Hesabım
    Eylem Kaftan "Bir Gün, 365 Saat" Filmini Beyazperde'ye Anlattı: "Hayatımda Yaptığım En Zor Filmdi"

    Yönetmen Eylem Kaftan ile Adana Altın Koza Film Festivali'nde yarışan filmi "Bir Gün, 365 Saat"i konuştuk...

    Bu film için bir “hibrit belgesel” tanımı kullanıyorsunuz, bu tanımı biraz açar mısınız?

    Pek çok olay yaşanıp bitmişti, evden ayrılmalar ve dava açmalar gibi olaylar zaten yaşanmıştı ama hikayenin çok önemli halkalarıydı, onları anlatmak gerekiyordu. Onları sadece röportaj olarak anlatmak biraz haksızlık ederdi hikayeye, çünkü konuşan kafa çok klasik bir anlayış. Görselleştirdiğim bir şey daha etkili oluyor izleyici açısından. O yüzden o kısımlar, geçmişte yaşanan bazı anlar canlandırıldı fakat bugünde yaşanan bazı anlar da vardı. Yani daha gözlemci bir kameranın karşısında şimdiki zamanda geçen durumlar. Mesela, Leyla’nın duruşması gerçekten o gündü ve o üç kızın duruşmalarda ne yapmaları gerektiğini, Leyla’nın kurul karşısında nasıl davranması gerektiğini konuştuğu, Asya’nın hukuki anlamda tavsiyelerde bulunduğu sahne gerçek bir diyalogdu. Zaten o gün olacaktı duruşma ve onunla ilgili bir konuşmaydı. Bu da dediğim gibi daha gözlemci belgesel kategorisine giriyor türü açısından. Duruşmaya gittikleri gün de zaten o haftaydı, duruşmayı çekemeyeceğimiz için boş salonları çektik, onlar da biraz daha, belki deneysel bir izlenim yaratıyor. O boş salonda, görmediklerimiz üzerinden bir anlatım stili seçiliyor. Ama olayın gerçekleştiği yerdi, gerçekten de oradaydı duruşma, orada gerçekleşmişti. Bunlar da kendi arasında hibrit bir form yaratıyor.

    Peki sonradan canlandırılan sahneler için yazılı bir senaryo, diyaloglar var mıydı?

    Tabii, bir senaryo yazdım. Çok detaylı bir senaryo yazdım. Onlarla görüşmelerinde, nehir söyleşi diyebileceğimiz çok uzun söyleşiler yapıyordum, kayda alıyordum, o kayıtları diniyordum ve onlardan bir kurgu çıkarıyordum. Aslında hikayenin çok daha fazla detayları var, pek çok detaya yer de veremedik. Çok daha zor olaylar da var yaşanan, bunların arasından bir sadeleşmeye gidip hikayenin ana iskeletini çıkartmaya çalışmak gerekiyor, orada da epey bir çalışma yapıldı. Dediğim gibi Burcu Salihoğlu’yla da beraber çok kafa yorduk yazım sürecinde.

    Hayal ettiğim diyaloglar oldu ama hiçbir zaman bir replik vermek gibi bir şey asla olmadı. Onların diyaloglarının hepsi gerçek konuşmalardı, zaten söyleşide de söylediğim gibi bu kadar güzel diyalogları asla hayal edip yazamam. Bunlar onların gerçek hayattaki konuşmalarıydı o yüzden çok doğal.

    Filmin adı da Reyhan’ın başlangıçtaki röportajında söylediği bir sözden geliyor, bir gün 365 saat gibi gelir ya insana…

    Evet, yani birbirlerini buluyorlar birbirilerine güç veriyorlar ama ilk karşılaşmalarında birbirlerinin travmalarını da tetikledikleri bir dönem olmuş. O zor dönemlerde birlikte yaşadıkları dönemde pencereden bakarken, duvarda yazılı bir yazıymış, bir grafitiymiş bu söz ve bu kendi aralarında konuştukları bir şeymiş. “O kadar zor günler yaşıyoruz ki bir gün 24 saat değil, 365 saat gibi geliyor insana…” Kim bilir o grafitiyi yazan ne yaşadı, bilemeyiz, ama şimdi bu hikayenin bir tanımı oldu. Ve o da onların dünyalarından çıkmış bir şey.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top