Hesabım
    İstanbul Uluslararası Deneysel Film Festivali Direktörü Yavuz Gözeller'le Konuştuk!

    İstanbul Uluslararası Deneysel Film Festivali 21 Kasım'da başlıyor.

    Peki zor olmadı mı? Özellikle de ilki olduğu için?

    Oldu tabii. Uzunca bir süre sadece maddi sponsor aramayla geçti. Elimizdeyse veri yok. Kaç kişi izler, kaç kişi çeker, kaç film gelir… Sana bunları soruyorlar. Emsal istiyorlar. Emsali yok. İlki olacak demen bir anlam ifade etmiyor ki.

    Nasıl çözdünüz?

    (Gülüyor.) Çözmedik ki. Dediğim gibi neyi bekleyeceksiniz? Kimi ikna edeceksiniz? Biz doğru bir iş yapacağımızı biliyorduk ve eğleniyorduk. Başlayana dek hiçbirimizin festival yapmaya dair bir deneyimi yoktu. Süreç içerisinde öğrendik, öğrenmeye de devam ediyoruz. En büyük avantajımız, belki de hepimizin partici insanlar olmasından, çevremizde birçok zeki ve yetenekli insanın olması oldu. Özellikle onların destekleri sayesinde devam edebildik. Mesela, şu an gösterimler haricinde duyurduğumuz her etkinliğin sanatçısı kendi isteğiyle, sadece desteklemek üzere buraya geliyor veya katılıyor. Yalnız bu dahi yaptığımız işin geleceğine dair bize umut veriyor.

    4 binin üzerinde başvuru aldınız. Bu kadar çok başvuru almanızda, deneysel sinemanın sınırlarının genişliğinin ve tam bir tanımlama getirilemiyor olmasının etkisi var mı sizce?

    Elbette. Teknolojik gelişmelerle aygıtın çeşitliliği arttıkça deneyinize katkı sağlayacak malzemenin sayısı da artmış oluyor. Bundan 40 yıl önce yalnızca selüloit filme sahipken; bugün, analog ve dijital kameralardan, cep telefonlarına, video oyunlardan, multimedya araçlarına birçok aygıtınız var ve tüm bunlar neredeyse sonsuz ihtimaller sunuyor. Yine de, tanımlama getirilemiyor olması söylemini doğru bulmuyorum; bu, filmin anlaşılamazlık üzerine kurulduğu düşüncesini türetiyor. Deneysel sinemanın olmak zorunda olan bir kimlik sorunu gerçekten var. Bu deneyin doğası gereği olan bir şey. Örneğin günümüzde, video-art dediğimiz bir sanat pratiği var. Oysa, bundan 70 yıl önce bundan bahsetmek mümkün değil. Onu doğuran, o dönemin deneysel sinemacılarının film ile sinemanın bir olduğu düşüncesini yıktıkları, eserlerinin kara kutudan çıkarak beyaz küp içerisinde de izlenebileceği üzerine deneyleri. Bu sayede şu an video-art’tan bahsedebiliyoruz. Fakat video-art’a deneysel sinemadır diyemiyoruz. Çünkü o çoktan kendi pratiklerini üretti. Fakat yine, herhangi bir yönetmen filminde video-art pratiklerini kullanmaya devam edebiliyor.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top