Hesabım
    Eylem Kaftan "Bir Gün, 365 Saat" Filmini Beyazperde'ye Anlattı: "Hayatımda Yaptığım En Zor Filmdi"

    Yönetmen Eylem Kaftan ile Adana Altın Koza Film Festivali'nde yarışan filmi "Bir Gün, 365 Saat"i konuştuk...

    Az önce değindiğiniz gibi ilk olarak Saraybosna Film Festivali’nde izleyici karşısına çıktınız aslında. Adana’da filmin izleyenleri çok etkilediğine tanık oldum, orada nasıl tepkiler geldi filme, izleyici yaklaşımı açısından bir fark gözlemlediniz mi?

    Aslında çok büyük bir fark gözlemlemedim, insan her yerde insan ama bir şekilde yabancı izleyiciye Türk izleyiciden önce ulaşması ilginç de oldu, farklı bir kültürdeki etkisini görmek açısından. Ama gerçekten bu çok evrensel, bunu herkes dünyanın her yerinde yaşıyor, orada da izleyici duygusal olarak çok etkilendi. Özellikle tabii kızlarımızın sahneye çıkması, filmde yer almanın yanı sıra bir de soru cevap kısmına katılmaları onları çok etkiledi, dakikalarca ayakta alkışladılar. Reyhan, Asya ve Leyla açısından da çok etkileyici bir andı çünkü orada ilk kez izlediler onlar da perdede, izletmemiştim daha önce. Çok güzeldi hatta bazı izleyiciler bu filmin daha çok izlenmesi için ne yapabiliriz dediler, herkes kendi filmi gibi sahiplendi filmi. Adana’da da yani aslında Türkiye’de nasıl karşılanacağını bilmiyordum, ama biraz tahmin ediyordum burada da öyle olacağını çünkü bu üç kızın hikayesi, bu üç kızın cesareti, herkesi etkiliyor. Burada da benzeri oldu, çok duygusal yaklaştı izleyici

    Film çok hassas ve ağır, istismara da kayabilecek bir konuyu ele alıyor ama buna karşı dengeli bir bakış, soğukkanlı bir tutum gözlemliyoruz. Sizin bu yola çıkmadan önce, işin etik boyutunda çizdiğiniz sınırlar var mıydı, önceden birtakım ilkesel kararlar alındı mı konuya nasıl eğileceğiniz ya da neyi anlatıp neyi anlatmayacağınıza dair?

    İlk aşamada aslında kızların yüzünü göstermemeyi, yüzlerini göstermenin doğru olmadığını düşünüyorduk. Hatta maske takmayı düşünüyorduk onlara. Fakat biz bu konuda konuştukça vakit geçirdikçe, sohbetler ettikçe… Birlikte çok vakit geçirdik. Üç ay birlikteydik ve ben başka hiçbir şeyle ilgilenmedim o dönem, sabah akşam görüşüp konuşuyorduk, bizim için terapi süreci adeta o dönem başlamıştı. Bir noktadan sonra kızlar “Biz neden maske takalım ki bizim utanacak bir şeyimiz yok, biz utanılacak bir şey yapmadık ki, utanacak birisi varsa o da bize bunu yaşatanlar” dediler ve yüzlerini göstermeye karar verdiler.

    Ama bu noktada yine de onları korumak için isimlerini değiştirdik ve fiziki değişimden de geçtiler bir miktar. Fakat daha sonrasında söyleşilere de katılmak istediler, “Biz orada var olmak istiyoruz çünkü bizim varlığımız, bizim bu cesaretimiz, bizim yıllarca yaşadığımız suçluluk duygusundan kurtulmamamız, başka insanlara da ilham olacak ve burada suçluluk yaşayacak insanların biz olmadığımızı başkalarının da anlaması lazım” dediler ve aşama aşama daha fazla kendilerini bu konuda açmaya karar verdiler. Ne mutlu bize ki çok güzel kucaklıyor insanlar onları. Ben de öyle tahmin ediyordum zaten, herhangi bir negatif bir şeyle karşılaşmadık.

    İki küçük kızın istismarının anlatıldığı sahne var, elbette orada, onlar çok küçük olduğu için yüzlerini göstermedik, annenin de yüzünü göstermedik ve gerçek isimlerini kullanmadık. Bu gibi kararlar vererek onları korumaya çalıştık.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top