçi 367 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    26 Mart 2011 tarihinde eklendi
    Çok sade ve bir o kadar da etkili.. çok naif ve bir o kadar da düşündürücü.. farklı bir anlatımı var yönetmenin, zaman zaman şiir gibi zaman zaman çok gerçekçi.. senaryo çok iyi.. juliette binoche zaten mükemmel.. keşke film müzikleri daha farklı ve güzel olsaydı.. biraz abartılı geldi bana bazı sahnelerde kullanılan müzik.. ama genel olarak o kadar farklı ve etkili bir film ki bu durum kolaylıkla göz ardı edilebilir bence.. üç renk: mavi, adı gibi sinemaya çok güzel bir renk katıyor.. 9/10
    kalpsiz
    kalpsiz

    Takipçi 252 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    7 Eylül 2006 tarihinde eklendi
    Böyle bir film izlemeyeli uzun oldu. Anlatılmak istenen kusursuz anlatılmış. İnsanın üzerinde etki bırakıyor izledikten sonra. Tüm iyi yanlarının yanında kötü yanlarından da bahsetmek lazım tabi, bazı sahneler gereğinden fazla uzatılmış diye düşünüyorum ve bu da izleyiciyi biraz sıkıntıya sürüklüyor gibi. Neyse ki; müziklerin olumlu yöndeki farklılığı bu sıkıntıyı yenmeme yardım etti. Saygılarımla...
    narrator-2
    narrator-2

    Takipçi 20 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    27 Ocak 2006 tarihinde eklendi
    Mavi'yi ilk kez izledikten sonra 2-3 hafta film seyretmedim. Bende bıraktığı etki hiç eksilmesin istedim, uzun zaman. Yolda yürürken, merdivenleri çıkarken, yüzümü yıkarken, tren beklerken hep o melodi dolaştı beynimde.

    Hani suya daldıınızda bi uğultu olur kulaanızda. Suyu hissdeiyosunuzdur, ama sanki uyor da olabilirsiniz o an. Mavi'yi izlerken ben böyle hissederim. Film bittiinde ise sudan çıkmış gibi tüylerimin diken diken olduunu farkeder, normal ortamıma alışmaya çalışırım. Bilmiyorum, belki de filmde de buna benzer bi sahne olduundandır.
    ulas-erol7
    ulas-erol7

    Takipçi 43 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    8 Mart 2007 tarihinde eklendi
    Önünüze bir ağaç çıkar..ve en mutlu anınızda,sevdiklerinizle birlikte mutluluğa doğru giderken o ağaca gidip çarparsınız..
    Arda kalan bir kolye,mavi bir şeker jelatini ve muazzam bir müzik.
    Filmin ilk sahnesi zaten sizin de ağaca çarpmanızı sağlayacak güçte."eyvah!" diyorsunuz sahnenin sessizliğine karşı."Ya şimdi ne olacak?"..Aslında Blue-mavi-'yi ilk ilk kez izlerken "Güneşli Pazartesiler"'de olduğu gibi ne hissedeceğimi şaşırmıştım..Müthiş bir karamsarlığın ve acının yanında bir o kadar da umut ve özgürlük buldum filmin içinde.Film boyunca ağlayamayan Binoche'un yalnızlığı,Kırmızı ve Beyaz ile üçlemeyi tamamlayan sahneleri,Kieslowski'nin hayran bırakan çekimleri..Ve sonunda dökülebilen gözyaşı..
    "Sanat filmi" olarak algılayanlar da olmuştur tabii bu üçlemeyi;bence gayet yaşamın içinden,acılarımızdan ve umutlarımızdan doğmuş bir özgürlük filmi Bule-Mavi.Listemin en üstündeki film.
    bluevelve
    bluevelve

    Takipçi 115 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    6 Mayıs 2007 tarihinde eklendi
    Kieslowski’den Özgürlüğün Rengi: MaviBazen anlar hayata küstürür, hiç olmadık bir zamanda olmadık yaşanmışlıklarla sarstığı insanı ya da insanları ve o insan yahut insanlar, o anın ya da anların izini üstlerinden atamazlar, her bir damlası yapışıp kalır ruhunun derinliklerine ve o izlerle yaşamaya mahkum edilirler, ta ki geçmişte kalmış yaşanmışlıkların gölgelediği gecenin bir vakit, ayın ışığı ile maviye çaldığı ana kadar ve kimi zaman bu mavi, perdenin üzerindeki gecenin karanlığını yırtıp atmıştır, insan suretine hakim olan durgunluk ile soğukluk, yansıtılan ışığın altında bağlarından kurtulmuş ya da kurtarılmış ve yaşama silinmez izler bırakan anlar perdeye sindirilerek, yapma hayatların şahsında izleyici için unutulmaz tatlar bırakılmıştır ve bu tatlardan biride Polonyalı usta yönetmen Krzysztof Kieslowski’nin yönettiği ve bir üçlemenin ilk halkası olarak var edilen 1993 tarihli Trois Couleurs:Bleu( Üç Renk: Mavi ) da kendine vücut bulmuş olup, geri dönüşün olmadığı sanılan bir yolda ilerlenmiş olsa bile, her çıkmaz sokağın gizli bir geçidi olduğu, bir kadının hayatını geride bırakarak her şeyinden vazgeçip geçmişinden kaçmak istesi ama kaçmak istediği hayatın onu bırakmaması ve o hayatın sadece bir duygudan( sevgi ) ibaret olmayıp bir çok renkten oluştuğunu, büründürüldüğü rengin kapsayıcılığı ve bütünleştiriciliği ekseninde işleyen, bir kaybediş ve yarımda olsa her şeye rağmen geri kazanışın tarif edildiği, inceden dokunmuş ve sık örülmüş bir eserdir.Kieslowski’nin kendine has dilini kullandığı ve renklerin başrolde olup, bireyin o renklerin içinde birer ışık olarak parladığı serisinin ilk filmi olan Bleu, bir kadının çevresinde gelişen ve kadını eksenine alıp( tıpkı diğer iki filmde olduğu gibi ) onun öncelikle kaybedişlerine, umutsuzluğa kapılışına, bir yandan kendisinden diğer yandan geçmişinden kaçıp üstünü örtme isteğine ve bir diğer insana duyduğu saf sevgi ile kurduğu sarsılmaz bağlara ışık tutmaktadır. Bleu’daki olay örgüsünün aslında seçilen renkten de hareketle salt bir bireye indirgenmediği, bütüne yayılarak farklı hayatlardan ya da farklı coğrafyalardan olup, her insanın karşılaştığı duygusal çarpışmalar ile hayatın sorgulanışına sevk eden olmadık yaşanmışlıkların birbirinin aynı olduğu ifade bulmuştur. Tabi buradaki coğrafyadan kasıt Avrupa’dır ve filmde bir kadının içine düştüğü bunalım, avrupa’dan kaynaklık bulmuş olduğu için bu kıta ile özdeşleşmiş olan bireysel özgürlüğün, birliktelik düşüncesinin ve bütünü bir kılan değerlerin yörüngesinde zikzaklar çizmesi sonucunda yüzeye çıkmıştır. buradaki yalpalama; kısa süreli bir kendini kaybetme ve kendinden öte sevdiğini, bir bakıma o sevdiğine özgürlüğünün bir parçası ve kendi benliksel bütünlüğünü sağlayan bir dayanak oldurmanın sonucunda baş göstermekte ve bu dayanağın ansızın yitip gitmesi ile de bir anda şiddetli bir bunalıma girme akabinde yaşanılan anıları, tüm yaşanmışlıkları, o anıların izlerinin üzerine sindiği mekanları, o mekanların bulunduğu torakları terk etmek ile görünürlük kazanmıştır.Bir yerde film insana sorular sormaktadır. Değer verdiği varlıkları kaybeden birey yaşama nasıl tutunacaktır ? bir başına yaşamak mı yoksa karşılaşılan yeni bir suretle hayatı paylaşmak mı seçilmesi en doğru olan seçenektir ? ya umutsuzluk nasıl aşılacaktır ? sorunlardan kurtulmanın tek yolu kaçmak mıdır ? gibi sualler ile izleyici bir nevi sınava çekilmekte ve filmdeki kadın karakterin eşliğinde bu soruların cevabını, o karakterin her adım atışı ile ağzından dökülen her cümleye Kieslowski tarafından iliştirilen hayat dersi kıvamındaki ifadelerin beraberliğinde bulunmasına çalışılmakta ve nihayetinde bulunan, belki de bireyin kaybettiğini sandığı lakin; içinde bir yerlerde, soluduğu havada, etrafında beliren diğer inanlarda ve içinde yaşadığı şehir ile mekanlarda aslında hep var olan ve olacak olan hayatın ve o hayatı içe çekme akabinde tadılan özgürlüğün kendisidir. Kadın karakter trajik bir kaza sonucu sevdiği iki insanı yitirmiştir ve bu yitiriş onu sarsmış, bu sarsıntı sonucunda yaşama küsmeye varan bir yaşamdan kopmayı beraberinde getirmiştir. ilk yaptığı şey; kaybettiklerine dair tüm izleri silme ve o kaybedilenlerin izlerinin üzerine sinmiş olan tüm değerlerden kurtulmaya çalışmak olmuştur. Hayatı paylaştığı adamın, kendi hayatında kapladığı alanın doldurulamayacak kadar geniş ve yoğun olması, her gözünü kapadığında kaybedilenin bestelediği senfonilerle sarsılması ve müziğin dokusundaki durgunluk ile ağırlaşıp, bilincin kaybolmasına eş kendinden geçmelere yol açmıştır. Kısa bir süre sonra önce yaşadığı şehri terk edip kendine yeni bir hayat kurmuş sonrasında ise; geri dönüşler ekseninde sonlandırdığı geçmiş yaşantısında yüklü olan trajediyi kabullenişine giden ve üstünü örttüğü duyguları ile yüzleşmesine kapı aralayan gelişmeler ile kadın karakter, bir kez daha kendisi ile o ana kadar yaşadığı hayat ile kaybettiklerinin hatıraları ile ve yaşamın sürüp gittiğinin gerçeğine bir kez daha varması ile içine düştüğü boşluktan kurtulmuş ve cama yansıyan yaşlı gözleri ile donuklaşan suretinin tanıklığında yaşamaya kaldığı yerden devam etme kararı almıştır.Kieslowski filmde bir başka önemli noktanın altını kalın çizgi ile çizmiştir; sadakat. Karşılıksız duyulan sevgi ve güven duygusunun kadın karakterin özüne yedirilmesi ile bir yandan insanın erdemleri üzerine ışık tutulmuş diğer yandan, kaybedilen eşin sadakat ile arasındaki köprülerin çoktan yakılmış olduğuna işaret ederek ve kadın karakterin tuttuğu yasın samimiyeti göz yaşartırken, yas tutanın yasın tutulduğu kişi tarafından aldatıldığının ortaya çıkması, belki de insana has bir zayıflık olan bağlılığın sıkı ve sağlam olmadığı gerçeği ile filmin dokusu bir anda değişmiş, değer verilenin yitirilmesi akabinde tutulan yas ortadan kalkarak, yası tutan yeni bir başlangıç yaparak geçmişe sünger çekme kararı alıp bunu; yeni bir beraberlikte somuta dökmüştür. Birey olmanın getirdiği yüklerden biri olan bağlılığın, aslında pamuk ipliğine bağlı olduğu ve hiç umulmadık bir anda bunun kopacağı betimlenerek, bu kopan bağlılık sonucunda bireylerin güven bunalımı yaşayacakları ve bununda toplumu oluşturan fertler arasında iletişimin ve bireysel ilişkinin önünü kesip, insanları birbirine yabancılaştıracağı vurgusu, filmde işlenen vurgulara eklenmiştir.Kieslowski, Krotki Film O Milosci ile Krotki Film O Zabijaniu yapıtlarında kullandığı kurguyu bu filmde de kullanarak, doğal bir mercekten bakış atmış ve yapaylığın yanına yaklaşmayarak sade ve etkili bir anlatım dili kullanmıştır. Avrupa’nın mavisinden yola çıkarak bu maviyle sarmalanmış olan bireyi işlemiş, işlerken de bireysel bakış açısından hareket ederek nihayetinde bütüne varmış ve toplumsal bir bakış açısı yakalayarak, toplumun geneline etki eden insan merkezli olup yine insana yansıyan ya da yansıtılan duygular ile kararların çerçevesini doğru çizerek, olay örgüsünü güçlü bir alt metin ile desteklemiştir. Mavinin içine katılan özgürlük, özgür bireye giden yolun sancılar açığa çıkartacak engebede olduğunu, en azından bu sancıların kişisel bir renk taşıdığını ve bireyin kaybetmek ile kazanmak arasında sıkışıp, kurtulmanın yolunun yüzleşmeye karar vermek olduğuna işaret etmektedir. Bir diğer işaret edilen nokra ise; kadının kendi kendine yetebilmesi yani; kendi özgürlüğünü kullanıp kendi hayatını inşa edebilmesi olarak belirmektedir. Güçlü bir karaktere sahip olmak ve verdiği kararların arkasında durmak, toplumun içinde hiçbir dayanak olmadan bir başına yaşayabilmek, Juliette Binoche’nin hayat verdiği karakter ile etkili bir biçimde ortaya konulmaktadır. Binoche’nin canlandırdığı karakter üzerine kurulu film, oyuncunun başarılı performansıyla da bir başka etkileyicilik içermektedir. Ayrıca Bleu( Mavi ), diğer iki film olan Blanc( Beyaz ) ve Rouge( Kırmızı ) ile birlikte feminist çizgiler taşıyan ve kadına ayna tutup, kadının yaşadığı türlü ağrıları odağına alıp ve bu odağı evrensel değerlerle( özgürlük, aynı seviyede olmak, beraberlik ) harmanlayarak neticede sarsıcı ve sarmalayıcı bir yapıt var edilmiştir. Filme hakim olan anlatım, kimi karelere sirayet ettirilen şiirsel görsellik ile diridir ve kimi karelere dağıtılan sessizlik ile bir o kadarda; filmdeki olay örgüsünün dokusuna hakim olan hüzne bulanmış çaresizlik ile iç burkan ve insanın omuzlarına baskı uygular bir niteliktedir. Bu baskıya maruz kalacak kimi özde olmayan yedinci sanat izleyicileri için bu film; o izleyicileri gerecek, bunalıma sürükleyecek ve nihayetinde yarıda kestirip izlenmeye son verdirecek yoğunluktadır. Tabi özde yedinci sanat takip edicileri için durum, bunun aksi istikametindedir. Bleu ( Mavi ) ile hayatı yeni baştan başlayıp ve en küçük anları dahi canlı tutmak, bu filmi izlemek ve o maviyi özümsemekle mümkündür.----- Trois Couleurs:Bleu( Üç Renk: Mavi ) -----
    ihate-clowns
    ihate-clowns

    Takipçi 49 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    14 Ocak 2007 tarihinde eklendi
    "Mavi" rengin yarattığı o mesafeli soğukluk duygularla örülen resimler tek kelimeyle mükemmeldir.

    Ayrıca sahnelerin kurgulanması konusunda da büyük bir titizlik arz eden çalışmasıyla karşımıza çıkan Kieslowski,açılışta yer alan trafik kazasının yakın planlara ağırlık veren sert stilinden ,bir kelebeğin kozasından çıkışları anımsatan final bölümüne dek,Julie nin zaman zaman maviden siyaha doğru ekran kararmalarına yol açacak unutma çabaları içeriisnde mavinin her tonu ile birbirine bağlanmış sahne efectleri ile filmin renginin ve doğadaki ne çok mavi ışığın var olduğunu bi keşfe çıkmamıza sebebiyet veriyor bir nevi.

    Zbigniew Preisner imzalı müzik,sadece fonda yer alan bir besleyici öğe olmaktan çok adeta film ile bütünleşmiş durumda ve filmin en önemli kahramanlığına soyunmuş konumdadır.Julie'nin geçmişi ile arasında kalan en önemli bağ idi bu yarım kalan beste..Onu her ne kadar mavi lambayı atmadığı için unutamıyordu diye yargılasak da onun kulağındaki müziği dahi öldüremez hayatından çıkaramazdık bu da geçmişin ne kadar içimizde ve özellikle bunu müzik yoluyla yaşadığımızda daha da unutulmaz kılan bi baş öğe olduğunu anlamamıza yardımcı olur.Nasıl ki kendi hayatlarımızda bir "insanı" "olayı" "durumu" anmamıza sebebiyet veren bir ezgi var ise veya bi ezgiyi ilk dinlediğimizdeki haleti ruhiye içerisine girebiliyorsak bunu bir kez daha hatırlamak sanırım bu filmdeki müziğin önemi üzerine daha fazla durmamızı gerektirmez.
    izleidkten sonra müziklerni indirin,dönsün bikaç kere media playerınızda..ama filmden geriye
    "sadece" müzik kalmasına izin vermeyin.10/10
    bruceconrad
    bruceconrad

    Takipçi 349 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    5 Ekim 2003 tarihinde eklendi
    Hayatımda bu kadar üslubun dilin ön planda olduğu ve muhteşem olduğu bir film daha hatırlamıyorum... Estetik sahneler ve tadına doyumsuz bir yapıt... Filmde en ufak bir saniye bile sıkılmadım yada dikkatimi ilgimi kaybetmedim,, o görüntü yönetimi başka hiçbi filmde yok galiba....Juliete ne dyibilrimki haddimi aşar,, gerçektende bir juliette solosu....
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top