Hesabım
    Adana Film Festivali Günlüğü - 1

    Bugün ne izledik?

    Bu yıl hem ulusal, hem de uluslararası yarışma filmleri programıyla oldukça dikkat çeken 24. Ulusal Adana Film Festivali'nde izlemek istediğim bir çok film bulunuyor. Festivalin 2. gününde başladığım film izleme maratonuna ilk günde 3 film sığdırabildim. 

    Bugünün programındaki ilk durağımız Michael Haneke'nin, Isabelle Huppert başrollü Cannes'da da gösterilen son filmi Happy End oldu. Önümüzdeki günlerde Başka Sinema ile vizyona da girecek olan film, bana göre günün en zayıf halkasıydı. Haneke'nin film boyunca bir şey olacak rahatsızlığını verdiği, ancak elle tutulur hiçbir şeyin olmadığı filmi, yerli basın tarafından da genel olarak olumsuz eleştiriler aldı. Haneke'nin değil de, adeta ona özenen yeni bir yönetmenin elinden çıkma gibi duran fikrinde hemen herkesi birleştiren Happy End, adını da hak edecek bir sona sahip değil.

    Günün ikinci filmi; In Bruges, Seven Psychopaths gibi filmlerde de imzası bulunan oyun ve sinema filmi yazarı-yönetmen Martin McDonagh'ın son filmi Three Billboards Outside Ebbing, Missouri oldu. Happy End'in üzerine ilaç gibi gelen film, oldukça ilginç bir konuya sahip. Zürih, Venedik ve Toronto'nun ardından Adana'da ilk kez yerli izleyici ile buluşan film, kızı tecavüze uğrayıp yakılarak öldürülen bir annenin adalet arayışı üzerine kurulu. Böyle söyleyince filmin tamamen bir dram filmi olduğunun düşünülmesi gayet normal, ancak film şaşırtıcı derecede mizahi bir yöne de sahip. Bu mizahi yönün okları da Coen Kardeşler'e doğru çevriliyor. Bir de filmin annesinin Fargo'nun da başrolünde izlediğimiz Frances McDormand olduğu düşünüldüğünde, okların iyice çevrilmesine engel olamıyoruz.

    Günün benim için son ve en iyi filmi ise bu yıl Cannes'da Altın Palmiye'yi de kucaklayan The Square oldu. Sert bir sistem eleştirisine sahip olan film, 2 saat 22 dakikalık süresinin hakkını veriyor. Yönetmen Ruben Östlund'un bir önceki filmi Turist'ten daha yüksek bir perdede seyreden The Square, toplumun ahlaki değerleri, iki yüzlülüğü, ifade özgürlüğü gibi konulara parmak basıyor ve izleyiciyi sarsmayı beceriyor. Geçtiğimiz günlerde The Handmaid's Tale'deki rolüyle Emmy'de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Elizabeth Moss'un da yer aldığı filmin parlayan ismi kuşkusuz Danimarkalı Claes Bang.

    Yarın yeni filmlerde görüşmek üzere..

    Hande Kara

    Beyazperde.com Genel Yayın Yönetmeni

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top