Hesabım
    Zor Baba 3
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Zor Baba 3

    Zor Baba 3

    Yazar: Orkan Şancı

    Aynı espriye 3. kez güler misiniz? Eğer, espri iyiyse evet!.. Aslında filme giderken son derece olumsuz duygular içindeydim. Nedenine gelmeden önce 10 yıl öncesini hatırlayın:

    Genç bir adam, bir kıza aşık oluyor, evlenmek istiyor. Ama kızın babasının eski CIA ajanı olduğunu öğreniyor. Üstelik adam pek öyle emekli hissetmiyor kendini. Damat adayını yalan testine sokuyor. Türlü sınavlardan geçiriyor. Durum-komedisinden gücünü alan bu filmde damat adayını Ben Stiller, takıntılı babayı ise Robert De Niro oynuyordu. İkilinin karşılıklı döktürdüğü sahnelerde gülmekten karnımıza kramplar girdiğini hatırlıyorum. De Niro komediye olan yatkınlığını aslında çok önceleri, hatırladığım kadarıyla 1989 yapımı "We're No Angels" ile göstermişti zaten. Gencecik Sean Penn'le rahip kılığına giren iki kanun kaçağından biriydi.

    Sinema tarihinde yarattığı "personasıyla" dalga geçtiği "Analyze This" ve "Meet The Parents"'taki performansının ipuçlarını o filmde vermişti. (1982 tarihli The King Of Comedy'yi komedi saymıyorum).

    "Meet The Parents"ın yönetmeni Jay Roach daha sonra aynı espriye bir daha gülmemizi istedi. Gülmedik. "Meet The Fockers", kötü olmakta o kadar iyiydi ki, güç katsın diye güç bela ikna edilerek kadroya dahil edilen Dustin Hoffman bile gözümüze itici görünmeyi başarmıştı. Yönetmen olarak bu kez farklı bir isim, kariyerinde "About A Boy" gibi esaslı bir film de bulunan Paul Weitz, aynı espriye 3. kez gülmemizi istiyor. Gülüyor muyuz; evet!. Bu garip durumun özeti aslında şu: serinin ikinci filmi aynı espriyi çok kötü anlatmıştı. Güzel bir fıkranın içine eden bir tanıdık gibi. Oysa bu kez, ilk filmin sunduğu malzeme tam olarak benimsenmiş. Aradan geçen yıllar, Fockers evrenine yaramış.

    Jack Byrnes, artık iyice yaşlanmış bir halde karşımıza çıkıyor (De Niro 67 yaşında).. Damadı, "hemşirelik" yapan Greg, sevilen bir eş ve ikiz babası olarak hayatın çeşitli zorluklarına göğüs geriyor, üstüne bir de Jack'in "güven çemberi"nden çıkmamaya çabalıyor. Jack bu, durur mu, kafasında türlü takıntılar oluşuyor yine. "Acaba bu Greg kızımı hala seviyor mu, onu çekici buluyor mu" gibisinden. Bu kargaşanın tam da üstüne Jessica Alba'nın tüm cilvecanlığını sergilediği ilaç mümessili Andi Garcia (evet!) karakteri ekleniyor hikayeye. Yetmezmiş gibi, Greg'in karısı Pam'in eski sevgilisi Kevin (her zamanki iticiliğiyle Owen Wilson) sahneye çıkıyor. Greg sabırlı adam. Başına gelenlere nasıl sabrettiğini düşünürken, o da sağolsun, türlü sakarlıklarla Jack'in sabrını zorluyor.

    Little Fockers, adının çağrıştırdığının aksine, yeni nesil Focker'ları, yani ikiz bebekleri ya da yeni bebek sahibi olmuş genç bir çiftin yaşadıklarını anlatmıyor. Dediğimiz gibi, ilk filmdeki "uyumsuz damat-kayınpeder ilişkisinin" doğurduğu durum-komedisine fazlaca bel bağlayan, siz güldürmek için çırpınan bir yapıda. Çoğu zaman başarıyor da. De Niro yine formunda. Lanet suratını takınıp bir kez daha Jack oluveriyor. Ben Stiller artık kırlaşmaya başlayan saçlarıyla "olgun" bir komedi performansı sergiliyor. Hatta sonlara doğru baba-damat resmen yumruk yumruğa kavga bile ediyorlar. Bu sahnedeki Jaws göndermesine eminim bayılacaksınız.

    "Vaat ettiğini yerine getiren" her film gibi "Little Fockers" da başarılı. Eksikleri yok mu, var elbet. Mesela, komik olmak için fazla çırpınıyor. Oysa Jack'in başgösteren sağlık sorunları, ya da, Greg'in yeni çocuk sahibi olmuş bazı erkeklerin yaşadığı "başka kadına meyillenme" sendromuna yakalanma ihtimali üzerinden dramatik açılımlar da yapılabilirdi. Ama elbet, Hollywood usulü durum-komedinin en rafine örneklerinden biriyle karşı karşıyayız. Pek öyle risklere girilmemiş.

    Ortaya da eli yüzü düzgün, 10 yıllık olsa bile güzel bir espriyi yeniden hatırlatan bir film çıkmış.

    Üstelik bu kez Barbara Streisand-Dustin Hoffman ikilisinin filme kattığı gerçekten olumlu şeyler de var. Owen Wilson içinse filmde fazla yer açılmış sanki. Kafası karışık bu züppenin yaşadıkları seyircinin neden umurunda olsun ki?

    Beğenilmeyen ya da yeterince iyi bulunmayan filmler için "biletinize, vaktinize yazık" gibi laflar çok dolanır oldu son zamanlarda. Şunu söylemeliyim: sinemayı seven insan, sinemayı sinemada izlemekten hoşlanan insan açısından biletin veya vaktin ne önemi var ki? Zaten bunları gözden çıkarmış insandır o.

    Gülmek istiyorsanız,Zor Baba 3 emrinize amade. İlk filmi beğendiyseniz, 3. kez gülmek için ayıracak bir biletiniz ve vaktiniz mutlaka olacaktır.

    orkansanci@yahoo.com

    twitter: lostchildd

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top