Hesabım
    68. Cannes Film Festivali'nde Haftasonu Notları!

    Duygu Kocabaylıoğlu festivali yerinde takip etmeye devam ediyor!

    Abartılmış bir şöhret; yazık edilen bir ses : Amy

    23 Temmuz 2011'de evinde aşırı doz uyuşturucu ve alkolden kaynaklı olarak hayatını kaybeden Amy Winehouse kimileri için bir ilaheyken, kimileri için şişirilmiş bir balondan öte değildi. Arkasından, bizim gibi doğu toplumlarına yakışır biçimde "su testisi su yolunda kırılır" bile denildi.

    Ses rengini ve jazz müziğine birebir oturan ses renginin değerini yadsıyamayacağımız Amy Winehouse'un şöhreti ile karşılaştırılınca hakkında bir belgeselin zamanı coktan gelmişti bile! Ülkemizde Senna ile tanınan Asif Kapadia bu anlamda zor bir işe kalkışmış diyebiliriz. Belgesel olarak hem bazı gerçekleri paylaşmak zorunda, hem Amy'nin hayranlarını bir noktaya kadar mutlu etmek zorunda, hem de Winehouse ailesini ve çevresini hırpalamadan bu işi kotarmak zorunda. Öyle ki belgesel henüz yapım aşamasındayken Winehouse ailesinden gelen basın açıklamaları tam da beklendiği biçimde bu işin hiç onaylamadıkları yönündeydi. Ülkemizde muhtemelen ancak festival seyircisiyle buluşabilecek olan filmi seyrettiğinizde ailenin çok da haksız olmadığını insan anlıyor. Hiçbir anne-baba "Kızlarını göz göre göre ölüme göndermişler" damgası yemek istemez; bu gerçekse bile milyonlarca insana bu gerçeğin bir belgesel adıyla ulaşmasını istemez.

    Şarkı sözlerinde görece güçlü bir kadın imzajı çizen Winehouse'un yaşamının, başta babası olmak üzere hayatındaki erkekler tarafından şekillendiğini vurgulayan film özetle, hızlı yükselen bir yıldızın, şöhreti kaldıramayarak yine aynı hızda ama bu sefer tepe taklak yuvarlanışını beyazperdeye taşıyor. Amy'ye tarafsız bakamayan film, onu sanatçı olarak ele almaktansa tepetaklak yuvarlanış trajedisine oynamayı tercih ediyor. Naif bir bakış acısıyla 'elindeki malzeme bu kadardı belki' denebilir ama filmin sonunda karşımıza çıkan oldukça güçsüz, basiretsiz ve bağımlı bir kadının tablosu maalesef. Belgesel sinemanın bu anlamda ciddi sorumluluğu da bir kez daha ortaya çıkıyor.

    2012'de Liz Garbus tarafından seyirciyle buluşturulan Sevgiler, Marilyn belgeseli bu anlamda karşılaştırma kabul edilebilie yapım. Marilyn Monroe da aşırı dozdan evinde ölü bulunduğunda henüz gençti ve şöhreti kaldıramadığı hala dillendiriliyor; fakat kendisine dair yapılan bu belgesel film ibreyi Monroe'nun çaresizliğinden çok daha başka yönlere kaydırıyordu.

    Uzun lafın kısası Amy, Winehouse hayranlarını en azından şarkılarıyla tatmin edebilecek bir yapım; daha fazlası için biraz daha bekleyeceğiz anlaşılan...

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top